Bölüm 36-Verilen Şans

155 18 4
                                    

     Tirşe Saye kapıyı açar açmaz, onu karşılayan ilk şey yüzüne çarpan dezenfektan ve ilaç kokusuydu. İçeri süzülüp kapıyı arkasından kapattı.

     Yataktaki ihtiyar adam hiçbir şey yapamamanın hiçliği altından ezilmiş gibiydi. Tavana dikip kaldığı tek gözündeki dalgın bakışları boş vermiş, yaşlı yüzü umutsuzluğun yorgunluğuyla somurtkandı. Davetsiz misafiri umurunda değildi. Hiçbir tepki vermedi.

     Saye elindeki büyük paketi masanın üzerine bıraktı.

     "Günaydın Gündura."

     Adamdan ses çıkmadı.

     Saye ihtiyarın tepesine dikilip gülümsedi.

     "Yeterince dinlenmedin mi İhtiyar Avcı? Yaşlı kemiklerini kaldır bakalım. Konuşacağız."

     "Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok iblis."

     "Aslını istersen düşünebileceğinden çok daha fazla ihtiyacın var. Yatağa gömülüp karalar bağlamanın kızını kurtarmaya bir faydası olmaz çünkü."

     Tavana ilgisini bir anda kaybetmiş olan İhtiyar başını hızla Saye'ye çevirdi.

     "Güzel," dedi Saye. Masanın yanındaki sandalyeye oturup bacak bacak üstüne attı. "Dikkatini çekebildiğime göre..."

     "O... o iyi mi?"

     "Güzelim seraya neler yaptığını düşünürsek çok iyi bile diyebiliriz."

     İhtiyar sinirle üstündeki battaniyeyi savurup yatakta doğruldu. "Eğer ona elini sürdüysen..."

     Saye dans edermişçesine zarifçe elini döndürerek küçük bir yay çizdi. Perdeler kendiliğinden açıldı ve pencerenin camı üzerinde görüntüler belirmeye başladı. Miray bahçede Gece'yle beraber kahvaltı yapıyordu.

     "Söylediğim gibi; gayet iyi."

     İhtiyar öfkeyle germiş dudaklarını büktü. Bir dilenciyi kovar gibi salladı elini. "Gösterdiğin bu şey gerçek olamaz."

     "Hatırlatırım, bir zamanlar sen de Gece'yle aynı masada yemek yemiştin. Üzülerek söylemeliyim ki bu da senin hatıraların kadar gerçek. Kandırılmaya değmezsin."

     "Yine de bana geldin."

     "Geldim. Ama bir düşün. Çocuklarını ölümün kucağına itmiş birini gerçeklerle ezmek varken, neden onu yalanlarla yücelteyim? Yalan söylemeye değmezsin. Senin yaptığını, nefret ettiğin iblisler bile yapmadı."

     "Laf ebeliği yapıp duracaksan defol git kadın."

     "Yataklara düşmek huysuzluğunu biraz daha taçlandırmış. Oysa sana hediye bile getirmiştim."

     Masanın üstündeki paketin kurdelesini çekince kapaklar dört bir yana düştü. İhtiyarın tek gözü şaşkınlıkla açıldı. Büyük fanusun içindeki sıvıda dizinin altından kesilmiş bir ayak yüzüyordu.

     "Senin ayağın," dedi Saye. "Tanımışsındır mutlaka. Zira böylesi çirkin bir şeyi tanımamanın mümkünatı yok. Fırsatçı ırkdaşların bunu, senin acı ve kahramanlık dolu ölüm hikayeni yazabilmek için kullandılar. Emin ol ticari becerileri hikaye anlatıcılığından çok daha iyi. Kahramanlıklarıyla övünen bir ırkın daha iyi hikayeler uydurabileceğini düşünürsün bir de. Yerinde olsam uydurdukları saçma şeyler için derilerini yüzerdim. Ancak, bütçeleri sadece bir ayağını satın almaya yettiği için onlara kızma. Bu nasırlı şey için biçilen fiyatı duysan dudağın uçuklar. Bak hayattasın. Seni kurtarmak için gelen bir kişi yok. Yaşarken üç kuruş etmiyorsun. Ölü halin küçük bir servet ediyor. Durumun ironisi bir iblis için bile komik. Neyse ki benim ödeme yapmam gerekmedi. Ölmek kişiye inanılmaz bir cömertlik bahşediyor."

     Saye fanusun kapağını açtı. Diğer elinde bir parmak boyu olan minik bir şişe tutuyordu. Fanustaki ayak kararmaya başladı. Eriyip kaybolurken tozlu bir sis bulutu küçük spiraller çizerek fanustan süzüldü. Yolunu bulmuş bir nehir gibi havada kayarak Saye'nin elinde tuttuğu şişenin içine doldu. Ayak tamamen kaybolup fanus da sadece sarımsı bir sıvı kaldığında minik şişe de kül gibi bir tozla ağzına kadar dolmuştu. Saye şişeyi İhtiyar'ın kucağına bıraktı.

     "Bir şey sana aitse onu gözünün önünden ayırmayacaksın."

     İhtiyar gösteriden hiç etkilenmemişçesine ters ters bakmakla yetindi. Gece'nin söküp kör ettiği gözü bir bandajla kapalıydı. Lakin kalan tek gözü de iyi iş görüyordu.

     Saye pencereye çevirdi başını. Miray Gece'ye bir şeyler anlatıyordu. Ciddiyet gencecik yüzün hatlarını derinleştirmişti. "Sana benziyor," dedi. "Kaderi benzemesin. Yaptığın onca fedakarlığa rağmen senden nefret ediyor olması çok yazık. Seni tanıması için ona bir şans vermeliydin. Artık biraz geç, değil mi? Kendi kardeşinin karnını deşen birini kim tanımak ister?"

     İhtiyar Avcı'nın üst gövdesi istemsizce öne doğru eğilmişti. Kesik bacağı izin vermezdi, dimdik yürüyüp kızını daha yakından görebilsin. Bu yüzden ayağa kalkmaya bile yeltenmemişti. Eğildiğini fark ettiğinde kendini geriye çekti. Sırtını yastıklara dayadı ve pencereye bakmayı bıraktı.

     Saye bıyık altı bir gülümsemeyle izledi İhtiyar Avcı'yı. Can çıkar huy çıkmazdı. Burnu düşse gururundan eğilip almazdı bu adam.

     İhtiyar homurdandı.

     "Ne istiyorsun iblis?"

     "Şu anda asıl konumuz senin ne istediğin. Elinde kalan tek çocuğunu kurtarmak istiyor musun?"

     "Boş vaatlerine kanacak kadar aptal değilim."

     "Aptallığın tartışmaya açık, ancak vaadimin boş olmadığına emin olabilirsin. Sen kendi türüne kendini feda ettiğini göstererek bir kahraman vermek istiyordun. Gece seni öldürmekle kalmayacak. Biliyorsun, ona iftira attığın an iş o raddeyi geçti. Yapmaya çalıştığın ne varsa hepsini paramparça edecek. Elinde kalan son çocuğun da seninle beraber paramparça olacak..."

     "Benimle oyun oynama iblis. Sözlerinde senin hayrına olan ne? Onu söyle."

     "Senin için anlamak bu kadar zor demek. Benim ne istediğimin bir önemi yok. Sen ne istiyorsun İhtiyar Avcı? Kızını kaderine teslim edersen eğer, onursuz bir ölüm seni bekliyor olacak. Saygınlığını kaybedeceksin. Bir kahraman yaratayım derken, kimsenin hatırlamak istemediği bir adam olacaksın. Böylesi şüphesiz benim için daha tatmin edici olur. Fakat ben sana bir şans öneriyorum. Bir zamanlar kızını arkanda bırakıp gittin. Bak şimdi ne haldesin."

     Çarşafın üstündeki şişeyi alıp İhtiyar'ın burnunun dibinde salladı.

     "Sana ayağını verdim. Ne hikayeler ne büyü. Kimse onu sana karşı kullanamaz artık. Şimdi de kızın adına bir fırsat sunuyorum. Senin için ölümden başka bir yol yok, ama kızının kurtulabilmesi için ufak da olsa bir şans var. Ya kullanırsın ya da buruşturup çöpe atarsın. Karar senin. Onu yine gözünün önünden atıp arkanda mı bırakacaksın? Yoksa sana verilen şansı kullanacak mısın?"

     İhtiyar Avcı sıkılı dişlerini gevşetti. Burnundan soluyarak okkalı bir küfür savurdu.

     "Ya gözüm? Gözüm nerede?"

     İhtiyar'ın inadının kırılmaya başladığını gören Saye sağlam bir darbe daha indirmek için tereddütsüz, güven veren bir tonla cevapladı. "Gözün artık yok. Kullanılamaz. Onu getirmemi istesen bile yapamam."

     Dakikalar önce sefilliğin ıstırabıyla baygınlaşmış gözü şimdi iblis ateşi gibi acı acı parlayan İhtiyar, Miray'ın camdaki görüntüsüne istemsizce bir bakış attı. Sonra Saye'nin yeşim gözlerine döndü. Oturduğu yatakta dimdik dursa da kabullenişinin itirafı ağzından hırlarcasına döküldü.

     "Ne yapmam gerekiyor?"

     Saye zaferle gülümsedi. "Bunu sormana sevindim."

     "Kendini büyük görme iblis. Senin de benden kalır yanın yok."

     "Kızımın düşmanıyla bir olup arkasından iş çevirdiğim için mi böyle diyorsun? Önemli değil. Doğru doğrudur. Lakin sakın, beni kendinle aynı kefeye koyma cüretini gösterme Gündura. Sakın! Senin aksine, ben ne yapıyorsam kızımın mutluluğu için yapıyorum."

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin