2.7

13.4K 627 558
                                    

28.Bölüm

Hayata ilk gözlerinizi açtığınız anki şaşkınlığınızı hayal etmenizi istiyorum. Veya oldukça düşük beklediğiniz sınavdan tam puan aldığınızı ya da kuaföre saçlarınızın kırığını aldırmaya gittiğinizi fakat aynaya baktığınız an saçlarınızın kısacık olduğunu gördüğünüz anı, hayal edin. Şoka girer adeta diliniz tutulurdu, öyle değil mi?

Şuan hissettiklerimi dile getirmeye gücüm yetmiyordu. Damarlarımda tüm hızıyla akan yoğun kıvamlı kanımın önüne engel dikilmişti resmen. Dudaklarım yanaklarımı acıtacak şekilde açılmış, gelen kişiye öylece bakakalmıştım.

İlk beni kurtarıp, ardından daha da kötü duruma sokan kişiye.

Sınavda yanında oturduğum kırmızı gözlüklü çocuğa. Evet evet, yanlış duymadınız. Kolumu sıkan polise kafa atıp küfür eden kişi, tam olarak o çocuktu.

Nereden geldiğini bilmediğim bir hızla adamın omzundan tutup kendisine çevirip küfürü basmış ve hemen ardından kafa atmıştı. Onun burada ne işi vardı veya neden böyle bir şey yapma ihtiyacı içerisine girmişti anlam veremiyordum.

"Merkez 125-A, acil bir ekip istiyorum. Tekrarlıyorum, acil bir ekip istiyorum." Adamın polis kartını bize göstermesinin hemen ardından cebindeki telsize bunları söylemişti.

Şimdi ne yapacaktık?

"Bekleyin siz, sokak çocukları. Sokakta insanlara rahatsızlık vermek ne demekmiş size çok güzel öğreteceğim." dedi sinirli bir şekilde burnunu tutarak. Bir anda yanımdaki çocuğu görmenin şaşkınlığı üzerimden silindi ve elimi belime atıp adama bakmaya başladım.

"Pardon? Ne dediğinizin farkında mısınız siz? Benim ne suçum var? Kaç kez uyardım sizi kolumu bırakmanız için. Hatta, bir saniye." diyerek üzerimdeki montu çıkardım ve yanımdaki çocuğa uzattım. Mürdüm moru, geniş kesim kazağımı rahatlıkla dirseğime kadar sıvarken ortaya çıkan morluğu adamın resmen gözlerini içine soktum.

Narin bir tene sahip olmanın tek avantajı buydu sanırım.

"Uyardım fakat dinlemediniz. Darp raporu almam sizin aleyhinize olur, üzgünüm. Sonuçta size küfür eden kişi de, kafa atan kişi de ben değilim. Suçsuz olduğum halde bana bunları yaptınız siz. Eğer o ekip buraya gelirse, ertesi gün avukatımla görüşmeye hazır olun." dedim sert ama kibar bir şekilde. Soğuk hava açılan tenimi buza döndürse de umursamadım. Haksızla gelmeyen insanlardandım. Gerekirse bu caddeyi adamın başına yıkardım da yine de gitmezdim o karakola.

Söylediğim sözlerden sonra geceyi nezarethanede geçirmeyeceğime emindim aslında fakat kırmızı gözlüklü çocuk için aynısını söyleyemeyecektim sanırım. Gerçi umurumda da değildi kendisi.

"Beni tehdit mi ediyorsun küçük hanım?" diyen adamla birlikte tıslama ve alayla karışık bir gülümseme sundum.

"Biraz önce sokak çocuğuydum ama? Ne ara hanım oldum?" dememle afalladığı gözlerinden okunuyordu. Yutkunduğunu, kuvvetli rüzgârdan ötürü sulanan gözlerimle zorlukla seçerken bir yandan da montumu geri giyiyordum.

"Bu arada sanırım arabanızı caddenin ortasında bırakıp peşimizden geldiniz. İstediğiniz kadar polis olun, bu da trafik kuralları için oldukça büyük bir hatadır. Büyük ihtimal arabanız çekilmiştir, gidip onu alın bence." diye sözlerimi tamamladım ve adamın kısık bakışlarıyla yanımda sallanıp duran çocuğu umursamadan, yürümeye başladım.

Polis olduğunu gösterdiğinde ondan korkmamı ve özür dilememi mi beklemişti? İsterse polis isterse daha yüksek yetkiye sahip birisi olsun, burada hatalı olan kişi ben değildim. Sağ botum gözden kaçırdığım su dolu çukura gömüldüğünde derin bir iç çektim.

REİSWhere stories live. Discover now