8.Bölüm"Küçük Tay Fırtına"

3.5K 226 11
                                    


     Bu yolculuk ne kadar sürecek hiçbir fikrim yok. Ama yapabileceğim birşey varsa onu yapmadan durmayacağım.  Sahi ben ne yapacağım? Nasıl bir yalan uydurabilirim ki?
     Dört nala giderken nedense konuşasım geldi:
  - Benim ne yapacağım hakkında bir fikrin var mı?
     Kafasını sağa sola salladı ve kişnedi ardından tuhaf bir sesle:
  - Senin arkadaşların değil mi! Bunu sen bileceksin.
  - Sen ciddi misin! Burada önemli birşey soruyorum sana!
  - Bana güven, ne yapacağını er yada geç bulacaksın.
     Nasıl bu kadar sakin anlamıyorum. Ama daha fazlasını konuşmak da istemiyorum.
     Akşam oluyor ve daha hiç duraksamadık. Yorulmuş olduğundan eminim. Ama neden durmuyor. Belki benden bir işaret bekliyordur. Elimi bir kez boynunda gezdirdim ve konuştum :
  - Bence artık dinlenmelisin.
  - Koşabilirim!
  -Hadi ama bana oyun oynama! İlerdeki nehirin yanında dur.
     Dedigim ikiletmedi ve orada durdu. Hemen üstünden indim ve onun su içmesini izledim. Tahmin ettiğim gibi bacakları yorgunluktan titriyordu. Kenara çekildi ve yere uzandı. Ben de onun yanına oturdum. Sessizliği yine ben bozdum:
  - Oraya ulaşmamız ne kadar sürer?
  - Yarım saat sonra devam edersek yarın öğlen saatlerinde oraya ulaşırız.
  - Sence yakalanmış mıdırlar?
  - Öyle olsa bile Ayaz öldürülmelerine izin vermez.
  - Uzun zamandır onu tanıdığını söylemiştin. Nasıl tanıştınız ya da nasıl ona bu kadar güveniyorsun?
  - Bunu anlatmak yarım saati aşar.
  - O zaman biz de bir saat mola veririz.
  - Hiç pes etmeyeceksin değil mi?
  - Öyle bir hedefim yok!
     Biraz iç çekti ve ardından tay olduğu zamanlardan anlatmaya başladı :
  - Ben vahşi bir attım. Şimdiki sahibimi tanımıyordum bile. Annem ile kaçak bir şekilde yaşadık. Birbirimize hep destek çıktık. Fakat bir zamanlar annemin dibindeyken o zaman kendimi koca bir kurttan kaçarken buldum. Annemin ise öldürüldüğünü daha yeni görmüştüm. Neler oldu bilmem ama kendimi o kurdun pençelerinin altında buldum. O tam dişlerini bana geçirecekken kenardan beyaz bir kurt çıkıp onunla boğuşmaya başladı. Bir süre sonra yanıma geldi. Beni ise kafası ıle doğrulttu. Ardından beni peşinden götürdü. Ona "Ayaz" dememi istedi. Bana ise "Fırtına" demeye başladı bu ismi sevmiştim. Neden bilmem ama ona güvenmiştim. Ama git gide daha fazla hastalanıyordum. O da daha fazla dayanamadı ve en yakın yer olan ahıra beni bıraktı ve gitti. Ben o zamandan sonra sahibim ile yaşamaya başladım.
  - Peki o köpek...
  - Karabaş mı? O ben geldiğimde zaten oradaydı. Ona Ayaz'ı anlattım. Yani bir nevi içimi döktüm.
  - Tamam o zaman yarım saat geçti bile Bayan Fırtına. Hadi yola devam.
     Bu sözüm sonrası kalktık. Tam gaz yola devamli ettik.
     Şu an uzaktan bizim gurubu görebiliyorum. İlerlemeye devam ediyorlar. Bunlar hiç pes etmez mi! Bir dakika... Yonca orada yok. Beraber gitmiştiler. Acaba onu aradıkları için mi geri dönmediler? Fırtına ise daha da hızlandı. Birkaç dakika bile geçmeden kendimi onların karşısında, Fırtına'nın sırtında buldum. Bana şaşkınca bakıyorlardı. Bu şoktan Eylül çıkıp konuştu:
  - Babamın atını nerden buldun?
  - Ne olacak! Yine kaçmıştır sevgili atı ile(!)
     Bu söz de her zamanki gibi Tolga'nın. Ben ise cevabımı ciddi bir şekilde verdim :
  - Buradan gitmeliyiz. Yonca nerede?
  - Bilemiyorum ama neden gitmeliyim.
  - Sonra konuşuruz, Yonca nerede?
  - Bilmiyorum dedim ya! Bizde onu arıyoruz. Birden kayboldu.
  -Fırtına...
     Bunu çok sessiz söylemiştim. Ama malesef ki diğerleri de duymuş bana şaşkınca bakıyordular. Normalde lafı dolandırırdım ama hiç sırası değil! Fırtına ise bana mahçup bir sesle:
  - Hiçbir fikrim yok. Ama yakalandıysa buradan gitmeliyiz.
  - Ama o ne olucak?
  - Diğerlerini uzaklaştırınca geri döneriz.
     Diğerleri ise benim kendi kendime konuştuğumu sanıyordu. Onlara dönüp konuştum :
  - Gitmeliyiz, beni takip edin.
     Kardelen sinirli bir biçimde benimle konuştu:
  - Neden seni dinleyelim! Bize güvenmedin bile. Sen kendi kararını verdin!
  - Ben bir şey söylediğimi hatırlamıyorum. Neden öyle düşünüyorsun ki?
     Haksız mıyım? Ben hiçbir şey soylemedim. Bana tuhaf bir şekilde baktı. İnce bir sesle:
  - Ama Yonca...
  - Bir kere olsun bana güvenin!
     Hepsi hiçbir şey söylemedi ve beni takip etmeye başladı. Kardelen ise mahçup bir şekilde yere bakıyordu. Neden bilmem ama bu kızı çok seviyorum. İlk günden beri tuhaf bi şekilde ona güveniyorum. Tekrar anlaşabilme ihtimalimiz olduğu için mutluyum.
     Onları piknik alanına bıraktım ve tam gaz ilerliyorum. Şu an Fırtına'nın hislerine güveniyoruz. Çünkü nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Ta ki Yonca'nın bir kurt ile göz göze yerde oturduğunu görene kadar. Kurdun ağzında az da olsa kan vardı. Dişleri tamamı ile dışarıda, hırlıyordu. Yonca ise gözlerinde yaş, sağ bacağından kocaman bir yara, kurdun karşısında korku ile oturuyordu. Ayaz'ın beni ilk yakaladığı an aklıma gelmişti. Ama tek fark o kurt şu an Yonca'yı öldürmenin peşinde. Bir şey yapmalıyım!
     Fırtına'nın sırtından indim. Oraya doğru yürümeye başladım ve dikkati üstüme çekmek için konuştum :
  - Hey, koca avcı !
  - Bir taşta iki kuş, bu çok iyi olucak...
     Tabi kendi kendine konuştuğunu sanıyordu. Ben de onu anladığım belli ettim :
  - Demek fazladan bir av istiyorsun.
  - Ne?
  - Seni anlıyorum diyorum.
  - Nasıl olur bu!
  - Bir bilsem... Bana kalırsa sen bir ceylan falan avlamaya git, burda sana yemek yok.
  - Sen öyle san!
     Köşeden Yonca şaşkın ve korkmuş bir şekilde bana bakıyordu. Ben ise ona gayet rahatlatıcı bir şekilde bakıyordum. Bu durumdan ise üstüme atlayan kurt ile kurtuldum. Yine bir kurdun altındaydım.  Fakat fazla üstümde kalamadı çünkü Fırtına bir çırpıda ona vurup uzaklaşmasını sağladı. Bana ise adeta bağırdı :
  - Al şu kızı git buradan!
     Sözünü ikiletmedi ve Yonca'yı kaldırdım. Giderken ise Fırtına'nın çığlığı beni durdurdu. Kurt onun ensesine dişlerini geçirmişti. Fırtına ise zıplayıp duruyordu. Yonca'yı bıraktım ve oraya doğru koştum. Kurdun tüylerini çektim ve onu Fırtına dan ayırdım. Fırtına kendini toparlamaya çalışırken kurt ise bana saldırmaya hazırlanıyordu. Ben ise diz çökmüş dik durmaya çalışıyordum. İşte şimdi işim bitti!
     Ayaz'ın önüme atlaması ile rahatladım :
  - Neredeydin sen!
  - Geldik işte Abartma!
     Kurt ise alaycı bir sesle Ayaz ile konuşmaya başladı :
  - Demek haindin Ayaz!
  - Ben hep barıştan yanaydım.
  - İşte bu yüzden zayıftın. Hem de her zaman. Sırf kabul edilmedin diye yemek yemeyi kestin fakat senin nefesini ben kesicem!
  - Gel de dene!
     Hırıltılarla birbirlerini ısırmaya başladılar. Ayaz'ı hep güçlü görüştüm. Ama şimdi anlıyorum ki o diğerlerine oranla çok zayıf. Şu an kaybettiği kesin. Benim ise yapabileceğim hiçbirşey yok. Yonca'nın yanına gittim ve onu sakladım. Ardından onları izlemeye döndüm.
     Kurt Ayaz'ı boğmaya başlamıştı bile. Bu şekilde ölemez. Fırtına da böyle düşünmüş olacak ki kurdu kendi üstüne çekti.  Çifte atıyor, zıplıyordu. Aynı zamanda çok fazla yara alıyordu. Ayaz ise nefes nefese toparlanmaya çalışıyordu. Onun yanına gidip ona yardım etmeye çalıştım.
     Fırtına sözün tam anlamıyla kan ter içinde kalmıştı. Ayakları titriyordu. Ayaz sinirle yerinden fırladı. Kurdu yakaladığı gibi boğmaya başladı. Fırtına ise anında yere düştü. Koşarak yanına gittim. Yerde boylu boyunca uzanmış gözlerini kapatmıştı. Onu sakinleştirmeye çalıştım. Çok acı çektiğine emindim. Ayaz ise hemen yanımıza geldi. İşini bitirdiği belliydi. Ayaz onun başının yanına oturdu. Ardından kafasını onunkini üstüne koydu. Aralarında konuşmaya başladılar :
  - O korkak tayın birgün avcısıyla savaşacağını kim bilebilirdi?
  - O koca kurdun beni kurtaracağını kim bilebilirdi?
  - Hala fazla ciddisin.
  - Sen de inatçı...
     Bu konuşmalarını devam ettirdiler ama onları yalnız bırakmak adına Yonca'nın yanına gittim. Durumu iyiydi. Fırtına ise Ayaz ile mutluya benziyordu.
     Yarım saatin ardından bir kamyon buraya geldi. Ayaz ise anında ortadan kayboldu. Bu bizim muhteşem(!) guruptu. Bu sayede Yonca, ben kurtulmuş olduk. İki eski dost ise tekrar birbirlerine kavuşmuş oldu.
     Fırtınanın durumu oldukça iyi. Eylül ve babasının azarını ise ben yedim. Yonca'yı ise korkudan hayal gördüğüne inandırmayı başardım. Ayaz'a gelirsek, başına ne geldiği hakkında hiçbir fikrim yok...

Devam Edecek...

Özgürlük SeninleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin