Bölüm 34-Sessizlik

211 18 5
                                    

     Saat sabahın ikisini kırk yedi geçiyordu. O kadar patırtı gürültünün ardından Gece yatağına uzanmış yorgun ayaklarını dinlendirirken kitabını okuyordu.

     Beklenmedik bir şekilde sonlanan şaşırtıcı akşamdı.

     Fakat en nihayetinde her şeyin durgunlaşıp uyumaya çekildiği bir saat gelir, sarsılmaz alışkanlığıyla sessizlik, görünmez toz taneleri gibi uyuyan dünyanın üstüne çökerdi. Dalgalanan tül perdelerin bile kıvrak hareketleri yumuşardı o zaman. Parmak uçlarında salınan balerinlerin edasıyla çıt çıkarmadan gece rüzgarının esintilerine zarifçe eşlik ederdi. Suskunluk ağırlaşır, ağdalı bir kederle insanın içinde başköşeye kurulurdu.

     Sessizlik abartmayı seven aç gözlü bir züppeydi. Tüm anlamları, tüm yaşanmışlıkları; özellikle de yaşanmamışlıkları bire bin katarak kalbe işler; sonra da Gece'nin içindeki karanlık boşluğun onları teker teker yutmasını izlerdi. O boşluğun hiç dolmayacağından emin bir şekilde vazgeçmez; her gün, her saat sahip olunan ya da olunabilecek her şeyi anlamsızlığın içine atarak Gece'nin uykularını çalardı. Bir merhamete sahipse bile Gece o merhameti hiç görmemişti. O sadece bekliyordu. Güneşin doğmasını, yaşamın uyanmasını, seslerin geri gelmesini bekliyordu. Dikkatini başka yöne kaydırabiliyordu o zaman. Kalbindeki boşluk dolmadıkça sessizlik ona işkence etmeye devam edecekti. Ne zaman imzaladığını hatırlamadığı berbat bir anlaşmanın kötü bir şartı gibiydi. İsyan etmek yararsız, kabullenmek içinse fazlaydı.

     Eskiden, statüsünü yükseltirken hayatı bir nebze daha iyiydi. Ayağını kaydırmak için oynanan oyunları çözmek, yapılan komploları iade etmek, sorgulamalar, planlamalar, kutlamalar ve sevişmeler derken zaman geçiyordu. Şimdi her şey bir sıradanlığa oturmuştu. Ona karşı çıkmak isteyen birçok kişi peşinen vazgeçip uzun yaşamayı tercih ediyordu. Yapılacaklar belli, sevişmeler heyecansızdı.

     Bir keresinde, onun yine uyuyamadığı gecelerin birinde Ateş teselli etmek istercesine onu kollarının arasına almış, yine de, "Sen bundan kurtulmak istemiyorsun," demişti sitemle. "Sana dünyayı dar eden şeyi sevmiyorsun, ama ondan da vazgeçmiyorsun."

     Bunu hatırlayınca hüzünlü bir gülümseme dudaklarının kıvrımlarında dolandı. Ateş, sahip olduğu bilgeliği hiçbir zaman karakterinin yüzeyinde gösteren biri olmamıştı. Bedeninden dolup taşan aruzların ışığıyla parlamaktan kendini alamazdı. Gece geriye dönüp baktığında yakışıklılığından çok Ateş'in bu alevli coşkusunu sevdiğini görebiliyordu. Karanlığında o kıvılcımlar saçan küçük bir ateş parçasıydı.

     Huzursuz bir mırıldanma duyduğunda Gece başını çevirip hemen yanında uyuyan Miray'ı ağır bir dikkatle süzdü. Kız bayıldığından beri yeni doğmuş bir bebek gibi mışıl mışıl uyuyordu. Tuzak kurma cüretini gösterip katili olma şerefini isteyen herifin peşine bizzat düşmek varken, şu an odasında sessizliğin içinde kitap okumasının tek nedeni bu kızdı. Uyandığında onu bizzat gözlemlemenin iyi olacağına şüphesi yoktu. Ayrıca seranın aksine Yazevi esip gürleyen bu isyankar konuğu kesinlikle sakin bir hoş görüyle karşılamazdı.

     Miray rahatsızca kıpırdanıp kaşlarını çattı. Mırıldanmaları artık korkunun şekillendirdiği kelimelere dönüşmeye başlamıştı. Kabus görüyor olmalıydı.

     Gece uzanıp elini Miray'ın başına koydu. Parmaklarını ince telli tutamların arasında yavaşça gezdirdi.

     Miray irkilerek gözlerini açtı. Metrelerce koşmuşçasına nefes nefese soluyordu. Eli saçların arasında olsa bile Gece, aralıksız atan kalbin güçlü vuruşlarını rahatça hissedebiliyordu. Kızın odaksız bakışları, birkaç göz kırpışından sonra açılan bilincin dikkatiyle keskinleşti. Gözleri yavaşça yukarı kaydı ve berrak mavilerle derin siyahlar birbirini buldu.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now