13☕️ vale

11.6K 878 549
                                    

veda




Yoora

Vedalar her zaman en zoruydu benim için. Değer verdiğim biriyle ayrılma hali beni huzursuzlaştırıyor, ağlama yumrusu boğazımı acıtıyordu. Zamanı, süresi, mesafesi anlamsız kalıyor, tek düşünebildiğim 'ayrılıyor' ve onu bir süre göremeyecek olmam oluyordu. Daha da kötüsü, bu o kişiyi son görüşüm de olabilirdi çünkü hayatın ne getireceğini bilemezdik.

Damarlarımda dolaşan kan bunun hüznüyle bulanırken dışarıya göz yaşı olarak akıyordu. Tren biletini kontrol etmek için çantasını karıştıran Jungkook bileti bulduğunu neşeyle haykırarak kafasını kaldırdığında ağladığımı görmemesi için başımı çeviriyordum ki çenemden tutarak kendine çevirmeye çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü güçlü yüz kaslarım buna izin vermemişti.

"Ya, minik fare sen ağlıyor musun?"

Ağladığım için normalde kontrol altına alamadığım yapışkan hıçkırık da nerede kaldı diyordum ki Jungkook'un sorusunun ardından o da gelmişti. Hıçkırığın kestiği nefesimle konuşmaya çalışırken boğuk sesim bunu gölgeliyordu.

"Hayır ağ -*hığk* lamıyorum."

Yanıtım üzerine hala çenemde bulunan eliyle daha fazla kuvvet uygulayarak yüzümü kendi yüzüne çevirmeyi başardı. Bir süre sessizce izledikten sonra başparmağıyla yanaklarımdaki ıslaklığı silmeye başladı. Bense iç çekip kafamı kaldırmamakta ısrar ediyordum. Gözlerine bakarsam daha kötü olacaktım, buna emindim.

Peki, neden bu veda sendromum tekrar ortaya çıkmıştı? En son kime veda etmiştim de böyle bir yıkım bırakmıştı bende? Kimi tüm hücrelerime kadar sevip beni yarım bıraktığında 'kal' diyemeyecek kadar önemsemiştim?

O geniş ve karanlık koridorda, kocaman fermuarları olan o gri çantayı takıp, karşısında hiçbir şeyden haberi olmayan, sessizce kakaolu sütünü içen Min Yoora'ya soğukkanlılıkla 'ben gidiyorum' diyip gerçekten giden kimdi?

Min Yoongi.

Bana o yurt kadar soğuk cümleleri eforsuzca sarfettiği gün yaşadığım yıkım ve omuzlarıma düşen yük vedalardan nefret etmeme sebep olmuştu. Herkesin bir gün gideceğine emin olmuş, ondan sonra da kimseyle samimi olmamaya karar vermiştim.

Jeon Jungkook'a kadar...

İki haftalığına ailesinin yanına Busan'a gidiyor da olsa, onu tüm kalbimle öylesine seviyordum ki dostluğunu hissetmeden geçireceğim her an zehir gibi geliyordu. Onu Yoongi gibi kaybetmekten, beni terk edip onun gibi tekrardan karşıma çıkmasından korkuyordum. Bu yüzden tek yapabildiğim öylece ağlamaktı.

"Bana bak Yoora." düz tonda söylediği şeylere karşı tutumumu sürdürürken sesini hafifçe yükseltti. "Kafanı kaldır ve bana bak dedim."

Söylediklerini dinlemeyerek kafamı salladım ve omuz silktim. Bu tavrımla sıradan bir ilkokul çocuğu gibi göründüğüme emindim ama elimden başka bir şey gelmiyordu.

"İstemiyorum."

Ani hareketle kafamı kaldırıp yüzünü bana yakınlaştırdığında nefesim kesilmiş, dilimi yutmuş gibi hissetmiştim. Bu çocuğun bana yakınlıkla alakalı ne sorunu vardı bilmiyordum ancak bazen erkekliğinin bana çekici gelebileceğini unuttuğunu düşünüyordum.

"Ama ben bakmanı istiyorum."

Bunları dedikten sonra kahkaha atmasaydı belki de etkilenebilirdim ama maalesef öylesine güldü ki sinirle onu tokatlamak ve yerin dibine sokmak istemiştim.

treat you better | jjk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin