Bölüm 11-Ağdaki Örümcek

202 18 0
                                    

Örümcek Hanımı Tirşe Saye, rahat kanepesine uzanmış, irisi olmayan yekpare cam gibi gözleriyle olanları izliyordu.

İki ayrı yatakta iki ayrı beden kıvranıyordu. Biri aşkın sarhoşluğuyla, biri ölümün zehriyle. Bir gözü hemen önündeki kocaman yatakta aşkla inleyen adamdaydı. Diğer gözü şehrin öteki ucunda ölmemek için çırpınan cılız bir kızdaydı.

Zevk ve ölüm.

Yaşam denen şeyi pek güzel özetleyen iki kelime değil miydi?

Saye, dikkatini Gece'nin olduğu yere yoğunlaştırdı. Kara kediye yem olsun diye bir örümceği daha koşturdu. Fazla beklemek gerekmedi, kedi sindiği gölgeden fırlayıp örümceğin üstüne atladı. Kedinin dikkatini dağıtmak bu kadar kolaydı işte.

Tavanda köşeye sinmiş şeffaf örümcek hareketlendi. Türdeşlerinden her yönüyle farklıydı. Kristal gibi saydam, pamuk kadar yumuşaktı. Hafifçe sağa doğru döndü. Küçük yatakta boğuşan iki kişiyi gayet iyi görüyordu artık. Onun gözlerini kullanarak olanları izleyen Hanımının memnuniyetini hissetti.

Onlardan kilometrelerce uzakta bir gökdelenin terasında oturan Saye gülümsedi. Dudaklarının çizgilerinde alçak gönüllü bir gurur taşıyordu. Gece'nin hiç acıması yoktu. Ondan beklenildiği gibi, tereddüt göstermeksizin kızın boynunu sıkıyordu. Kız debeleniyor, tekemeler savuruyordu. Beyhude bir çaba!

Rahat koltuğunda kıpırdandı. Dalgınca içkisinden bir yudum aldı. Burada oturmaktansa Gece'nin yanında olup eğlencenin tadını çıkarmak dileğindeydi, ancak gücün kişiyi özgürleştirdiği kadar, bağladığı da bir gerçekti. Hayatından bir şikayeti yoktu gerçi. Zaman zaman dilediğince avlanıp karnını doğurduğu anları özlüyordu sadece. Kurbanlarının içine saldığı dehşetin tadını arıyordu. Şimdiki avların ne tadı vardı ne tuzu.

Az ötesinde zevkle kıvranan adama baktı. Yakışıklı sayılırdı. Spor salonlarında ter döktüğü belliydi. Bembeyaz tüllerle ve satenlerle süslü yatağa kendi rızasıyla bağlanmış; gecesini, sonrasında fantezilerini renklendirecek eğlenceye kendini bırakmıştı. Erkekliği sevişmesini de esir etmesini de iyi bilen güzel kadının sıcaklığını tadıyordu.

Kadın beyaza düşkündü. Yatağı da beyaza düşkün bir prensesin yatağına benziyordu. Süt rengi tüller kenarlardan akıyor, yumuşak kıvrımları gerçekliğin keskin çizgilerini bulandırıyordu. Sırma çiçek işlemeli ipek saten çarşaflar ay ışından yapılmış gibi billur terasın karanlık loşluğunda buz mavisi bir ışıkla parlıyordu. Masaldan fırlamışçasına görünen yatakta kadının yuvarlak kalçaları adamın kasıkları üzerinde sadece kendinin duyduğu bir melodinin kıvrak ritimleriyle hareket ediyor, cazibesiyle büyülediği adamın aklını başından hepten alıyordu.

Adam başını kuştüyü yumuşacık yastıktan kaldırmak istedi, fakat bileklerine bağlı beyaz ipekler onu yatağa bağlı tuttu. Bir kol uzağındaki güzelliğe dokunmaktan mahrumdu. Kasıklarından dalga dalga bedenine yayılan hazla ipekleri asılabildiğince asıldı, gerdi. İpek bağlar adamın çabasını umursamadı, onu tutsaklığından azat etmedi. Kadın adamın çırpınışlarını görünce sinsice gülümsedi. Tırnaklarını göğsüne batırınca adam inledi.

"Çöz beni," dedi tutkusunun hırsıyla. Kadına tekrar uzanmaya çalıştı. Yarı açık gül dudaklarının tadına doya doya bakmalı, ince beline dökülen ipek saçlarına parmaklarını geçirip bembeyaz boynunda kendi izini bırakmalıydı. Tatlı birer kirazla taçlanmış, sahibesinin her hareketiyle salınan iki yumuşak tepeyi ısıra ısıra yeni ve yeniden fethetmeliydi. Yüzü kıpkırmızı olmuş adam artık sınıra dayanmıştı. Kollarını bir kez daha sertçe çekti. Hala esirdi.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now