1☕️ vindicta

35.1K 1.5K 753
                                    

intikam

Jungkook

"Toplumun işleyişi, kadınlara verilen haklar ve hizmetler, hepsi devletin sorumluluğundadır. Peki öyleyse devletin çatısı altındaki bizlere hiç mi görev düşmüyor? Neden hala hırsızlık, cinayet ve kadına şiddet var? Bunun suçlusu kim?"

Profesör Kim yine kendinden geçmiş bir şekilde hararetle ders anlatırken, ben ondan bağımsız bir şekilde önümdeki iş başvuru formunu dolduruyordum.

Bu yaptığım, on dokuz yaşında, üniversiteye yeni başlamış ve daha da önemlisi tek başına yaşayan bir genç için su içmek kadar normal bir davranıştı. Yaşıtlarım gibi uğruna bir şeyler feda edebileceğim cafcaflı hayallerim ya da ideallerim yoktu. Gözünü tepelere diken biri de değildim. Böyle hayalleri bir kenara koyun, hayatımın boka sarması bile umurumda değildi. Beni asıl ilgilendiren, bana bakmaya çalışan annemin ve abimin mutluluğuydu. Onları hayal kırıklığına uğratmamak için de ne yazık ki tek çarem üniversiteydi.

Peki neden Sosyoloji bölümüydü...

Toplum sevdam yüzünden mi?

Okumayı sevdiğim için mi?

Ah, hayır. Sadece, bu üniversitenin beni kabul edebileceği tek bölüm buydu. Yani yine benim seçimim değildi. Lanet olası bir toplumun işleyişi ve içindeki insanlar ilgimi çekmiyordu. Benim için toplumdan daha önemli bir şey varsa, o da hayatta kalabilmek adına para kazanmaktı. Biricik abimin bana yolladığı kısıtlı para, ev kirasına ve ihtiyaçlarına giderek suyunu çekiyor, elimde kalan sıfır oluyordu. Her ne kadar kötü bir vaziyette olmasam da, bir yerlerden ek takviye şarttı.

Derin bir nefes vererek doldurduğum formu defterin arasına sıkıştırdım ve su çekmiş pamuk gibi ağırlaşan kafamı yastık niyetine kullandığım sırama koydum. Profesör bana ninni gibi gelen sesiyle aynı tonda konuşmaya devam ederken, uykuya dalış yapmaya hazırlanan zayıf bilincim kapandı kapanacaktı. Dakikalar birbirini kovalıyor, ben de uykuma kavuşuyorum derken, zamansız gelen kapı tıklama ve açılma sesiyle oturduğum yerde zıpladım. Dersin ortasında hangi gereksizin geldiği umurumda olmadığından, istifimi bozmadan uyuma eylemime devam etmek üzere kafamı milim yukarı kaldırmadım.

Fakat uykuma kast eden olaylar zinciri ne yazık ki burada son bulmamıştı. Beni o kapı sesinden daha çok rahatsız eden konuşmalar, sinirlerimi geriyordu. Duymamak adına sıranın altındaki düğümlenmiş kulaklığı güç bela çözerek, eksik parçammış gibi mükemmelce uyan kulaklarıma yerleştirdim. Normal şartlarda bunu yapmayı sevmezdim ancak, şu an şartlar normal değildi ve ben ne yazık ki buna mecburdum. Uykuma güzellik katacak hafif bir melodi açıp, keyfime baktığım esnada yakalanırsam kötü olacağının gayet tabii farkındaydım. Ama o yaşlı bunağın beni fark etmesi en az yedi senesini falan alırdı, hele de sıramın en arkada olmasını hesaba katarsak bu süre on dörde bile uzardı.

Tekrardan yarım kalan uykuma dalarken burnuma dolan yasemin kokusuyla kaşlarımı çattım. Az önce gelen kişi, bir kız olmalıydı. Bu bunak ve sinir küpünün dersine bu saatte gelebilme cesaretini gösterebilen bir kız olabileceği gerçeği beni şaşırtsa da kim olduğuna bakmak için fazla üşengeçtim.

Düşüncelerimi savurup büyük bir haz aldığım uykuma kaldığım yerden devam edecekken, bahtsızlığın bu kadarı olur dedirtecek cinsten, omzumda hafif bir dokunuş hissettim ve profesörün geldiğini düşünerek büyük bir korkuyla yerimden sıçradım. Kulaklığı el çabukluğuyla çıkararak beni muhteşem uykumdan uyandıran kişiye döndüğümdeyse, karşılaştığım kişi kesinlikle profesör değildi.

treat you better | jjk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin