9☕️ cave ne cadas

13K 940 305
                                    

şüşe hazırlıklı ol

Jungkook

Bomboş masalara yorgunca göz gezdirirken, dikkatim istemsizce saatte takılıp kalıyordu. Yoora'nın mesaisi henüz başlamamıştı evet, ama yine de bir umut geleceğini düşünmüştüm. Üstelik, ne de olsa bir saatten az zamanı kalmıştı, mutlaka buraya damlaması gerekiyordu.

Sıkıntılı bir nefes vererek nemli bezi aldım ve az önce sildiğim masaların üzerini annemin titizliğini aratmayacak şekilde tekrardan silmeye koyuldum. Eğer durursam düşüneceğimi, düşünürsem de üzüleceğimi biliyordum çünkü. Bu nedenle kaçmak hep kolayıma geliyordu.Yakalanmaksa benim için yalnızca bir zayıflıktı.

Geçtiğimiz bir yılda düzenimi buraya oturtmuş olsam da; oturtamadığım, içimde bir yerlerde beni rahatsız eden şeyler vardı ve ben hala daha bunların ne olduğunu anlamış değildim. Beni ruhumun demir parmaklıklarının arkasına iten bu sıkıntılı ruh hali, genelde Yoora yokken baş gösteriyordu. Fakat onunla olduğum zamanlarda sanki hiçbir şey yaşamamışım gibi tüm sıkıntım uçup gidebiliyordu. Bunu bilimsel olarak belki açıklayamazdım fakat ruhsal olarak sebebi basitti; yalnızlık eskiden olduğu gibi beni mutlu etmiyordu.

Ruh halimi, düşüncelerimi paylaşacak birini bulup ona alıştıktan sonra buna sürekli ihtiyaç duymaya başlamıştım. Ve bu beni güçsüzlüğe iterek sinirlerimi yıpratıyordu. Sanırım arkadaşa sahip olmanın güzelliklerini ve yan etkilerini yeni yeni keşfediyordum.

Yoğun düşüncelerimden kurtulmak için giriştiğim silme işinden kafam bin ton olarak çıkmış olmam, bugünkü ruh halimin bok gibi olduğunun somut bir kanıtıydı. Yaklaşan okulun kaygısı bir tarafa, hala tatile çıkamamış olmamız ve annemi özlemem, hepsi birleşip beni en güzel uykumdan uyandırırcasına rahatsız ediyor, keyfimi de benden ışık yılı uzaklığına taşıyordu.

Kapıdan gelen hafif çan sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp, bakışlarımı o tarafa çevirdiğimde karşımda Yoora'yı gördüm. Beyaz, dantelli mini bir elbise içinde -elbisenin belli yerlerinde hafif karaltılar vardı ve sebebini cidden merak etmiştim- siyah saçlarını örgü yapmıştı ve tatlı surat ifadesiyle minik yüzü oldukça hoş görünüyordu. Yüzüm belirgin şekilde gevşeyip keyiflenirken, "Ah, sonunda gelebildin." diye ona sitem atacaktım ki, lafımı tamamlayamadan arkasında beliren sarı saçlı çocukla sesimi kestim. Benden kısa olduğu kesin olan bu esrarengiz çocukla göz göze geldiğimde, elinden en sevdiği oyuncağı alınmış beş yaşındaki çocuklar gibi sinirlenip küsmek istedim.

O bana öylece bakarken, ben de sorgulayan gözlerle Yoora'yla iletişim kurmaya çalışıyordum. Ben sormadan başka zaman görsem içimi çiçeklendirecek o güzel gülümsemesiyle açıklamaya girişti Yoora.

"Merhaba Jungkook." dedi bakışlarını benim ve yabancının arasında gezdirirken. Ardından eliyle onu işaret ederken, "Bu benim çok eski bir arkadaşım, Min Yoongi." dedi. "Bugün, uzun zaman sonra şans eseri karşılaştık."

İçimde oluşan anlam veremediğim karmaşık duyguları güçlü bir silindirle ezmeye çalışarak sahte bir gülümseme sunmuştum. Aramızdaki çok olmayan mesafeyi kapatarak istemesem de yeni gelen çocuğa elimi uzatarak, "Merhaba tanışğımıza memnun oldum." dedim.

Lakin iç sesim, hayır hiç de memnun olmadın Jungkook, diyordu.

Karşılığında o da kemikli elleriyle elimi sıkarken, yüzünde biten gülümsemesiyle sıcak bir insan olduğuna inanacaktım. Fakat, "Ben de ufaklık." diyişiyle bırakın ısınmayı, suratına yumruk atma isteği doğmuştu içimde. Sakin bir tavırla sanki söylediği komikmişçesine eğrelti bir kahkaha attım ve "Oturun isterseniz, poşetler ağır olmalı." diyerek köşedeki masayı gösterttim. Çünkü biraz daha konuşmaya devam edersek şayet, dilime hakim olmam zorlaşabilirdi.

treat you better | jjk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin