Bölüm 45-Örümcek Ağına Tutunmuş Bir Böcek

208 19 5
                                    

    Miray kendini sersemlemiş hissediyordu. Sanki midesinin ortasına sağlam bir yumruk yemişti. Ya da kafasını kütenk diye bir taşa geçirmişti. Bir duygudan diğer duyguya savrulup durmaktan çok yorulmuştu. Kederi içinde boş bir çuval gibi bir köşeye yığılmıştı. Şaşkınlığı sakince şaşırıyordu. Kızgınlığı bitkin, mutluluğu somurtkanlığın kollarında sızmıştı. Ne aklı ne kalbi hiçbir şey düşünmek istemiyordu artık.

    Ayaklarını sürüyerek merdivenlerden inerken kendi kendine söylendi. "Psikolojik dengemin içine sıçtınız, Gece Hanım. Aferin size!" Baş ağrısını görmeden gelen midesi yemek için ağlayarak gurul gurul hırıldadığında elini karnına bastırdı. "Biyolojik dengemin içine de sıçtınız! Ne mutlu siz...?!"

     Ayağı havada olduğu yerde kalakaldı. Başını yana çevirdi. Yaldızlı ağır çerçevesinin içinde bir göl kenarının tablosuna bakıyordu. Kızıl top güneş ağaçların arkasında batarken suyu ve göğü pembemsi bir kızıllığa boyamıştı. Miray tabloya yaklaştı. Ama gözleri resimde değil, çerçevenin üst kısmındaydı. Boyu yetmediği için başını olabildiğince geriye atmış, çenesini yukarı dikmişti. Çerçevenin kıvrımlı dolgun desenlerini inceliyordu.

     "Hey!" diye seslendi sesinde en ufak bir kararsızlık olmadan. "Benimle bir derdin varsa, çık suratıma bak. Arkamdan dikizleyip durmayı bırak. Sıkılmadın mı?"

     Birkaç saniye bekledi. Sonra sanki duvarın küçük bir bölümü hareket ediyormuş gibi göründü. Yaklaştıkça Miray bunun neredeyse su billurluğunda saydam küçük bir örümcek olduğunu anladı. Örümcek ona doğru iyice yaklaştığında Miray elini uzattı. Örümceğin ne istediğini biliyordu. Bunu görebiliyor, tadını alabiliyordu.

     Örümcek teninde minicik gıdıklanmalarla yürüdü. Kolunu geçti. Omzuna çıktı. Boynunu tırmanıp, kulağının içine girdi. Miray dişini sıkıp bekledi. Kulağının içinde bir böceğin yürümesi tiksinç değil, dibine değin ürkütücüydü. Küçücük ayakların her minik adımında her ürküyor hem huylanıyordu. Tüm içgüdüsüyle o böceği oradan çıkarmak istedi, ama kendini tuttu. Bir iki saniye sonra inanılmaz bir acıyla soluğu kesildi. Acı yıldırım gibi çakıp söndü. Miray inleyip önündeki duvara dayandı.

     "Her zaman acıtır," dedi bir kadının sesi.

     Ses, örümceğin girdiği kulağının o tarafındanmış gibi geliyordu, ama bu daha çok örümcek aracıyla kurulan zihinler arası bir konuşmaydı. Telefonla konuşmayı tercih ederdi. Elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı bir an. Parmaklarını kulağına dayadığını fark ettiğinde elini indirdi. Rahat görünmeye çalışıyordu. Merdivenin basamağına oturup, omzunu korkuluğa dayadı.

     "Kiminle konuşuyorum?" diye sordu.

     "Tirşe Saye."

     Bu ismi biliyordu Miray. Örümcek Hanımı Tirşe Saye. Meclis Üyeleri'nden biri. Zengin ve güçlü bir İblis Hanımı. Kuralları koyar, kuralları yıkardı. Miray önce ders kitaplarında, sonra gazetelerde okumuştu adını. Fakat kadın diğer her şey değersizmişçesine tek bir sıfatla tanıttı kendini.

     "Gece'nin annesiyim."

     Miray yarı şaşkın, "Evet," diyebildi. Kadının sakin ses tonunda bunu ima ettiğine dair hiçbir işaret yoktu, ama nedense Miray kendini uyarılmış... hayır, sanki gözdağı verilmiş gibi hissetti. İçindeki sağduyulu bir ses frene basıp üç düşünüp bir konuşmasının epey hayrına olacağını söylüyordu, da kim dinler. Miray gaza yüklenmiş, ağzını açmış gözünü yummuştu. Lafı dolandırmadı.

     "Benim varlığımdan rahatsız olduğunuzun farkındayım," dedi. "Ben de burada kalmaya bayılıyor değilim. Kızınıza da bayılıyor değilim. Hatta benden uzak, yerin dibine, dünyanın alev alev kavrulan ta merkezine yakın olsun. Madem beni kapının dışına atmak istiyordunuz, Avcı'ya gideceğinize keşke önce bana gelseydiniz."

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now