11☕️ audere est facere

11.8K 911 306
                                    

cesaret etmek, yapmaktır

Jungkook

Her şeye karşı dirençli olabilirdim. Parasızlık, yalnızlık, mutsuzluk hatta bazen ölüm bile basit gelebilirdi benliğime. Ama bunların arasından özellikle sadece bir şeye karşı direncim yoktu.

Belirsizlik...

Ne istediğimin, ne yapmam gerektiğinin farkında olamamak ya da daha doğrusu ne istediğime karar verememek, bilememek benim için nefretten daha üst boyutlarda bir histi. Küçükken sorulan annen mi baban mı sorularıyla başlamıştı bu hissiyat, ardından babam annemi terk ettiğinde bu belirsizlik çözülmüştü. Fakat bu andan sonra, belirsizlik denen kavram yakamı hiç bırakmamıştı.

Tıpkı şimdi beni tek kelimeyle boka batıran hissin bu olması gibi. Hislerimin tam anlamıyla farkında olamamam bir yana, bir şeylere geç kalacakmışım korkusu her gece tahta kurdu gibi kafamı kemiriyordu. Yoora'nın söylediği şeyler beynimi öylesine meşgul etmişti ki beynimi çıkarıp fırlatmak istedim umutsuzca. Onu arkadaş olarak gören yanıma mı inanmalıydım yoksa ona sandığımdan bir tık daha fazla his beslediğimi söyleyen yanıma mı?

Bilmiyordum ve bu öylesine canımı sıkıyordu ki Yoora'yla her karşılaştığımızda ısrarla muhabbetten kaçıyor ve ona istemsizce soğuk davranıyordum. Bunu ne olarak algılardı, ne yapardı hiçbir fikrim yoktu ama eğer o Yoongi denen çocuğa karşı hala bir şeyler hissediyorsa -ki yemekteyken ondan bahsettiğinde gözlerindeki o ifade hala hissettiğini söylüyordu- bu tavrım onu o çocuğa daha fazla itebilirdi.

İçimdeki umutsuz Jungkook son bir kez daha bana aklımı başıma toplamamı söylediğinde artık yapmalıyım dedim ve hiç hesapta olmayan bir anda, bulaşık yıkayan Yoora'nın usulca yanına gittim. Siyah dar paça pantolonunun üzerine giydiği bol, vişne çürüğü polarıyla çok tatlı bir görüntüsü vardı ve kafasına taktığı aynı renk taç da bu manzaranın damla çikolatası gibiydi.

Neden bu tür şeylere dikkat ettiğimi bilmiyordum ama Yoora'yı izlemek ve detaylarına kadar onu incelemek son zamanlardaki hobim olmuştu. Kesinlikle sapıkça bir amaç gütmüyordum, sadece... Bunu kelimelerle anlatmak oldukça zordu. Onu izlemeyi ve hakkında yargılara varmayı seviyordum, bu kadar basitti işte.

Beyaz önlüğüne köpükler bulaştırsa da, işine oldukça odaklanan Yoora'ya sakin adımlarla yaklaşırken garip biçimde gergin hissediyordum. Sanki az sonra üniversite sınavımın sonuçları açıklanacak gibi heyecanlıydım, halbuki tek eylemim konuşmaktı, bu aptal tavrım neyin nesiydi bilmiyordum.

Ellerimi Yoora'nınkiyle aynı renkte olan pantolonumun cebine sokarak sağ tarafındaki duvara yaslandım ve ceplerimdeki ellerimi çıkararak birini tezgaha yasladım. Dışarıdan bakınca havalı falan gözüküyor olabilirdim ama içimden özürlü gibi davranıyordum.

Hiçbir tepki vermediğini gördüğümde beni fark etmediğini ya da görmezden geldiğini düşünüyordum. İki ihtimal de mümkündü tabii, ancak ilki bir kilometre ötede gezinen fareyi bile gören Yoora için imkansızdı, ikinci ihtimali de ben kabul etmek istemiyordum.

Ah, hadi ama bana tavır almış olamazdı değil mi? Alt tarafı bir haftadır böyle davranıyordum ona karşı. Gören de yıllardır ona cephe aldım sanırdı. Gergince boğazımı temizleyerek "Dünyadan Yoora'ya, orada yaşam belirtisi var mı?" diye sorduğumda sonunda dikkatini çekmeyi başarmıştım.

Elindeki bardağı durularken donuk bakışlarını büyük bir ilgisizlikle bana çevirdi. İfadesi nötrdü, sesi de öyle.

"Ne var Jungkook?"

treat you better | jjk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin