19.Bölüm"Kafesteki Kurt"

2.3K 175 31
                                    


     Altı kurdun peşinden gitmek pek kolay olmuyor. İkide bir beni beklemek için duruyorlar. Ne yaparsın, bir kurdun hızına sahip değilim...
     Mağraya doğrudan bakan bir yere gizlendik. Hepimiz bir yere sığmayacağımız için iki kişilik gruplar şeklinde gizlendik. Benim yanımda Duman var. Grupların arasından tek başına olan ise Gölge. Henüz güneş tam batmadığı için harekete geçmedik. Etrafı gecenin karanlığı doldurduğunda başlayacağız.
     Hala daha beklerken Duman hafifçe konuşmaya başladı :
  - Normalde ikili gruplarda yalnız olan ben olurdum.
     Anlamayan gözlerle ona baktığımda genel duruşlarını anlattı :
  - Cenk ve Cesur, Yıldız ve Işık, Gölge ve Ayaz. Ben ise tüylerimin renginden yararlanarak gözcülük yapardım.
  - Lider ve Gölge... Bir nedeni var mı?
     Şirince gülümsedi ve Gölge'ye bakarak konuştu :
  - O Ayaz'ın dişi alfası.
     Ne!? Gölge ve Ayaz... Cidden Ayaz hakkında hiçbir şey bilmiyorum...
     Bir şeyler ters gidiyor. Bu kesin. Dışarıdaki silahlı adamlar koşar adımlarla içeri gidiyorlar. Ne oluyor? Önemli bir şey olmalı ki Ayaz şu an içeride. Ben endişe ile olduğum yerden ayrıldım ve Gölge'nin yanına gittim. Merakla sordum :
  - Ne oluyor olabilir?
  - Sen ne düşünüyorsun?
     Bunu söylerken yüzünde bir alay ve neşe vardı. Benim boş gözlerime baktıktan sonra cevap vermeyeceğimi anlayıp söze girdi :
  - Ayaz'ı hafife alma.
     Ben hala şaşkın bakışımı sürdürüyordum. Aniden yükselen uluma ile gözlerimiz mağraya yöneldi. Bu Ayaz'ın uluması. Hafiften sırıtarak koştum :
  - Sanırım haklısın. Ne mesajı veriyor?
  - Bizim burada olacağımızdan emin olduğu kesin. Bizi çağırıyor.
     Bu sözü ile bütün kurtlar ilerlemeye başladı tabi ben de peşlerinden. Ta ki Gölge'nin sert sesini duyana kadar :
  - Seni değil!
     Olduğum yere oturdum. Karşı çıkmayacaktım. Çünkü zaten bir şey yapamayacaktım. Benim gücüm nerde onlarınki nerde.

(Lucy'nin yaşadığı macera kurtların saldırısına uğramak, Benimki elma soymak..:D)

     Onlar içeri gireli iki dakka olmadan etraftaki arabalardan silahlı kişiler çıkmaya başladı. İçerden ise kurt çığlıkları geliyor. Düşündüğüm gibi olmadı. Şimdiye kadar çıkarlardı, belli ki Ayaz'a ulaşamıyorlar. Daha fazla duramam. Olduğum gibi ileri atladım. Dışarıda kimse kalmadığı için rahatlıkla içeri girdim.
     İçerisi bomboş gözüküyordu. Sadece silah sesleri ve kurt çığlıkları duyuluyordu. Gurubun gittiği yerde boğuşma vardı. Bir sonuç olmadığından Ayaz'ın orada olmadığı anlaşılıyordu. O zaman ben farklı bir yöne gidecektim.
     İçerisi simsiyah göründüğü için ışık bulmalıydım. Elimi duvarda gezdirirken elim birşeye çarptı. Olduğu yerden aldığımda onun bir el feneri olduğunu anlayabilmiştim. Tuşuna basıp açtım. Ama ışık artıp azalıyordu. Bu da pilinin her an bitebileceğini söylüyordu. Ben daha düşüncelerimi bitiremeden etraf yine karanlığa döndü. Şimdi ne yapıcam?
     Kollarımı açıp yürümeye başladım.  Ellerimin bir şeye değmesini bekliyorum. Çok geçmeden ellerim parmaklara değdi. Ona yaklaştım ve içimden sayıklayıp durdum. Ne yapıcam? Gözlerimi yine kapadım çünkü kulaklarım çınlamaya başlamıştı. Fakat bu sefer çok açıyordu. Çığlık atmamak için kendimi zor tutuyorum. Acıyla yere çömeldim ve alnımı yere dayadım. Bir yandan da sanki işe yarayacakmış gibi  kulaklarıma ellerimi bastırıyorum. Acıdan gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı, ki ben kolay kolay ağlayan biri değilimdir. Nihayet gözlerimin kararması ile acı son buldu. Tabi gördüklerim hiç iç açıcı değil.
     Mağaranın farklı yerlerini görmeye başladım. Kafeslerin ardındaki ölü hayvanlar, can çekişenler, daha yeni gelip ne olduğunu anlamayanlar... yerlerdeki kanların peşinden gidiyor. Dört-beş kişi silahları bir kafese doğrultmuş. Kafesin içinde ise yerdeki kanların sahibi Ayaz hareketsiz bir halde...
     Aniden gözlerimi açınca gördüklerimi sindirmeye çalıştım. Karşımdaki yer mavi bir şekilde parlıyordu. Kafamı kaldırdım. Parlayanın gözlerim olduğunu fark ettim. Kafamı sağa çevirince parmaklıklarını tuttuğum kafesi ve içindeki ölü tilkiyi gördüm. Birden görünce korkmadım denemez. Onun için çok geç...
     Ayağa kalktım. Baktığım yere gözlerim ışık yapıyordu. Bu hoş bir görüntü oluşturuyordu. Tabi kurt çığlıklarının duyulduğu bir yerde ne kadar hoş hissedebilirsin? Kolyemi içimden çıkardım. O da parlamaya başlamıştı. Ona odaklandım. Odaklandığım gibi yine yerde mavi ışık dumanı oluştu. Sanırım artık kontrolü sağlamayı öğrendim.
     Gözlerimin aydınlattığı karanlıkta dumanın peşinden gidiyorum. Yerdeki kanları saymıyorum bile. Kanların yoğunlaşmasıyla yaklaştığımı anladım. Karşımda Ayaz, kafes ve dört silahlı adam var. Hayalim doğru çıktı.
     Ne olduğunu anlamak için biraz daha yaklaştım. Adamlar silahları doğrudan Ayaz'a tutuyordu. Fakat aralarından biri eğildi ve silahı anladığım kadarıyla baygın olan Ayaz'ın kafasına yasladı. Bu beni iyice delirtti. İçimdeki şey yine beni kontrol etmeye çalışıyordu. Yine yerimde durmamamı söylüyordu. Fakat bu sefer ona karşı çıkmadım.
     Olduğum yerden fırladım ve adamların yanına doğru tüm gücümle koşmaya başladım. Beni görünce bana deliymişim gibi bakmayı da ihmal etmediler. Şahsen elimde silah verken ve bir kız -manyak gibi- bana koşarken ben de ona deli gibi bakardım. İçimdeki şeyin beni kontrol etmesine izin verdim.
     Yanlarına geldiğimde silahını bana doğrultan adamın önünde çömeldim ve ani hareket ile çelmeyi taktım. Onu geride bırakıp az önce Ayaz'a silah yaslayana yöneldim. Kısa olmanın da etkisiyle zıplayarak adamın yüzüne tüm gücümle yumruk attım. Anında yere düştü ve arkamdakilerden biri sözde bana nişan alıp bir metre öteme ateş etti. Ben ise birinin bel boşluğuna tekme attım. Diğerine döndüğümde ise ardına baka baka kaçıyordu. Ben ise kendimi bütün öfkemle kafesin parmaklıklarına bakarken bıraktım.
     Kendi kontrolümü tekrardan tamamen sağladığımda ellerim kafes parmaklıklarını kavramış bir haldeydi. Fakat beni şaşırtan bu değil di. Demirler iki farklı tarafa doğru bükülmüştü. Az da değil. Bunu ben yapmış olamam değil mi? Dikkatimi baygın olan Ayaz'a çevirdim. Onu zar zor içerden çıkardım. Başka çarem olmadığı için onu sırtıma çıkardım. Kafası ise omzumdan sarıyordu. Gözleri kapalıyken daha da sevimli olduğunu itiraf etmeliyim. Tabi bu düşüncelerim Ayaz'ın zayıflığı(!) ile son buldu. Cidden bu yemek yemeyen hali ise yediği zamanı merak ediyorum.
     Yavaş adımlarla kapıyı ararcasına yürüyerek ilerledim. Kolyeme tekrardan baktım. Gözlerim de kolyem de parlamayı kesmişti. Gözlerimin karanlığa alışmış olması işleri kolaylaştırdı. Bir de nereye gittiğimi bilsem. Karşımda nefes nefese kalan Işık ve Duman'ı görmem beni az da olsa rahatladı. Bana şaşkınca bakmaya başladılar :
  - Ayaz...
  - Bir yardım fena olmaz!
     Anında yanıma koştular ben de Ayaz'ı yere bıraktım :
  - Ayaz'ın uyanması lazım. Onu taşıyabileceğinizi sanmıyorum.
  - Sen?
  - Ben diğerlerini bulacağım, sizden küçük olduğum için kolay kaçarım.
     Ardından koşmaya başladım. Işık da arkamdan endişeyle bağırdı :
  - Dikkat et!
     Oraya varınca ellerimi sallayarak onları çağırdım. Koşarak geri dönmeye başladık. Tabi silahlı adamlar da bizimle... Kurtlar hızla beni geçerken Gölge benim yanımdan ilerliyordu. Fakat bu iyi değildi :
  - Gölge siz gidin.
  - Ne?
  - Gidin işte Ayaz'ı bulduk gelirim ben.
     Hemen uzaklaşmaya başladı. Ben de daha da hızlanmayı denedim.
     Ayağımın yanına yelen kurşun düşmemi sağladı. Ben yerdeyken arkamdan gelen adama döndüm. Fakat hiç düşündüğüm gibi gitmiyordu. Benim insan olmamı umursamıyordu. Silahı bana ateşlemeye çekineceğini de sanmıyorum. İşte şimdi bittim...

Devam Edecek...

Özgürlük SeninleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin