20.Bölüm"Seni Seçtim"

2.2K 177 17
                                    


     Ayağımın yanına gelen kurşun düşmemi sağladı. Ben yerdeyken arkamdan gelen adama döndüm. Fakat hiç düşündüğüm gibi gitmiyordu. Benim insan olmamı umursamıyordu. Silahı bana ateşlemeye çekineceğini de sanmıyorum. İşte şimdi bittim...
     Ben her şeyin bittiğini düşünürken beni yine şaşırttı. Ayaz arkamdan önümdeki adama doğru atladı. Adam anında yere düştü ve boyunun etrafını kırmızıya boyadı. Sonra ağzının etrafı kan dolu Ayaz bana döndü. Koşarak yanıma geldi. Yanımdayken az da olsa yavaşladı. Ben de anında onu tüylerine tutundum. Koşmaya daha yeni başlamışken Mahmut yani Kardelen'in babası beni fark etti. Beni tanımışa benziyordu. Umarım bunun bir hayal olduğunu düşünür. Ayaz tüm hızıyla kapıya doğru koştu ve diğer kurtları da peşine taktı. Sanırım yine ben onu kurtarmaya çalışırken o beni kurtarmış oldu. Şaşırdım denemez.
     Daha on dakika koşmadan aniden durdu ve o hareketle ben de öne doğru yuvarlandım. Bu huyundan vazgeçmeli. Bütün kurtlar durmuş ve Ayaz'ın yapacağı şeyi bekliyordu. Tabi beni yine şaşırttı. Olduğu gibi kendini yere bıraktı. Onun kendini bıraksı ile diğerleri de onu takip etti. Yaraları ve anında uykuya damlaları yorgunluklarının kanıtıydı. Ben de ne yapayım... Onlarla aynı şeyi yaptım. İçim hiç rahat olmayacak sanmıştım.
     Uyandığımda üşümeye başlamıştım. Hava hafiften kararıyordu. Dişiler birbirlerinin dibinde uyuyordu. Isınmak için olsa gerek. Cesur ve Cenk ise tamamı ile rahat uzanıyordu. Hatta Cesur şu an sırt üstü uyuyordu. Buradan bakınca çok sevimli görünüyor. Ayaz'dan ise eser yoktu.  Yine nereye kayboldu acaba.
     Üşüdüğüm için ayağa kalktım. Daha fazla durmam için bir neden yoktu çünkü başıma gelenleri sadece Ayaz'a anlatabilirim gibi geliyordu. Ama o şu an yoktu. Sanırım beklemek istemiyorum. Şehre doğru yöneldim. Kar yağmamasına rağmen bu gün bana Ayaz'ı ilk gördüğüm günü hatırlatıyor. Belki soğuk olduğu için. Onu görünce korkudan bayılacaktım neredeyse. Çok korkak olduğumu biliyorum. Bu da bir kanıtı. Ama yine de Ayaz bana bir yerden tanıdık geliyor ve net bir şey yok.

     Dersler yine eğlenceli geçti en azından bir süre. Teneffüsde Kardelen biraz tuhaf davranıyordu. Beni okulun ormana açılan tellerine getirdi. Ben hala anlamayan gözlerle ona bakıyordum. Bana bakıp konuştu :
  - Öyle bir şey olduğuna inanmıyorum. Ama yapmalıyım. Özür dilerim...
     Ne dediğini ormanın içinden Mahmut'un çıkması ile anladım :
  - Ben seni, sen beni gördün. Delirdiğimi düşünüyorlar. İtiraf et.
  - Neyi?
     Aptalı oynamam gerek. Başka bir şey yapmamalıyım. Sinirle devam etti :
  - Orada sen de vardın. Kurtların yanında!
  - Kurt... Buralarda kurt mu var? Ben beni kurtardığınız kurdu sizin getirdiğinizi sandım. Hatta o yüzden başka yerlerde avladığınızı düşündüm.
     O bana nereden bildiğimi sorarcasına bakınca Kardelen konuştu :
  - Ben anlattım. Baba hadi bizleri bulaştırma. Kendin uydurmuşsundur. Yedi kurdu nereden bulabildin ki?
  - Onlar bizi buldu, saldırdılar!
     Alaycı bir sesle konuştum :
  - Bence siz kurtları kafaya takmışsınız. Unutmaya çalışın belki artık avlanmamalısınız.
     Bir şey daha diyecek gibiydi fakat okul zilinin çalması bunu önledi. O da hırslı bir sesle konuştu :
  - Peşindeyim. Beni kandıramazsın!
     Ardından geri ormana girdi. Kardelen ise babası adına benden özür diliyordu. Sanırım bir düşmanımız daha oldu.

     Okul çıkışında şehre doğru yürümeye başladım. Koluma aniden konan Gece ise korkmama neden olmuştu. Ben ne olduğunu anlamadan konuştu :
  - Ayaz seni çağırıyor. Senin, neresi olduğunu anlayacağını söyledi.
  - Anladım...
     Sonra ise yüzümü bir gülümseme sardı bu da konuşmama neden oldu :
  - Bakıyorum da artık "Posta Güvercini" ni aratmıyorsun.
  - Evet! Bu yüzden Ayaz'ın yüzünü çizmeyi düşünüyorum.
  - Sen yinede uslu dur.
     Anında havalandı. Neden bu kadar acelesi vardı acaba. Her neyse... Nereye gideceğimi çok iyi biliyorum fakat nasıl gideceğim?
     Şu an dağa tırmanmanın acılarını çekiyorum. Kolumda çiziklerin olduğuna eminim. Nereye çıktığımı söyleyeyim ; Ayaz'ın beni omzumdan tutup çıkardığı ve bana hayallerini anlattığı dağın tepesine. Oranın bir ismi vardır umarım, böyle anlatmak zor oluyor.
     Nihayet çıktığımda kendimi çimenlere bıraktım. Bu kadar yüksek miydi burası. Gözlerimi araladığımda bir çift mavi gözle karşılaştım. Sevecen bir bakışı vardı. Doğruldum ve şikayetlerimi sıralamaya başladım :
  - Beni buraya aniden çağırıyorsun, hiç yardım etmiyorsun, düşüp ölme ihtimalimi önemsemiyorsun, neden sevecen bakıyorsun?
     Hızla söylediğim şeyin şokunu atlatamamış durumdaydı. En sonunda sallanarak uçurumun kenarına doğru gitti ve oturdu :
  - Seninle konuşmayalı çok oldu.
  - Evet. Dertlerin bitmedi ki.
  - Kimin dertleri? Benim mi! Ciddi değilsindir umarım. Benim ne derdimi gördün.
     Onun yanına gidip oturdum ve ciddi bir tonla konuşmaya başladım :
- Senin peşinden gitmek, hayallerini dinlemek, sürüden ayrılmanı sağlamak, insanların elinden kurtarmak... Daha sayayım mı?
  - Tamam! Yordum seni.
  - Şaka yapıyorum.
     Uzun süre konuşmadık ve manzarayı izledik sonra ben konuşmaya başladım :
  - Beni neden çağırdın?
  - Gece, senin gözlerinin parladığını ve bir kolyen olduğunu söyledi.
  - Bir izin vermedin ki anlatayım.
  - Şimdi anlat o zaman.
     İç çektim ve her şeyi baştan sona anlattım. En sonunda aklımda kalan bir soruyla ona yöneldim :
  - Kolyeyi bulduğum yerden kurtlarla alakalı şeyler çalındı ve sahte olanlar geri getirildi. Bu kolye arada unutulmuş olabilir ama neden yağmalanıyor? Bildiğine eminim.
  - Aslında orayı biz, yedi kurt, yağmaladık.
  - Neden!? Nasıl?
  - İlk olarak nasıl olduğunun bir önemi yok. İkinci olarak kim türünün vücudunun parçalarının satılmasını ister ki.
     Sesimi çıkarmadım haklıydı. Diyecek bir şeyim yoktu.
     Ona daha önceden sorduğum soruyu tekrarladım :
  - Beni neden koruyorsun?
  - Neden korumayayım?
  - Kafamı karıştırma! Saçma bir şekilde bana tanıdık geliyorsun.
  - Evet. Saçma...
     Benden bir şeyler sakladığını belli ediyordu.

     Hava nihayet kararmaya başlarken ona döndüm :
  - Avcılardan biri beni görmüş. Senin peşinden gelmeye devam edecekler.
     Bana bakmadı hatta oturuşunu bile değiştirmedi. Ben de devam ettim :
  - Bir de şimdi insanlardan kaçacağız.
  - Biz derken?
     Biraz durdu ve devam etti :
  - Bak, bu benim sorunum senin bulaşmanı istemiyorum. Ben binlerce dostumun olmasındansa, tek dostumun olmasını tercih ederim ve şu anda da yalnızım!
  - Bende binlerce dostumun olmasındansa, tek dostumun olmasını tercih ederim ve ben seni seçtim!

Devam Edecek...

Özgürlük SeninleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin