5.Bölüm"Hayalin Ne"

4.6K 288 1
                                    


Dört nala bir at koşturmak ilk kez başıma geliyor. Tık tık tık... Çok hoş bir his. Tabi aklımda tek soru: Nerede bu kurt?
On dakikadır düz bir şekilde ilerliyoruz. Fazla hızlıyız. Durumun çok önemli olduğu belli. Zar zor konuştum:
- Nereye gitmeliyiz?
- Kim bilir? Buraya yakın olduğunu biliyorum. Ama en önemlisi o harekete geçmeden onu durdurmalıyız.
- Bir de o var. Onu nasıl ikna edeceksin?
Hızını kesmeden tuhaf bir şekilde kişnedi ve alaycı bir sesle:
- Benim ikna edeceğimi kim söyledi.
- Ne?
- Sen ikna edeceksin.
- Nasıl? Onunla sadece birkaç saat vakit geçirdim. Beni tanıyacak mı belli değil (!)
- Kurtların hafızası kuvvetlidir.
Benimle dalga mı geçiyor? Yoksa hep mi çok sakin?
- O zaman koyunları bulunduğu yere en yakın dağ!
- Emrin olur!
Bir anda sağa döndü. O kadar ani oldu ki az kalsın düşecektim. Ama oldukça inatçı bir ata denk geldiğim belli idi.
Yirmi dakka daha geçti ve şu an dağın yanındayız. Ayaz'ı göremiyorum ama nedense orada olduğunu düşünüyorum.
- Hadi yukarı çıkalım.
- Saçmalama ben yukarı tırmanamam. Sen çıkmalısın. Orada olduğunu bile bilmiyoruz.
Kesin bir sesle konuştum:
- O zaman bana yardım et! Bir ağaca çıkıp yukarıya bakmalıyım.
Uzun bir ağaca yaslandı. Ben de üstünden, ağaca çıktım. Yavaş yavaş dalları kırarak en tepeye ulaştım. Ağaca sıkıca sarıldım. Güneşin altında etrafa bakmaya başladım. Çıkmayı düşündüğüm dağda hareketli bir beyazlık gördüm. Onun Ayaz olduğuna eminim. Bir de kulübeye baktım. Olamaz! Eylül'ün Babası çoktan Ayaz'ı görmüş. Tüfeği oraya doğrultmuş. Bekliyor:
- Sen geri dönmelisin!
- Neden?
- Ayaz'ı çoktan fark etti, onu durdur!
Bunu dememin üstüne dört nala oraya doğru koşmaya başladı. Ben de hızla ağaçtan indim ve dağa tırmanmaya başladım. Umarım yetişirim.
Nihayet çıktım ve koştura koştura yanına gitmeye çalıştım. Sağ tarafta ise, at sahibine ulaşmaya çalışıyordu. Ama anlamadığım şey köpek aniden sahibine doğru havlayarak koşuyor. Ne oluyor orada!? Birden tüfek sesi duyuldu. O anda olduğum yerde dona kaldım. Ayaz ve benim aramıza ateş etmişti. Anlaşılan köpek adamın dikkatini dağıtarak Ayaz'ı vurmasını önledi.
Tabi o ani ateşten sonra beni fark eden Ayaz önce bana baktı. Ardından saniye geçmeden üstüme atladı. Sırtımın yerde sürüklendiğini hissettim. Bir yerden aşağı yuvarlanıyoruz! Çok geçmeden sertçe yere düştüm ve kendimi Ayaz ile ilk karşılaştığım zamanki duruşta buldum. Yine patisi ile koluma bastırıyor. Bana karşı hırladığını anlamadım bile. Kendime geldiğimde sakince ona baktım. Her gün bir kurt görüyorumuşum gibi(!) Bir süre sonra hayal kırıklığına uğramışçasına kafasını salladı ve üstümden çıktı. Yavaş yavaş yürüyerek söylenmeye başladı:
- Beni hiç rahat bırakmayacak mısın.
- Sakin ol biraz.
Bunu söylerken kendimi doğrulttum ve oturdum. Sonra ondan bana karşı beklemediğim bir sesle:
- İkinci kez kendimi kaybettim, ikinci kez çok açım ve ikinci kez seni öldürüyordum! Nasıl sakin olabilirim!?
Yine kafasını benimkine yaklaştırıp hırlamaya başladı. Ben de fark etmeden konuşmuş oldum:
- Her gün bir hayvanla konuşmuyorum(!)
- Buraya nasıl geldin? Niye geldin? Neden avımı böldün?
- Ben gelmesem asıl av sendin!
Bunu öfke ile söylemiştim. Gerçi hata yapıyormuşum gibi geliyor ama ne önemi var. Anlaması gerek.
Bu sözümün ardından yavaşça geri çekilerek:
- Çok sağol(!)
Diye mırıldandı. Ardından aniden arkasını dönüp otların arasında kayboldu. Ben de ne yapacağım? Tabi ki peşinden gideceğim. Onu bırakmaya niyetim yok.
Onun nereye gittiğini görmedim. Ama ayak izlerini takip etmek pek zor değil.
Yarım saate yakın bir zaman geçti ve şu an çok güzel bir yerdeyim. Ağaçların üstünü kapattığı büyük bir göl, etrafında otlar ve Ayaz. Tam oraya gidecekken gördüğüm şey karşısında daha fazla gizlenmek zorunda kaldım. Ağaçların arasından siyah-beyaz bir kurt ve arkasından birkaç tane daha kurt çıktı. Ayaz neden bilmiyorum ama onlara karşı kuyruğunu saklamış ve kulaklarını indirmiş yere bakıyordu. Onlardan korkuyor mu?
Aralarında bulunan en büyüğük olan siyah-beyaz kurt sert bir tonla konuşmaya başladı:
- Kendini daha ne kadar aç bırakmayı düşünüyorsun? Bir aydır kendin bir şey yemediğin gibi emirlere de uymuyorsun. Artık ne olduğunu söyleyecek misin?
Ayaz başını daha da eğerek olduğu gibi durmaya devam etti. Gerçekten ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.
Ses tonundan dişi olduğunu anladığım bir kurt daha da sert bir tonla konuştu ve aynı zamanda kafasını Ayaz'ın kinin üstünde tutmuş dişlerini çıkararak hirliyordu:
- Böyle giderse öleceğinin farkında değil misin!? Senin yüzünden hepimiz cezalandırılacağız!
Ayaz dan hala bir ses yoktu. Bu sefer en büyükleri iç çeker bir sesle:
- Ne yaptığının farkındasın. Ama niye bunu kendine yapıyorsun?
Ayaz alçak bir sesle Nihayet konuştu:
- Ne zaman anlatmaya çalışsam anlamıyo...
- Çünkü sen imkansızı seçiyorsun! Sana bu konuda izin vermediğimiz için de yemiyorsun!
Ayaz kafasını kaldırdı, sert ve kararlı bir ifade ile konuştu:
- İmkansız diye bir şeyin olmadığını söyleyen biri değil miydin sen? Ne oldu da bu hal...
- Çünkü gerçekleri öğrendim! Hayalini kurduklarımız gerçekleşmez! Atalarımızın yaptığı gerçekleşir! Bu hep böyledi.
Bunu söyledikten sonra arkasını dönü yürümeye başladılar ve onlarla gelmeyen Ayaz'a konuştu:
- Ölümünün peşinden gidiyorsun. Pes et!
Bunların ne konuştuğunu bilmiyorum ama ciddi bişey olduğu kesin.
Ayaz bana doğru gelmeye başladı tabi beni görmemişti. Yüzünde ise en ufak bir mimik yoktu. Benim yanımdan geçerken konuştum:
- Ayaz, Hayalin ne?

Devam Edecek...

Özgürlük SeninleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin