18.Bölüm"Yedi Uluma"

2.2K 185 0
                                    


     Oturduğu yerden kalktı ve yavaşça bana yaklaştı. O an kulaklarım büyük bir acıyla çınladı. Fakat bu çınlamayı şu an buradaki her canlı ve tüfeği ateşleyen kişi de duymuştu. Ayaz ise yavaş yavaş yere yığılıyordu...
     Ben şaşkın gözlerle ona bakıyordum. Arkadan köpek sesleri geliyordu. Arkamı döndüğümde gurubu, Karabaş'ı, Eylül'ün babasını ve anladığım kadarıyla Kardelen'in babası yani avcıyı gördüm. Bize doğru koşuyorlardı. Anlaşılan bu işler sözde beni kurtarmak içindi.
     Koşarlarken hepsi durdu. Avcı ise elinde tüfekle bize yaklaşıyordu. Bana ise ona doğru gitmemi söylüyordu. Kusura bakmasın ama üstüme doğru bir tüfek doğrultulduğu için öyle bir şey yapmayı düşünmüyorum. Arkamdan gelen hırlamalar ile o tarafa döndüm. Ayaz zorla ayakta duruyordu ve doğruca avcıya bakıyordu. Az önceki kurşun yüzünden boynundaki beyaz kıllar kırmızıya dönmüştü. Öfkesi her halinden belli oluyordu.
     Birbirlerine odaklanmış duruyorlardı . Avcının tamamı ile tüfeğe sarılması ile Ayaz da ona doğru koşmaya başladı. Bütün hızıyla koştu. Üstüne atlarken avcı sanki bu anı beklercesine tüfeği ateşledi. Bu sefer Ayaz'ın göğsüne isabet etti. Ayaz anında yere düştü ve olduğu gibi kaldı. Kısık gözleri ile uyanık kalmaya çalışıyordu. Kendimi durduramayıp ona doğru koşacakken Karabaş'ın havlamasıyla durdum :
  - Yapma! Burada olmaz.
Çoktan bütün avcılar Ayaz'ın başına toplanmıştı. Kardelen ise koşarak boynuma sarıldı. Bende ona sarıldım ve gözlerimi kapattım. Fakat bütün üzüntüm Ayaz'a yardım edemediğimden...

     Bütün işler bitince bütün gurup küçük(!) bir cafe ye gittik. Ben şu an bıkkın bir şekilde duruyorum. Çünkü hala bana bir şey oldumu konusundayız. Bir şekilde Ayaz'a yardım etmeliyim. Fakat daha nerede olduğunu bile bilmiyorum. Belki Kardelen'den öğrenirim. Aynı zamanda konu değişmiş olur :
  - Kardelen, o kurt şu an nerede?
  - Yüksek ihtimalle babamların yanındadır.
  - Yani?
     İç çekti ve devam etti :
  - Yani tarif etmesi zor... İlerideki dağda akan bir dere var. Onun biraz ötesinde ise büyük bir mağara vardı. Babamlar o mağrayı düzenledi ve içeriye yakaladıkları hayvanları koyuyorlar.
  - Peki, güvenliği nasıl sağlıyorlar?
  - Beş veya yedi silahlı adam nöbet tutuyor. Daha önce bir şekilde kafesinden kaçan bir kurt içerideki sekiz kişiyi öldürünce böyle bir karar almışlar.
     Can arkasına yaslandı ve kıkırdayarak konuştu :
  - Mahmut Bey'in emirleri diyelim.
  - Hey! Benim babam doğru bir şey yaptı.
     Konuşmanın ardından Kardelen ve ben hariç herkes kahkahalara boğuldu.

     Yolda boş boş dolaşıyorum. Bir şey yapmalıyım. Yeri biliyorum ama ne fark eder? Gitsem bile bir şey yapamam. Tek başıma yapabileceğim bir şey değil Ayaz'ı kurtarmak. Silahlı adamları saymıyorum bile. Bir şey yapmalıyım ama ne? Ne, ne, ne!?
     Sol taraftaki dükkanın canından kendime baktım. Ne? Kolyem ve kendi gözlerim parlıyordu. Hem de çok fazla. Koşarak ara sokaklardan birine girdim. Kolyemin ucundaki dişe baktım. Mavi bir şekilde parlamaya devam ediyordu. Kulaklarım yine tuhaf sesler duyuyordu. Ama tercüme edemiyordum. Bir nevi uğultu gibiydi. Belki bir şeyler görürüm umuduyla gözlerimi kapadım. Sadece mavi ışık görüyorum. Kulağıma ise birbirinden farklı yedi uluma geldi. Biri Ayaz'a aitti fakat diğerlerini tanımıyordum. Bir şey olmayacağını düşündüğümden gözlerimi açtım. Kolyemin parlaklığı sürerken yerde de ucu açık bir şekilde giden ince mavi bir ışık dumanı oluştu. Yan taraftaki cama baktım. Gözlerimin ve kolyemin parlaklığı belli oluyordu fakat yansımaya göre yerdeki mavi ışık duman yoktu. Bu yüksek ihtimalle insanlarda da aynı olacaktı. Bu yüzden kolyemi içime koydum ve zaten büyük olan kapşonumu taktım ve gözlerimi gizledim. Doğruca mavi dumanın peşinden gittim.
     Şehirden çıkalı yarım saat oldu. Bu yol nereye gidiyor bilmiyorum. Koşar adımlarla ilerliyorum. Yukarıdaki yeşilliğe doğru gidiyor. Umarım orasıdır.
     Yukarı çıktığımda karşımda uyuyan beş kurt vardı. Yemyeşil otların üstünde çok güzel görünüyorlardı. Eden ince rüzgâr onların tüyleri ile oynarken çok güzel kokular da getiriyordu. Yol burada bitmişti ama ben neden buraya gelmiştim ki? Ayrıca benim hayalim de Ayaz haricinde altı kurt uluması vardı. O zaman altıncısı..!
     Arkamdan çıkan kurdun beni ileri fırlatması ile altıncı kurt da ortaya çıkmış oldu. Diğerleri de uyanınca ortada kaldım. Ama neden korkuyordum? Aralarındaki büyük sihay-beyaz bir dişi bana bakarak konuştu. Ama sesi şaşkın ve meraklıydı :
  - Bu o olabilir mi?
  - Bizi anlıyorsa odur.
     İkincisini kahverengi bir erkek demişti. Ben de bir sonuç çıkarmak için lafa girdim :
  - Kimden bahsediliyor bilmiyorum ama sizi anlayabiliyorum.
     Gri bir dişi heyecanla konuşmaya başladı :
  - Sen Lucy'sin o zaman. Bu harika!
     Siyah bir erkek ise sıkılgan ve ciddi bir sesle konuştu :
  - Ayaz'ı tanıyor musun?
  - Evet... Ben de o yüzden geldim.
  - Neden?
  - Ayaz vuruldu...
     Hepsi şaşkınca bana ve birbirlerine baktılar :
  - Ne..!

     Her şeyi olduğu gibi anlattım. Onlar da Ayaz'ın olduğu bir grupmuş. Onu bekliyorlarmış. Beni tanımalarının sebebi ise Ayaz'ın anlatmasıymış. Kahverengi erkek böbürlenerek bana döndü :
  - Ben Cesur. Tabi ki de ismim kadar cesur ve yetenekliyim.
     Onun lafını kahverengi beyaz bir dişi böldü :
  - Sen ona bakma daha çitten atlarken bacağı takılıyor.
  - Hey, Işık! Bu sadece bir sefer oldu.
  - Sonuçta oldu!
     Cesur, siyah-beyaz kurda döndü :
  - Yıldız! Şu küçük kız kardeşini kontrol et.
  - Işık ile uğraşmayı kes.
     Gri bir dişi de kahkahalar arasında konuştu :
  - Cesur, cidden kendine yetenekli mi diyorsun?
  - Gülmeyi kes!
     Yıldız da o dişinin yanına gitti ve oturdu :
  - Cesur ile uğraşmaktan ne zaman vazgeçiceksiniz?
  - Kendine yetenekli demeyi kestiğinde.
  - Duman!
     Siyah bir erkek ise sıkınlık ile konuştu :
  - Üçünüz de kesin...
  - Evet, Cenk'i dinleyin sonuç olarak o üçüncü lider gibi bir şey...
     Diğerleri de kahkahalara boğuldu. Fakat ben hala bir şey anlamamıştım. Cenk de sinirlenerek Cesur'un üstüne yürüdü :
  - Üçüncü lider gibi bir şey... Beni lider saymayı kes!
     Arka taraftan gri renkli fakat göğsü beyaz bir dişi seslendi. Duman da gri renkli ve çok güzel bir dişiydi. Fakat bu kurtta bir farklılık olduğunu seziyorum :
  - Sen de hep "kes! Kes! Kes!" bıkmadınmı.
  - Gölge hanım yine liderliğini konuşturuyor!
     Cesur bunu söyledikten sonra liderin kim oluduğunu anlamış sayılırdım. Gölge ise memnun olamayan bir sesle konuştu :
  - Liderin ben olmadığımı biliyorsunuz. Bizim tek liderimiz Ayaz.
  - Ayaz mı?
     Ayaz mı? Lider o mu? Hiç bahsetmemişti. Yıldız devam etti :
  - Ayaz bahsetmedi mi?
  - Hayır...
  - Aramızda en güçsüz o ama en yeteneklimiz de o. Liderlik için gereken yetenekler bu gruptan sadece onda var.
     Ardından Gölge'nin keyfi kaçtı ve emredercesine konuştu :
  - Lucy, sen yolu göstereceksin. Kurtarmamız gereken bir lider var! Onu bizden kimse alamaz...

Devam Edecek...

Özgürlük SeninleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin