Bölüm 30-Davet

230 16 5
                                    

     Miray uzun, uzuunn uykusundan uyandırıldığında güneş günlük mesaisinin çoğunu tamamlamış, göğün tepesinden batı ufkuna doğru meyletmişti bile. Uyumaktan şişmiş gözleriyle melül melül karşısındaki Yazevi'ne, daha doğrusu havada uçuşan bir çift eldivene bakan Miray, üstünden dev bir iblis geçmiş gibi hissediyordu. Olduğu yere yapışmış, yapıştığı yerden bir milim kıpırdamak istemez bir halde. Laçkalaşmış kaslarını zorlayarak yatakta oturur şekle anca gelebilmişti ve uyanıp çalışabilen tüm algılarını Yazevi'nin söylediklerini anlamak için kullanıyordu. Kabul etmek gerekir ki yirmi dört saatin yarısından fazlasını derin bir şekilde uyuyarak geçiren biri için, beyaz eldivenlerden ibaret bir şahısla konuşmak pek dikkat toplayıcı değildi.

     "Yani şimdi diyorsun ki," dedi Miray "Gece adlı zeka küpü beni büyüle uyuttu, ama her nasılsa uyandırmayı unuttu. Öyle mi?"

     Yazevi'nin kibar sesi, beraberinde daha fazla zonklamayı ve baş ağrısını getirerek zihninde yankılandı. Miray acıdan inlememek için dişlerini sıktı. Hâlihazırda beynini kafatasının içinden çıkarıp masanın üstüne koymak isterken, bir de densizin biri kalkmış içinde konuşuyordu.

     "İğneleyici bir özet oldu. Efendi Gece meşgul biri. Bazı önemsiz talihsizlikler yaşanılması kaçınılmaz."

     "Yaşanılması kaçınılmaz başka bir talihsizlik olmadan eldivenlerinle beraber kendini odanın dışına atabilir misin, lütfen?"

     Miray şakaklarını ovalarken sirke içmiş birinin tadında yüzünü buruşturdu. Gece eşkıyasının suç defteri gittikçe kabarıyordu kabarmasına da, dur bakalım, o defteri dürüp büküp kıçına sokmayan iblislere yem olsundu.

     Herhangi bir kola ya da uzva bağlı olmayan ipek eldivenlerden biri elma kokulu bir içeceği burnunun ucuna doğru tutunca Miray irkilerek geriye kaçtı. Altınımsı ıslak bir ışıltıyla hafifçe parlayan bal rengi sıvının içinde minicik kahverengi parçacıklar dönüyordu.

     "Uykunun açılması ve ağrıların için," dedi Yazevi. "Az uyumak kadar, çok uyumak da acıyı getirir."

      Miray gönülsüz de olsa içeceği aldı. Tadı şekerliydi. Biraz tarçınlı, bolca elma aromalıydı. Mentollü gibi serinletici bir etkisi de vardı. Boğazından midesine doğru giderken sıvının geride bıraktığı canlandırıcı soğukluk iyi gelmişti.

     "Neden?" diye sordu Miray içeceğin etkisiyle biraz daha uyanınca. "Gece beni neden uyuttu?"

     "Sanırım bunu ona sormalısın?"

     "Soracağım tabii..."

     O sırada kapı açıldı ve içeri iki kadın girdi. Ellerinde kağıt torbalar, afili kutular ve içinde füze olması muhtemel sert kapaklı bir çantayla, yüzlerinde küçük bir savaş başlatmaya karar vermiş kişilerin ciddiyeti vardı. Açık pembe üniforma giyiyorlardı. Hemen hemen aynı boydaydılar. Biri tombulluğun sınırlarında dolanırken, diğeri de doğuştan geldiği belli olan bir zayıflıktan mustaripti. Başlarının tepesindeki topuzu yaparken saçlarını öyle bir gerdirmişlerdi ki yüzlerindeki kırışıklığın çoğu kendiliğinden düzelmişti zaten. Tek bir söz etmeden yürümüşler, Miray'a yeterince yakın; ama kişisel alana girip rahatsız etmeyecek denli uzak bir mesafede sözleşmişler gibi aynı anda durmuşlardı. Beden dillerinden anlaşıldığı kadarıyla talimatları bekliyorlardı ve yine beden dillerinden anlaşıldığı kadarıyla Yazevi'ne alışkın oldukları barizdi.

     Miray cevherini kullanıp da görünenin ötesine baktığında ise hafif tombul arkadaş ayağını vuran ayakkabıyı değiştirmek derdindeydi. Diğer kadının kocasıyla bazı sorunları vardı. Ve daha pek çok isteklerinin arasında şu anda baskın olan ise, iki arkadaş da profesyonelliğin getirdiği poker suratlarının ardına saklanarak Gece'nin yeni sevgilisini merakla incelemek istiyorlardı.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin