13.Bölüm"Kurt Dişi"

2.9K 179 10
                                    


     Artık kendimi güvende hissedemiyorum. Alfa'nın söylediği şey içimi bir tuhaf etti. Beni öldürmek isteyenler olduğunu hiç düşünmemiştim. Onlar için tehdit olduğum da...
     O olaydan sonra Kardelen ile bile konuşmadım. Tek yaptığım yalan uydurmak oldu. İçime kapanık bir hal aldım. Ayaz'ı görmem gerektiğine eminim. Sormam gerekenler var. En önemlisi de bilincimi kaybedip tuhaf sahneler görmem hakkında. Beni hem korkutuyor hem de meraklandırıyor. Bütün bunlara rağmen onu görmeye gitmenin intaardan farksız olacağının farkındayım. Alfa dan korkmak için çokça sebebim var.
     İçimi birine dökmem lazım. Aksi taktirde yanlış bir yerde ağzımın bağının çözüleceğine eminim. Sokak hayvanlarının çoğu ile konuşamam. Çünkü Karabaş'dan öğrendiğime göre çoğu sokak hayvanı insanların anladığı sesler çıkarmaya başlamış. Bunun sonucunda ise başka şekilde konuşmayı unutmuşlar...
     Belki de bu yüzden Eylül'ün çiftliğine gitmeliyim. Fakat Eylül şu an babası ile şehir dışında. Hayvanlar ise ahırlara kilitli durumda. Ne yapacağım ben? Öğretmenin omzuma dokunması ile irkildim:
  - Lucy, istiyorsan dışarı çık. Orada da burada da nasıl olsa ders ile alakan yok.
  - Özür dilerim.
  - Özür dileme, dersi dinle.
     Bu söz karşısında diyecek birşey bulamadım. Sınıf desen kahkahalara boğulmuş durumda. Teneffüs e kadar aynı şekilde kaldım. Teneffüs olduğunda ise hiç biryere yere takılmadan sınıftan çıktım. Hızlı adımlarla hareket ediyordum. Direk dışarı çıktım arka bahçe sessiz ve boş olduğunu düşündüm ve oraya doğru ilerledim. Yüksek beton duvara sırtımı verdim ve toprağa oturdum. Gözlerimi kapadım ve kafamı eğdim.
     Kendi kendime boğuşuyor gibi hissediyordum. Sinir ve üzüntüden çıldıracak gibiydim. Genelde kabul etmezdim fakat ben güçsüz biriyim. Kendi düşüncelerinden bile korkan biriyim. Nasıl böyle biri içini birine dökebilir ki? Tek kişinin Ayaz olduğuna eminim ama şu an ona ulaşmam imkansız gibi. Daha öğretmen ile bile konuşmaya korkan biri nasıl kurtların arasına gidebilir ki? Kendim hakkında bile hiçbirşey bilmiyorum. Adımı bile...
     Ben öylece boynum bükük otururken birilerinin yanıma doğru geldiğini duydum. Fakat tepki vermedim. Biri de benim gibi duvara yaslanarak oturdu. Diğeri ise direk karşıma oturmuş tu. Yanımda oturan Tolga karşımdaki ise Can dı. Can konuşmayı başlattı:
  - Lucy, bu günlerde biraz tuhaf davranıyorsun. İyi misin?
  - Hem Kardelen ile bile konuşmadın.
     Ben ise durumumu hiç bozmamış oturuyorum. Tolga devam etti:
  - Bizim ile konuşmanı beklemiyoruz. Fakat sadece Kardelen ile bile olsa konuşmanda fayda var. Ayrıyetten kafana takma biz senin yanındayız.
     Bu tarz sözler genelde beni rahatlatırdı fakat bu sefer böyle olmamıştı. Kısık ve hüzünlü bir sesle konuştum. Sesimin çok umutsuz çıktığının farkındaydım:
  - Ben korkağın tekiyim.
     Bu sözümün ardından Can'ın bana şaşkın bakışlar ile baktığını hissettim:
  - Bunu vahşi bir ata atlayıp ormanın içine koşan biri mi söylüyor.
  - Bana inan aramızdaki en cesur kişi bile olabilirsin.
  - Tolga, bilmediğiniz çok şey var.
  - Bize anlatabilirsin.
     Can'ın bu sözü üstüne kafamı kaldırdım ve aynı umutsuz ses ile devam ettim:
  - Bu olanlara daha ben inanamazken size nasıl anlatabilirim. Söyler misin?
     Bu sözüm sonrası ikisi de birbirine baktı ve ayaklandılar:
  - Bence kesinlikle Kardelen'in yanına gitmelisin. Kafanı dağıtmak iyi gelebilir.
     Tolga lafını ardından hafifçe eğildi ve elini açık bir şekilde bana doğru uzattı. Ben ise anlamsızca bakmaya devam ettim. O da aynı alaycı sesi ile konuştu :
  - Ölümünün öğretmen tarafından olmasını istemiyorsan bence gelmelisin.
     Bu söz beni en azından sırıttırmaya yetti. Elini tuttum ve ayağa kalktım. Ardından Can hızlı adımlarla okulda girdi. Aramızdaki en çalışkan kişi olmak pek zor olmasa gerek. Tolga da hızlandı ve önüme geçti ardından normal hızı ile yürümeye başladı. İçini arkadaşlarına döktüğünden olsa gerek oldukça neşeli. Belki ben de öyle yapmalıyım.
     Kardelen kafamı dağıtmak için alışveriş yapmayı önerdi. Tabiki de 'Asla!' Dedim ama şu anda kucağıma doluşmuş kıyafetler yüzünden boğulmamayı diliyorum.  Bu şey hiç de benlik değil!
     Artık daha fazla dayanamadım ve kapıya doğru ilerledim. Kardelen her şeyi bıraktı ve peşimden geldi. Ardından önüme geçti ve ilerlememi kesti :
  - Buradan en az bir şey alana kadar gitmeyeceksin! Boşuna gelmedik.
  - Gelmek isteyen ben değildim!
  - Ha öyle ha böyle ne fark eder. Bir şeyler alacaksın!
     Daha fazla uzatmadım ve rastgele bir dükkana girdim. Etrafa bakınmaya başladım. Etrafta hayvanlar ile alakalı eşyalar vardı. Yapay geyik boynuzları, hayvan dişleri... İşin iyi tarafı neredeyse hepsi yapay. Etrafı gezdim. Kardelen ise girdiğim dükkandan memnun olmamış bir şekilde dükkanın kapısına yaşanıyordu. Bu kızı hiç anlayamayacağım.
  Bakınırken dikkatimi birşey çekti. Yapay dahi olsa hiçbir tane kurtlar ile ilgili birşey yoktu. Dükkanın çalışanı olduğunu düşündüğüm bir adam ile konuşmaya başladım :
  - Afedersiniz, Kurtlarla ilgili birşeyler var mı? Ben bulamadım da.
  - Kusura bakmayın. Birkaç ay önce satıyorduk ama şimdi birşey kalmadı.
  - Sebebini öğrenebilir miyim?
  - Birkaç ay önce herşey iyiyken bir sabah dükkanı açtığımızda kurtlar ile ilgili her şeyin çalındığını gördük. Sıradan bir hırsızlık olayıdır diye düşündük. Tekrar eşya alıp yerleştirdik. Fakat onlar da çalındı. Diğer seferler de aynı şey oldu. Dikkatimizi çeken bir diğer şey ise birkaç gün ardından orijinal olmayan ürünler geri bırakılması farklı bir durumdu. Biz de artık satmamaya başladık.
     Gözüm  sağ taraftaki içi gözükmeyen depoya ilişti. Adam konuşmaya başladığından beri kulaklarım çınlıyordu. Odaya bakınca bu daha da arttı ve canımı acıtmaya başladı. Gözlerim yine karardı. Bu sefer net birşey yoktu fakat mavi bir duman ve adeta bir mücevher edası ile parlayan birşey gördüm. O da maviydi. Ardından beyaz bir diş gördüm. Kendime geldiğimde konuşmaya başladım :
  - Peki, depoya bakabilir miyim?
  - Bulabilir misin bilmem ama istediğin kadar bak.
     Bunu duyduktan sonra içeri daldım. Anında kurcalamaya başladım. Ardından tuhaf bir şekilde sanki beni birşeyin kontrol ettiğini hissettim. Beni götürdüğü yere gittim. Gözüm sol tarafta iki kutunun arasından sarkan bir ipe ilişti. O ipi tuttum ve kutuyu yavaşça kaldırdım. İpi kaldırdım. Ucunda küçük bir kurt kafası heykeline bağlı bir kurt dişi vardı. Bunun gerçek olduğunu anlıyorum. Çünkü yapay olamayacak kadar pürüzsüzdü. Gözlerimi yüksek bir çınlama ile kapattım.
     Karşımda Ayaz vardı ve o bulduğum kolye de elimdeydi. Kolye yi kaldırdım ve Ayaz'ın gözlerinin hizasına getirdim.  Aynı anda hem Ayaz'ın gözleri hem diş mavi bir şekilde parladı. O an aklıma kendi gözlerimin de her ne kadar koyu da olsa mavi olduğu geldi. Kendi gözlerime dikkatimi çektim. Benim gözlerim de parlıyordu.
     Gözlerimi araladım ve kendime geldim.  Bana ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bunların ne anlama geldiği hakkında da...
     O kolyeyi aldım ve dışarı çıktım. Çalışan bunu bana hediye olarak vermeyi seçti. Kardelen'in yanında gittim. Kolyemi görür görmez memnun olmamış bir tavırla konuştu :
  - Senden de ne beklenirdi sanki.
  - Bu da benim tarzım.
      Bunu dememin ardından karşılıklı gülümseyerek dışarı çıktık ve ben en az iki ay boyunca alışveriş e gitmemek konusunda söz aldım. Sözünde durursun umarım, Kardelen.

Devam Edecek...

Özgürlük SeninleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin