Bölüm 42-"Seni Bırakmam"

277 21 2
                                    

     Kara gölge üstüne çöküp Miray'ı sardığında Avcı, kızın bileğini bıraktı. Yaşaması için onu ikinci kez bırakıyordu. Çocuklarından sağ kalan tek oydu. Son cevheriydi. Yaşamak zorundaydı. Gölge İblisi onu güvenli bir yere götürecekti.

     İhtiyar Avcı yılların keskinleştirdiği içgüdüleriyle başını kaldırıp kulak kesildi. Rahatsız edilmeden geçen birkaç saniyeye daha ihtiyacı vardı. Duvarın içinden kara panterin fırladığını gördüğünde, cevherini kullanarak tahta masayı çoktan koca kediye fırlatmıştı bile.

     Masa iple çekilmiş gibi olduğu yerden birden fırladı. Pantere doğru savruldu. Tufa arkasından geçip giden masaya aldırmadı. Gümbür gümbür bir kükremeyle Miray'ı sarmış gölgenin üstüne çullandı.

     İki Gölge İblisi'nin dalaşmasını izlemenin heyecanlı hiçbir tarafı yoktu. Dalgalanıp duran iki katran damlasının birbirine girmesine benziyordu. Şekiller beliyor, şekiller kayboluyor, bazen yankılı bazen cırtlak ulumalar kopuyor; işin garibiyse kim kime üstün geliyor kimse bir halt anlamıyordu. Olansa Miray'a oluyordu. Bir o tarafa bir bu tarafa çekiştirilmekten midesi ağzına gelmişti. Feci üşümüştü ve sesler kafasına balyoz gibi iniyordu. Sürekli çalkalanan buz dolu bir küvete düşmüş kedicikten halliceydi. Böyle kurtarılacaksa kurtarılmasındı daha iyiydi.

    Dişlerini sıkmış, gözlerini sımsıkı yummuş, sağa sola savrulurken iki güçlü el kolunu kavradı ve çekti. Miray yumuşak bir şeye çarptığında gözlerini açtı. Başı Avcı'nın göğsüne yaslanmıştı. Ne halde olduğunu anladığında hızla kendini geri çekti. Ama Avcı onu kollarından kavrayıp durdurdu.

     "Gitmelisin," dedi.

     Avcı'nın endişeli arzuları Miray'ın zihnine yine bodoslama daldı. Miray onları zihninden uzaklaştırmak için iteklerken, aksi aksi yüzünü buruşturdu. Bu şeyleri değil anlamak, görmek bile istemiyordu. 

     "Dediğin hiçbir haltı yapmak zorunda değilim." Kollarını silkti. "Bırak BENİ!"

     Odanın kapısı savrularak açıldı. Gece tüm haşmetiyle arzı endam etti. Uğuldayan kara rüzgarlara benziyordu. Çiçeklerin üzerine yağan karlar gibiydi. Gelişi boyun eğdiriyordu. Küçük odanın duvarları sanki saygıyla eğilip genişliyor, renkler oldukları yerden çekilip onun etrafında dolanıyordu. Sadece varlığıyla bile hükmedebiliyordu.

     Gece, kolları birbirine dolanıp kalmış babayla kızı ölüme baksa titretecek soğuk, sakin bir ifadeyle süzdü. Arkasını döndüğü anda evindeki tutsakların isyan etiğini öğrenen birinin daha öfkeli olacağı düşünülürdü oysa. Büyücünün mermer güzeli suratında öfkeden gerilmiş tek bir kas yoktu. Ama zaten az önce duygusal olarak küçük çaplı bir şok yaşamış olan Miray onun ne düşündüğünü şu an zerre umursamıyordu.

     "Hah!" dedi burnundan soluyarak. "Bir sen eksiktin, şimdi tam oldu."

     İhtiyar'ın kasılmış suratı da aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyordu.

     "Görüyorsun ya Avcı," dedi Gece zarifçe. "Kızın senden ne çok şey almış. Küstahlığı da çılgınlığı da korku nedir bilmiyor. Bunu yaparken tüm sevgini kattın sanırım."

     İhtiyar Avcı'nın tek gözü gururla ışıldadı.

     "Özveriyle çalıştığımı inkar edemem."

     "Hey!" Kızgınlığı yanaklarında al al tomurcuklar açarken Miray öfkeyle kendini geri çekip İhtiyar'ın elleri arasından kurtuldu. Gece de sanki bunu beklermiş gibiydi. Odadaki tüm hava bir an ona doğru çekildi. Kıvrım kıvrım dalgalanan, için için kavrulan mavi bir alev seli Gece'nin etrafında patlayıp odadakilerin üstüne taştı.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now