3.0

11.5K 577 498
                                    

31.Bölüm

Gabi geçen günlerimin acısı kademlerimden çıkıyordu fütursuzca. Gücümün azalmasına umursamadan, zorladım. Hâlâ zorluyordum. Yerini belli etmek istercesine kükreyen kalbim, nefesimi acımasızca sıkıştırıyor ve acı çekmemi sağlıyordu. Istırap çekerek öğreniyordum hayatın acımasızlığını.

Hızımı arttırdım ve bedenimdeki nafiz birkaç bakışı umursamadan ıssız sokakta koşmaya devam ettim. Pes etme Derinsu! diye kendime telkinde bulunsam da, dayanma noktam alarmını veriyordu.

"Dur!" Güçlü bağırışı sokağı inim inim inletirken, kaçıyordum. Acizin teki olan ben, bundan sonra azrailim olacak kişiden kaçıyordum. "Dur dedim!"

Soğuk havanın uyuşturduğu vücudum, gerilmişti. Daha fazla koşacak mecalim kalmamıştı ve yere yığılamam an meselesiydi.

Olayı kısaca özetlemem gerekirse, Aykan Deniz'in oyununu yeni öğrenmiş ve beni sorumlu tuttuğu için, evimin önünde bekliyormuş. Haberim olmadığı ve annem de otelde olduğu için markete hazır çorba tarzı birkaç erzak almaya çıkmıştım ve olay tam olarak da burada kopmuştu.

Markete girmeden önümü kesmiş ve tehditlerini marketteki kasiyerden, mahalledeki sakinlere kadar duyuracak bir sesle yağdırmaya başlamıştı. Kolumdan kavrayıp götüreceği zaman ise aklımın son kırıntılarını kullanarak kaçmaya başlamıştım.

İşittiğim sert adım sesleri gitgide varlığını hissettirirken, sağ gözümden bir yaş süzüldü sessizce haykıran gecenin ortasına. Hançer saplanırcasına acıyan kalbim, benim ne günahım var? Bu manasız oyunun kurbanı neden benim?

"Dur artık." diye normal bir tonda konuştuğunda bana iyice yaklaştığını anlayıp, pes ettim. Savaştım, direndim, sabrettim, korktum, kaçtım ve sonunda pes ettim.

Kabul ediyorum, güçsüzüm. Hatta o kadar güçsüzüm ki, itaat etmekten başka şansım dahi yok.

Kabul ediyorum kaybettim, bitti.

Kolumdan tutup kendine çevirdiği sırada, gözlerim buğulanmış bir şekilde çevreye bakıyordum. Bakışları yüzümü taradığı sırada, kafamı yere eğdim. Dünyanın en aptal insanı olduğum için, Deniz'i kaybetmiştim ve şimdi de cezamı çekiyordum. Çekmem gerekiyordu.

"Ağlama." dedi boş bir sesle. Bu cümlesinin üzerine gözyaşlarım daha da artarken, kendimi tutamıyordum. Dayanamıyordum artık, Allah'a canımı alması için yalvardığım bile olmuştu birkaç gün önce.

"Derinsu, ağlama." dedi biraz öncekine kıyasla daha yüksek bir sesle uyararak. Başımı onaylar biçimde sallayıp, ağlamamak için kendimi sıkmaya başladım. Dediğim gibi, itaat etmekten başka şansım yoktu. "Sana bir şey yapmayacağım."

Başımı hızla kaldırıp ona baktığımda, gözlerini dahi kırpmadan bana bakıyordu. Kuvvetli rüzgârın saçlarımı sağa doğru savurması bile bakışmamızı kesmemişti. Karanlık ve oldukça sessiz sokakta, soğuk havayı umursamadan öylece birbirimize bakıyorduk.

O anda hiç de beklemediğim bir şey oldu, karın terk ettiği şehre seneler sonra lapa lapa kar yağmaya başladı. Dolan gözlerimi gökyüzüne çevirdiğim, istemsizce gülümsedim. Kara âşık bir insan olarak Antalya'da yaşamak oldukça zordu ve hayatımda ilk kez burada kar yağdığını görüyordum.

Gülümseyen ifademle tekrardan Aykan'a döndüğümde hâlâ aynı bakışlarıyla bakıyordu bana. Ama sanki farklı birkaç bir şey daha vardı gözlerinin derinliklerde. Fazla üstelemeden başımı geri yere eğdiğimde, yapmacık öksürüşünü duydum.

"Gitmemiz gerekiyor." dedi sessiz bir şekilde. Sormadım, soramadım. Nereye dahi olduğunu sorma hakkını kendime tanımadan öylece başımı salladım ve beni o zehirli hayatına çekiştirmesine izin verdim.

REİSWhere stories live. Discover now