18☕️ ebrius

9.9K 815 682
                                    

sarhoş

Yoora

Bence bozuk havaların morali kötü etkilediği bir genel yargıydı. Çünkü böyle düşünen insanların zihninde, yağmurun bastırıp her yeri kapkaranlık etmesinin insanların da iç dünyasını böyle yapıyor görüşü hakimdi. Fakat hiç düşünmüyorlardı ki, belki de o karanlık kendi iç ışığımızı keşfetmemiz için bize eşsiz bir hediyeydi. Havanın karanlık, yağmurlu ve soğuk olması benim asla moralimi bozmuyor, aksine içime mutluluk tohumu ekiyordu.

Bu tür havalarda film izlemenin, kitap okumanın, çekirdekleri yeni çekilmiş kahvemden yudumlamanın ve sıcaklığıyla huzur bulabileceğim biriyle olmanın tarifi eşsizdi. Pek tabii gelin görün ki Eylül ayında bu dediklerimin hiçbirini yapamıyor, aksine nemli havadan nefes dahi alamıyorduk. Tam şu an üstümü başımı sırılsıklam edecek bir yağmura ihtiyacım vardı. Serinlemeye, daha da önemlisi nefes alabilmeye...

Zaman tüm gücüyle bizi sürüklerken, tatil günlerinin nasıl geçtiğini anlayamadan okulların açılışına şahit olmuştuk ve tam şu anda hiç de özlemediğim meşhur dersliğe doğru ilerliyordum. Sıcak havadan dolayı giydiğim beyaz tişört bile beni serin tutmaya yetmiyor, tenimde tutunamayan boncuk boncuk terler suratımdan aşağı iniyordu. Adımlarımı olabildiğine hızlandırıp dışarıya göre daha serin okul binasına girdiğimde karşıdan hızla gelen, uzun zamandır görmediğim birini fark ettim.

Jeon Jungkook.

Onun evinde kalmamdan bu yana yalnızca bir kere ayaküstü sohbet etmiştik. Bunun haricinde ne aramalarıma cevap vermiş ne de bana geri dönmüştü. Tamam, belki sadece iki hafta olmuştu geleli ancak sonuçta bizim uzun bir geçmişimiz vardı artık, görmezden gelmek de neyin nesiydi?

Beni ancak elindeki telefondan başını kaldırıp kolunun altındaki kitapları daha sıkı kavradığında fark edebilmişti. Ben ona kocaman gülümserken yeni gördüğü biriymişim gibi bana göz ucuyla bakıp suratını astı ve koca adımlarını hiç gocunmadan aratarak hızla yanımdan geçti. O an durumun absürtlüğüyle ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu tuhaf tavrıyla beni görmezden gelmeleri artık canımı yakıyordu.

Daha fazla uzaklaşmadan en az yirmi küsür kişinin olduğu koca holde "Ya Jeon Jungkook!" diye bağırdığımda yerinde durdu. Kısa bir süreliğine bana asla dönmeyip yoluna devam etmesinden korktum, fakat çok geçmeden yavaşça bana dönerek bıkkın bir ifadeyle "Efendim, Min Yoora?" diye karşılık verdi.

Buz kütlesinden bile daha soğuk bakan gözlerini üzerimde hissettiğimde gözlerimi devirerek aramızdaki mesafeyi kapatarak uzun süredir yoksun olduğum kokusunun burnuma dolabileceği kadar az bir mesafe bırakacak şekilde ona yaklaştım. Ancak o, mimiksiz ve ne olduğu hakkında tek bir ipucu vermeyen yüz ifadesini koruyarak benden tarafa bakmayı reddetti. Etraftakiler yan gözle bizi izlerken bense hiçbirini umursamıyor sadece neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum.

"Sorun ne? Neden benden kaçıyorsun?"

Tepkisiz kalarak sağ tarafına bakmayı sürdürürken bir elini cebine atarak susmayı tercih etti.

"Cevap versene Jungkook. Neden kaçıyorsun? Yanlış bir şey mi yaptım?"

Benimle alakası olmayan koyu gözleri nasıl olduysa tekrardan beni bulduğunda biçimsizce gülerek kaşlarını çattı.

"Senin için senden uzak durduğumu anlayamayacak kadar ne yaşadın Yoora?"

Hayretle yüzünü incelerken içimde büyüyen korkuyu dizginleyemiyordum. Benim için benden uzak durması ne anlama geliyordu gerçekten? Jungkook neyin peşindeydi anlamıyordum.

treat you better | jjk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin