Bölüm 19-Özgürlüğe Koşmak

140 21 4
                                    

    Saniyeler devrildikçe Miray'ın kaçma umutları da hiçliğe düşüp yitiyordu. Gece her an geri gelebilirdi, fakat yemeğiyle saadet dolu dakikalar geçiren büyük kedinin yerinden kıpırdamaya hiç niyeti yoktu.

    Miray bitki çitinin içinden çıkmış, kedinin üç dört adım ötesinde ayakta dikiliyordu. Başı hafiften ağrıyordu. Ee zordu tabii, bir taraftan aklına mukayyet olmak için direnirken diğer taraftan onu kullanmaya çalışmak yıpratıcıydı. Ne yapmalı da bu kediyi atlatıp kaçmanın bir yolunu bulmalıydı?

     Etrafına bir kez daha bakındı. Biraz ağaç, biraz çimen, çokça beton. Bomboş otoparkın olması gerektiği gibi. Hani taş atayım dese, onu bile bu yapaylıkta araya araya zor bulurdu. Taşlar da iblisleri sinek ısırığı kadar etkilemezdi, ya olsun.

     O an küçük bir aydınlanmayla kaşları saç diplerine değin kalktı. Cesetten arta kalanları yemek için bekleşen iblislere bakıp kalmıştı. Bunlar bir, koca kedi iki... nasıl olmuştu da otoparka girebilmişlerdi? Buranın tılsımlarla korunuyor olması gerekirdi. Her neyse, diye düşündü. Elde ne malzeme varsa, yemek ona göre yapılırdı. Aklına düşen planın kıvılcımıyla ceketini çıkardı ve hınçla kanlı çimenlerin üstüne attı. Bir iki de tepikledi. Yetmedi yerden alıp bir daha attı.

     Bütün iblisler sus pus olmuş, 'ne yapıyor bu çatlak' minvalinde Miray'a bakıyorlardı.

     Bağırmadan, öfkeyle hırıldarcasına konuştu Miray. "Ne var? Herkes kendi sınırında istediğini yapıyor. Siz ufaklar sızlanıyorsunuz. Şu kedi önümde bir insanı yiyor. Ben kendi sınırımda sinir krizi geçiremez miyim yani? Olamaz mı? O da mı yasak?"

     Kanlı çamura bulanmış ceketini yerden kapıp iblislere fırlattı. "İtirazınız mı var, ha?"

     Ceket üstlerine gelirken, bir metrelik boylarından beklenmeyecek çabuklukla pıtır pıtır kaçıştı küçük iblisler. Örülmüş ne varsa üstlerine geçirdikleri için yürüyen kumaş tepelerini andırıyorlardı. Genelde pasif bir türdü. Dilencilik ya da toplayıclık yaparak yaşarlardı. Bu yüzden onları biraz iteklemeye, cesaretlendirmeye ihtiyaç vardı. Ve ceket Miray'ın tam istediği yere düşmüştü. Koca kedi, 'uslu dur,' dercesine hırlayınca Miray minik zaferinin heyecanını öfkesiyle gölgelemek zorunda kaldı. Kollarını kavuşturup başını öte yana çevirdi. Planın birinci aşaması tamamdı. Şimdi iblisciklerin göründüklerinden daha aç olmalarını umduğu kısım başlamıştı.

     Kaçışan iblisler yavaşça cekete doğru yaklaştı. Kumaş kaliteli görünüyordu. Çamurla karışık kan kokusu da aç midelerini iyiden iyiye guruldatmıştı. Bir tanesi ceketi yerden alınca, diğeri elinden kaptı. Üçüncüsü boş durur mu, durmaz. O da kumaşın bir ucuna yapışınca ceket saniyede beş parçaya ayrıldı. Ellerindeki paçavralarla kalakaldılar. İçlerinden bir tanesi, muhtemelen daha zekisi kirli tırnaklarını geçirdiği güzel kumaşın bir yemek davetiyesi olduğunun farkına varmıştı ama. Yerdeki cesetten başka pek az şeyi gören açlıkla körleşmiş minik gözleri Miray'ı dikkatle süzdü. Çevrede ne bir avcı ne de onları durdurabilecek başka biri daha vardı ve büyük kedi aynı anda iki şeyi birden koruyamazdı.

     İblislerin saldırısı bir düzene, ayrıca onlardan beklenmeyecek takdir edilesi bir hıza sahipti. İki gruba ayrılmışlardı. İki tanesi dikkat çekmemek için makul düzeyde sızlanarak kedinin yemeğini bitirmesini bekliyordu. İkinci grup, iki ya da üç iblis ise Miray'ın korumasız tarafından sinsice saldırmıştı.

     Ceketinin boşu boşuna hiç olmadığını bilmek sevindiriciydi. Daha güzeli, hangi şeytanın bacağını kırmıştı Miray bilmiyordu, ama plan işe yaramıştı. Cidden yaramıştı! Şaka gibi. Sıradaki hamlesi için işe koyulmamış olsa başarısının sarhoşluğuyla aptalca sırıtırdı. Ne yazık, vakit sırıtma vakti değildi. Özgürlüğü için koşma vaktiydi.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now