24☕️ alea iacta est

Start from the beginning
                                    

Elbette konuşacaktık, hesabını soracaktım. Gerçekleri, o yanındaki şıllığı her bir haltı öğrenecektim ama burada olmamalıydı bu, böyle bir ortamda olmamalıydı.

"Konuşalım tabii, ne yalanlar uyduracağını merak ediyorum."

Önümdeki önlüğü çevik bir hareketle çıkarıp Mi Ran'ı olduğum yere çağırdım. Bir an önce buradan çıkmam lazımdı ve bekleyebilecek gibi de hissetmiyordum. Uçarak yanıma gelen Mi Ran'a bir bahane üreterek özür diledim ve sorgulamasına fırsat tanımadan eşyalarımı alıp hızla dışarı çıktım. Karanlık ve sessiz olan barın üst sokağına kendimi zorlukla attığımda arkamdan gelen Yoongi'yi fark ettim ve kolumdan tutup kendine çevirmesine izin verdim. Yüzünü loş bir ışığın altında gördüğümden ifadesini tam seçemiyordum.

Dudaklarımı dişlerken tüm sinirlerime hakim olmak adına ellerimi yumruk yapmış sıkmaya çalıştım.

"Yoora, bak her şeyi yanlış anladın, yemin ederim açıklayabilirim!"

Alaycı bir şekilde gülerek kolumdaki kolunu ittim. Gölgelerin sindiği gözlerindeki o sahte yakarışı görmeye tahammül edemiyordum.

"Yanlış anladım?" Sesim alaylı bir gülüşle bulanırken başımı iki yana salladım. "Evet aslında haklısın... Seni yanlış anladım ben tamamen. Sevgini yanlış anladım."

Dediğim şeye karşılık sinirle ayağını yere vurarak sesini yükseltti. Hareketleri öylesine alışılmadık, öylesine yabancıydı ki bana, basınç farkı sebebiyle vurgun yiyen bir yüzücü gibi hissettim.

"O benim iş arkadaşım tamam mı? Aramızda hiçbir şey yok! Kendi kendine kuruntu yapıyorsun."

"Sen her iş arkadaşın olan kadınlarla bara mı gelirsin Yoongi? Zaten toplam dört kişi değiller miydi? Hepsi kız olsa bu da beni dört kişiyle aldatıyorsun demek o halde?"

Başını ellerinin arasına alarak bakışlarını yere çivilediğinde savunma taktiğine başvurduğunu anlamıştım çünkü onu tanırdım. Ya da tanıdığımı sanırdım?

"Seni aldatmadığıma inanmayacaksın değil mi?" diye sordu yakarırcasına. Sonra yetimhanede tanıdığım o minik bedenin bakışlarına sığındı gözleri. "Hani bana güveniyordun Yoora?"

"Sen diyorsun işte." dedim sesimi yükselterek. "Güveniyor-dum. Geçmiş zamanda kaldı!"

Bu defa gözlerime güveniyordum. Kafamı olumsuz anlamda sallayıp sinirle saçlarımın arasına daldırdım elimi. Vücudum gitgide ağırlaşıyor, yorgun düşüyordum.

"Hiç değişmemişsin." diye ekledim derin bir nefes vererek. "Hala aynı aptal bahanelere sığınan kişisin sen. En başından yalandı her şey değil mi?" Bileğimde artık sadece bir leke olarak duran dövmeyi gösterdim öfkeyle. "Bunu da savunma amaçlı yaptın değil mi? Derime de kalbime nüfuz ettiğin gibi etmeye çalıştın."

Ses tonum içimdeki öfkeyle birlikte yükselmeye devam ederken sinirden dolan gözlerime hakim olamıyordum.

"Bana inanmalısın..." dedi sokak lambasının yansıdığı kirpikleri titreşirken.

Kısık bir sesle onun duyamayacağını sandığım şekilde "Jungkook'a inanmalıydım." dedim. Tepkisi gecikmemişti.

"Ne dedin?"

Gözlerimi tereddütle karşımdaki boş duvara çevirdim.

"Hiç- hiçbir şey"

"O şerefsiz dedi değil mi?!" diye haykırdı bu defa. Ondan artık iyice koptuğumu hissediyordum. "Sen hala onunlayken gelmiş burada benim çalışanlarımla olmamı mı sorguluyorsun?"

"Ne saçmaladığının farkında mısın sen?"

Konuşmayı bir anda benim Jungkook'la ilişkime çevirdiğinde artık sabır sınırlarımın zorlandığını hissediyordum. Ortada yolunda gitmeyen çok şey vardı ve en büyüğü de benim Yoongi'ye inanmış olmamdı. Lanet olsun ki sevgim gözlerimi kör etmişti ve önümü de dahil hiçbir şeyi görememiştim.

"Senden ayrılıyorum. Bu ilişki ilerlemeden bitti."

Hızlı nefes alışverişlerini duyarken titrememe engel olamamıştım çünkü şu anda deli gibi öfkelendiğinin farkındaydım. Ne tesedüf ki, artık ben de dayanamıyordum.

Bir şeyler ters gidiyordu ve ben yeterince göz yummuştum. Kolumu sertçe tuttuğunda çekmek için itmeye çabalıyordum ancak bir hayvan gibi kuvvetliydi.

"Ayrılamazsın! İZİN VERMİYORUM!"

Gözyaşlarımı içeride daha fazla tutamayacağımı anladığımda onun gaspında olan kolumu kurtarmak için hala daha çekmeye çalışıyordum kendimi. Keşke tek bir hamleyle onu sırt üstü yere yatıracak kadar güçlü olabilseydim. Keşke lisedeyken bize tanıdıkları yakın savunma ders hakkını güzelce kullanabilseydim. Acizliğimden, ama en çok da vücudumun ona karşı koyamayacak kadar bitkin oluşundan nefret ettim.

"O ite bulaşacağımı bilmiyor musun Yoora?"

Korkudan ve huzursuzluktan kalbim hızlıca atarken ağlamaya devam ediyor ve onu daha fazla deli etmeden nasıl kaçabileceğimi düşünüyordum.

Yoongi, kesinlikle normal değildi. Beni sevmesi de bana kızması da, hiçbiri normal değildi. Beni takıntı haline getirdiğini, hedef ve amaç olarak gördüğünü, elde edip tutsak edene kadar da bundan vazgeçmeyeceğini düşünüyordum. Bu zamana kadar ona nasıl bu hakkı tanıyabilmiştim aklım almıyordu. Nasıl gerçeklere karşı bu kadar sağır olabilmiştim? Bu derin sevgi neyden kaynaklanıyor, ona olan bağnaz güvenim neden yok olmuyordu?

Tam o esnada yanımızdan geçen motor sesiyle ikimizin de bakışları o yöne kaymıştı ve Yoongi'nin de eli benim kolumu yavaşça bırakmıştı.

Ancak daha büyük bir sorun bizi tam karşıda bekliyordu.

Jeon Jungkook, karşıda dikilmiş bizi izliyordu.








13 Ekim 2014; Praefatio bölümünde bahsettiğim tarihle aynı tarih.

treat you better | jjk Where stories live. Discover now