Bölüm 14-Kazanmayı Umduğun Nedir?

165 19 2
                                    

     Gece, Tirşe Saye'nin ofisine girerken kapıyı çalma gereği duymadı.

     Basit bir saygısızlıktı. Onun yerinde bir başkası olsa Meclis üyesine yaptığı bu affedilemez davranış yüzünden iblis yemeği olması için yeraltı hapishanesine çoktan gönderilmişti. Hakim iyi günündeyse ömür boyu hücre cezası da olabilirdi. Yavaş yavaş çürümek mi, vahşi ve hızlı bir şekilde ölmek mi? Ama o Gece'ydi. Bu olasılıkları aklının ucuna dahi getirmesi gerekmiyordu. Üstelik o, sese dökülen kelimelerden daha etkili bir şekilde konuşuyordu. İki taraf arasında zamanla gelişen sessiz lisan ile basit bir cümle söylüyordu: Sana kızgınım Saye.

     Yavaşça kapıyı açıp içeri süzüldü. Sinirli birinin aksine, duruşu çok sakindi.

     Dakikalar öncesine değin duvarlarda kıpır kıpır gezinen örümcek, Gece'nin parmakları arasında minik kristal bir biblodan farksızdı. Masaya koymak varken Gece yaklaşık bir metre yüksekten örümceği Saye'nin antika masasına bıraktı.

     Kristal örümcek tahtanın üstüne küt diye düştü. Cilalı zeminde döne döne kayıp, varaklarla süslü ahşap kalemliğe doğru fırladı. Kalemlik örümceği yere düşmekten kurtarırken, Saye ne endişeli ne kızgındı. Sakin sakin oturuyor, bekliyordu. Masanın üstündeki istemsiz kayak dansı biter bitmez, örümceğin katılığı kayboldu. Hareketlendi. Babasından korkup annesine sığınan bir çocuk gibi Saye'ye doğru koşturdu. Hızla omzuna, oradan yanağına tırmandı. Kendi küçük yuvasına hasretmişçesine Saye'nin küçük bir göle benzeyen su yeşili gözünün içine girerek ortadan kayboldu.

     Örümceğin girdiği gözünü bir iki kırpıştırdı Saye. Sonra masada her hangi bir çizik var mı yok mu diye bakmak için eğildi. Ceviz masa bir antikaydı. Gerçek bir antika. Ayrıca, yüzyıllar önce beşinci kocası bu güzelim masanın arkasında çalışırken ölmüştü. İyi kötü manevi değeri vardı yani. Biraz saygıyı hak ediyordu.

     "Bir parça daha nazik olabilirdin," diye sitem etti.

     Gece sinirli görünmese de, zaten genellikle bir şey hissediyormuş gibi görünmezdi, tek kelime etti.

     "Açıkla."

     "Her zamanki gibi," dedi Saye. "Gözlerimi senin üstünde tutuyordum."

     Gece, "İhtiyar Avcı kaçmış," dediğinde, Saye gülümsedi. Dolambaçlı sözler, ağızda laf aramalar yoktu. Direkt konuya girmek hususunda kim Gece'yle yaraşabilirdi?

     "Zar zor hareket eden bir ihtiyarın kapalı hücresinden kaçmasında senin parmağın var mı?" diye sordu.

     "Sana böyle düşündürecek ne yapmış olabilirim?"

     Bir şey demedi Gece. Saye'nin küçük oyununu oynamak istemiyordu şimdi. Cevabın etrafında dönüp duran, ama cevaba ulaşmayana soru atışmaları için biraz kızgındı. Büyük ihtimalle bile isteye gösterdiği neşeli, azıcık alaycı tavrından Saye'nin bir dolaplar çevirdiği barizdi.

     Gece'nin onunla atışmaya niyeti olmadığını gören Saye, "Evet," dedi düz bir şekilde. "İhtiyarı ben kaçırttım."

     "Elinde mi?"

     "Evet."

     "Geri ver."

     "Hayır."

     "Saye..."

     "Mantıklı düşünüp öyle hareket edene değin İhtiyar bende kalıyor. Seni birçok kez uyarmama karşın burnunun dikine gitmeye devam ediyorsun. Yaptıklarının yararlı ne gibi getirisi var, söyler misin? Canın öyle istiyor diye de ortalığı karıştıracak bir konumda olmadığının da gayet farkındasın. Bu durumda bilerek mi yapıyorsun? Bile bile yeni bir kan savaşı mı başlatmak istiyorsun?"

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon