Bölüm 12- Gözlerin Kayıp Yıldızları

167 20 5
                                    

     Miray gözlerini açtı.

     Fazla uyumaktan sersemlemiş bir halde düşünebildiği ilk şey, "Gözlerim şişmiş," oldu. İrileşip ağırlaşmış göz kapaklarını gözlerinin üstünden neredeyse sürüye sürüye çekmişti. Bir an boş boş baktı. Karanlığın içinde bulanık, parlak noktalar görüyordu. Çapaklı gözlerini kırpıştırdı biraz. Görüntü netleşti.

     Muhteşemdi!

     Gözlerinin önünde onlarca yıldızın ışıldadığı sonsuz bir gece uzanıyordu.

     Yıldızlar hep bu kadar parlak mıydılar? Bu kadar çoklar mıydı? Tüm dileklere yetecek kadar çok... Kayıp yitip gitseler de azalmayacak kadar çok...

     Ya gökyüzü? Buğusunu kim silmişti de böylesine berraktı şimdi?

     İçine çektiği nefesin kokusunu duyumsadı. Odasının rutubetli havası değildi bu, tatlı bir çiçek kokusuydu. Yattığı yer yumuşacıktı, bulutların üstünde gibi.

     "Ben... ben cennette miyim?" diye düşündü kendi kendine inanamayarak. Gözlerini kapattığı anı anımsayınca varsayımı oldukça makuldü.

     Parıl parıl parlayan küçük yıldızları avcunun içine alabilirmiş gibi elini yavaşça yukarı kaldırdı. Yukarı, yukarı ve...

     Gördüğü şeyle gerçek kafasına dank etti. Bilinen hiçbir cennette insana serum takmazlardı herhalde. Sargılı eli hayal kırıklığının bir anıtı gibi öylece havada kaldı.

     Cennette değilse neredeydi o halde? Evinde olmadığı açıktı.

     Ağır ağır yattığı yerden doğruldu. Nefes almaya mecali olmayan ihtiyarlar gibi milim milim hareket ediyordu. Bedeni kıpırdanabileceğini unutmuştu da ona yeniden hatırlatıyordu sanki. Oynattığı her parçadan itiraz sızıları duyuyordu. Oflaya puflaya poposunun üstüne oturdu.

     Etraf karanlıktı. Göz gözü görecek denli loş bir aydınlık vardı ama. Hemen solunda kalan pencereye takıldı gözü. Aralık perdenin gerisindeki karanlığa baktı. Akşam vaktiydi.

     Akşam?

     "Tüm gün uyudum mu yani?" diye mırıldandı. Bedenindeki tutulma oranına bakarsa az uyuduğunu sanmıyordu çünkü.

     Hemen yanında bir şeyin hareket ettiğini hissedince irkildi. Geriye kayıp yana döndü. O zaman yattığı yatağın ne kadar büyük olduğunu gördü. Artı yanında mışıl mışıl uyuyan kadını da.

     Büyücü?!

     Bu kadın o kadındı!

     Miray derin bir nefes aldı. Bir an şaşkınlıktan hiçbir şey düşünemedi. Bağırmak için sesi bile çıkmamıştı. Nefesini verirken gevşedi. Başka bir sürprizle karşılaşmamak adına etrafına bakındı.

     Sade döşenmiş, yarı karanlıkta görebildiğince ne gereğinden fazla geniş ne de gereğinden fazla dar olan bir odadaydı. Lambaların hiçbiri yanmıyordu, ama tavandaki yıldızlı süslemenin ışığı odaya hoş bir loşluk katıp tatlı bir şekilde aydınlatıyordu. Odadaki tek pencerenin önünde küçük bir masa ve rahat görünen bir koltuk vardı. Kadının yattığı tarafta kalan makyaj aynası ışığı yutan ahşap ile kumaşların aksine, keskin bir şekilde varlığını belli ediyordu. Yatak başlarındaki komodinlerle, onların üstündeki lambalar haricinde odada başka eşya yoktu. İkisinden başka görünen veya Miray'ın hissedebildiği kimse de yoktu.

     Yanında uyuyan kadına döndü. Korkması gerektiğini düşünüyordu, ama korku namına en ufak bir şey hissetmiyordu. İçi buz tutmuştu sanki. Belki de şoka falan girmişti. Hissizliği, bu durgunluğu başka nasıl açıklanabilirdi. Son anılarını geri çağırdı. İçindeki buzu kazımaya çalıştı. Kazdıkça canı acıdı. Büyüyle felç edilmiş bedeninin çaresizliği acıttı canını. Tehdit edilmek, hor görülmek boğazını sızlattı. Hiçbir sebep yokken bunları yaşamak zorunda kalmanın zehriyle kıvrandı.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now