Bölüm 13-Kafesteki Ay

154 18 8
                                    

Miray odadaki kadife perdeyi dikkatle inceledi. Özellikle pilelerin arasını tek tek ayırıp kontrol ediyordu. Buradan nasıl kaçacağını, kaçarken nasıl bir tuzakla ölebileceğini düşünmek yerine, böyle boş bir işle uğraştığı için kendi kendine sinir oluyordu. Ancak şu an yapacak daha iyi bir işi de yoktu. Gece zarif bir piçlikle onu odaya hapsetmişti. "Gitmek mi istiyorsun?" diye sormuştu sabah odadan çıkmadan önce. "Elbette gidebilirsin," demişti. "Kapı kilitli değil."

Gerçekten kapı kilitli değildi. Hatta çıkıp koridorda yürümüştü bile. Lakin büyücü değil mi? İlla bir pislik yapacaktı işte. Birkaç adımdan sonra koridorun duvarlarından onlarca el fırladı. Elbiselerini çekiştirenler, saçını asılanlar, parmaklarını ağzına burnuna sokanlar... Kabus gibiydi. Miray hangisiyle boğuşacağını şaşırmıştı. Bağıra çağıra kendini zar zor odaya geri attığında küçük bir şok geçiriyordu. Yüzde doksan dokuz böyle olacağını tahmin ediyordu, fakat yüzde birlik kısmın hatırı için denemeye karar vermişti. Sonunda geri dönüp de bu odaya sığınmak zorunda kalmak gururuna fena dokunmuştu. Saçlarından bir tutamı o ellerde bırakmasından çok canını bu acıtmıştı. Gece denen o kadın var ya, alacağı olsundu. Ama dur, vakit kuyruğu bacakların arasına kıstırıp da ağlama zırlama vakti değildi. Kaçmak için başka yollar da olmalıydı. Çarşafları birbirine bağlayıp pencereden kaçabilirdi örneğin. Filmlerde böyle yapmıyorlar mıydı?

Şehre tepeden baktığını gördüğü an, bu plandan vazgeçtiği an oldu. Öyle yüksekteydi ki insanlar bit kadar görünüyordu. Aşağı inmesi için değil bir yataklık, ona bir tır dolusu çarşaf bir o kadar da saf cesaret gerekti.

Suya düşen planlarından sonra baktı ki madem kaçamıyordu, elbise odasına dalmayı düşündü. Tanesi birkaç aylığına; tabii hala bir işi varsa, o kaçık market müdürü onu hala kovmamışsa var olan birkaç aylığına denk gelen elbiseleri parça pinçik etmek çok zevkli olurdu. En azından hırsını alır, öfkesi biraz yatışırdı. Düşünse de vazgeçti, yapmadı. Gece'den korktuğu için değil, kesinlikle değil; sadece elbiselere acıdığı için yapmamıştı. Elbiselerin ne suçu vardı? Sahibi asil bir pisliğin tekiyse elbiselerin yırtılması mı gerekiyordu? Elbiseler sahibini seçebilmişler miydi ki? Bu adil değildi.

Aklına babası gelince dişlerini sıktı. Onun yüzünden mi buradaydı? Onun kanını taşıdığı için mi bunlar başına geliyordu? Oysa Miray onu düşünmeyi uzun zaman önce bırakmıştı. Hayır, bu kesinlikle adil değildi.

Düşünmek istemiyordu. Hayatının yok yere ne kadar dehşet verici bir sonla biteceğini somurta somurta düşünmek yerine elindeki boş işle oynamayı seçmişti işte.

Perdelerle uğraşmayı bıraktı.

Hissedebiliyordu.

Havadaki bir damla parfüm gibiydi. Duyumsanıyordu; ama dikkat edilmezse fark edilmiyordu.

Odada yalnız değildi. Yalnız görünmesine rağmen, yalnız olmadığını biliyordu.

Durumunu düşünürse gözetlenmesi elbette normaldi. Esirin olduğu yerde gardiyan da olacaktı. Kim esir tuttuğu birini başıboş bırakırdı? Böyle düşünse de huzursuzluğunu engelleyemiyordu. Bu odada kendini göstermeden insan dikizleyen şey ne ya da kimse Miray ondan hoşlanmamıştı. Tam tuttum derken parmaklarının arasından kayıp giden arzulara sahipti ve o arzular insanın damağına batan belli belirsiz acı tatlar bırakıyordu.

Başarısız kaçma girişimlerinden sonra düşüncelerini sakinleştirebildiğinde hissetmişti onu. İlk fark ettiğinde umursamadı. Daha da umursamazdı, ancak bir kere farkındalık yakalandığında eninde sonunda düşünceleri hep o hisse kayıyordu. Bir süre sonra canına tak etti. O şey neyse adam gibi insanın karşısına çıkıp "ben buradayım" demeliydi. O çıkmıyorsa, Miray onu bulurdu.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now