2.8

12.8K 599 451
                                    

29.Bölüm

Multi: Aykan ADALI

İnsanoğlu denilen varlıktan her zaman bahsetmeyi sevmişimdir. Çünkü en gelişmiş, en zatî ve en mütehakkim varlıklar onlardır. Pırlanta kadar parlak fakat inci kadar da eşsiz varlıklar.

Bu varlıklar arasındaki sevgi kavramının anlamını biliyor musunuz? Bir insanın bir insanı sevmesi ne demek, biliyor musunuz?

Hiç tattınız mı o yüce duyguyu?

Sanırım ben bilmiyorum. Hani hayatımızın her döneminde bize sorulan şu tarz sorular vardır ya; "Annen mi baban mı?" veyahut "Ailen mi arkadaşların mı?"

İlk soruda genelde afallasak da ikinci soruda cevabımız hep "Ailem." olur. Çünkü seni yetiştiren, seni besleyen, büyüten, hayatı öğreten ve daha da mühimi seni en çok seven kişiler onlardır. Bu yüzden düşünme hakkı bile tanımayız kendimize.

Peki, bu cevabımız bizim de onları gerçekten her şeyden çok sevdiğimiz için mi böyle kesin olur yoksa bu yaptıkları şeyler yüzünden onlara minnettar olduğumuz için mi?

Ben kendi cevap hakkımı sunmak istiyorum size. Minnettar olduğumuz için. Çünkü bir müddet sonra iki tarafında hareketleri birbirine batıyor ve aile bıkıyor Çocuk da aynı şekilde bunalıyor ve tek hayali bir an önce yanlarından gitmek oluyor. Söylesenize çoğumuzun hayali üniversiteyi başka şehirde okumak değil midir? Bunun nedeni o diğer şehirdeki üniversitenin daha gelişmiş olması mı?

Ah, tabiki de hayır. Ailemizden uzaklaşmak ve daha özgür bir hayat, kendine doğru çeker bizi.

E hani en çok onları seviyorduk? Hani onlar da bizi her şeyden çok seviyordu?

Dıt.

Yanlış sonuç.

Bu söylediklerim yüzünden bana kızıyor veya sövüyor olabilirsiniz fakat yaşadıklarım bunu düşünmeye doğru itekledi ruhumu. İlk ihanetimi babamdan ardından annemden yedim. Yaralandı benliğim hiç hesaplayamadığım bir şekilde, incindi ruhum.

Sonra gözümü hırs ve nefret kapladı. "Hayatımdaki iki yegâne varlık bana bunları yapıyorsa neden diğerleri de yapmasın ki?" düşüncesiyle saldırmaya başladım insanlara. Önce Yağmur ve Berke'ye. Sonra Merve'ye. Her dedikleri sözcük yüzünden tersledim onları. Ardından sıra hiç beklemediğim bir şekilde ona geldi. Deniz'e.

Ben sinirlendim, o kırıldı.

Ben bağırdım, o sustu.

Ben kaba davrandım, o incindi.

Ben görmezden geldim, o yaralandı.

Kendine zarar vermeye başladığında ise ben pişman oldum. O zaman işte, işler tam tersine döndü. Bu sefer o görmezden geldi ve ben paramparça oldum. Ardından belki de asla yapmaz dediğim şeyi yaptı. Reddetti.

Hem beni, hem bizi.

"Derin Hanım, iyi misiniz?" diye kulaklarıma ulaşan kalın sesle irkilip, her tarafı paslanmış düşüncelerimden sertçe sıyrıldım. Sıyrılmak zorunda kaldım.

"Şey evet, dalmışım Okan Bey kusura bakmayın." diye kibar bir şekilde af dileyip, siyah tüylü kabanımı üzerime geçirdim. Bir anda üşümüştü vücudum sanki düşüncelerimin acımasız esintisiyle.

"Sorun değil, rahat olun lütfen. Bir şeyler ısmarlamak isterim size?" diyerek tek kaşını kaldırdığında başımı onaylar biçimde salladım. Sanki itiraz etsem anında boynumu kırabilecek gibi duruyordu. Bu yüzden istediği her şeyi kabul edebilirdim.

REİSWhere stories live. Discover now