Bölüm 37-Saye'nin Oyunu

159 16 2
                                    

     "Durum çok ciddi!"

     Çınar'ın sinirli sesi bir keman teli kadar gergindi. "Çok pis oyuna geldik."

     Sivri topuklarıyla attığı her adımda hem zemine hem de Gökdeniz'in kulaklarına işkence ediyordu.

     Tak tak tak... Odanın sağından soluna doğru bir eziyet. Tak tak tak... Solundan sağına doğru bir eziyet.

     İşe yaracağını bilseydi Gökdeniz ona oturmasını söylerdi. Otursa da beş dakika sonra tekrar ayağa fırlardı şüphesiz. Öyle kızgındı ki volta atmaktan yorulacakmış gibi de görünmüyordu. Günlerdir Avcıların enselerine çöküp, onlara dünyayı dar etmesi de enerjisinden pek bir şey alıp götürmemişti.

     "Bak görürsün," dedi Çınar kin dolu bir sinirle, "o kadın fena işler çeviriyor."

     İçinde bulundukları duruma bakarak Gökdeniz 'o kadın'ın Tirşe Saye olduğunu hemen anladı. Sessizliğini bozmadı. Çınar'ın zaten bildiği bir şeyi anımsamasını bekledi.

     Çınar fazla bekletmedi. "Dolaplar çevirmediği bir an var mı zaten? Yok. Ayakaltından çekilelim diye tıktı bizi buraya." Oflayarak durdu. "İhtiyar Avcı'yla konuşmamız gerek. Hemen!"

     "Gönderdiğim adamlardan bir cevap gelmedi," dedi Gökdeniz okuduğu dosyadan başını kaldırmadan.

     Çınar yüzünü buruşturdu. "Yaz, Saye'ye yardım ediyorsa durum düşündüğümüzden de boktan demektir. Adamların İhtiyar'a ulaşmasına izin vermemiştir tabii."

     Her zamanki gibi Saye, kargaların daha gak demediği sabahın bir körü Yazevi'ne çıka gelmiş, Gece'yi kolundan tuttuğu gibi Meclis'e sürüklemişti. Artı, Gökdeniz ve Çınar'ın da bilgi vermeleri için hazır olmalarını istiyordu; çünkü Meclis'in itiraz kabul etmez isteği böyleydi.

     Başta tuhaf bir durum değildi elbette bu. Gerek Gökdeniz gerek Çınar, Meclis tarafından çağrılmayı bekliyorlardı. Avcıların taşkınlıkları gün geçtikçe artıyor, ülke siyasi ve sosyal olarak dengesiz bir zemine doğru sürükleniyordu. Sera olayı da – gazeteler buna Çiçek Yıkımı gibi daha romantik adlar takmıştı – Meclis'in alarma geçiş düğmesi olmuştu. Sadece, şu anda isteğin zamanlaması pek manidardı. Saye'nin Yazevi'ne geliş amacının bir tek Gece'yi götürmek olmadığını öğrendiklerinde, Meclis'in o itiraz kabul etmez isteğinin fikir anasının Saye olduğundan kuşkuları kalmamıştı.

     Çınar üstüne üstüne gelen duvarı ittirmek istercesine bir tur daha volta attı. Bir sağa bir sola... Meclis binasının cam tavanlı görkemli salonuna bitişik bu küçük bekleme odasında sıkışıp kalmaları pek zoruna gidiyordu. Sanki zorba duvarlar kol kola girmiş aman vermezlikleriyle övünürcesine onu kıstırmışlarken, Çınar'ın zayıflığına kıs kıs gülüyorlardı. Onları toza çevirmek bir tek sözüne bakardı oysa. Küçük bir hareketine. Yapamıyordu işte. Kapıyı çarpıp gidemiyordu da. Her an büyük divanın huzuruna çağrılabilirdi. Onlar çağırdığında orada olmamak da başkaldırmak sayılacağından eli mahkûm zamanın gelmesini bekliyordu.

     Gökdeniz okuduğu dosyayı önündeki sehpaya bıraktı. Bacak bacak üstüne atarken kollarını kavuşturdu. Onun endişeleri Çınar'dan daha derindi.

     Bileğinde hissettiği sıcaklıkla ceketinin kolunu sıyırıp saatine baktı. Akrep ve yelkovanın durgunluğuna inat saniye, zarif roma rakamlarının üstünden kayarak ilerliyordu. Saatin metalik kısımlarını süsleyen italik rünlerden birine hafifçe dokundu. Ezel'in beliren suratının altında rakamlar kayboldu.

     "Hey, duyuyor musun?"

     "Evet," dedi Gökdeniz. Evden çıkmadan önce kendi saatinin bir benzerini Ezel'in eline tutuşturmuş, gözünü dört açıp olağan dışı bir şey fark ederse hemen haber vermesini söylemişti. Bu saatler birbirine özel bir büyüyle bağlıydı. İletişimin mümkün olmadığı yerlerde bile iki saat bağlantı kurabiliyordu.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now