Bölüm 7- Kim Kazandı?

169 21 0
                                    

     Miray apartmanın duvarına sırtını yapıştırmış, kollarına kafasına siper etmişti. Üstüne beton, cam, tahta... ne varsa yağmıştı. Ortalık durulduğunda ezilmediğini ya da delik deşik olup kevgire dönmediğini anladığında hareketlendi. İçindeki kaçma dürtüsü koşması gerektiğini bağırıp çağırıyordu. Hayatta kalmak, varlığını bir şekilde devam ettirmek canlıların en ilkel arzularındandı sonuçta. Haliyle kolay kolay bırakılmıyordu.

     Havaya kalkan toz bulutundan öksüre aksıra koşar adım yürümeye başladı. Büyücünün hala peşinde olduğuna emindi. Neden? Niye?

     "Umurumda değil," diye düşündü kendi sorularına cevaben. "Şimdi değil. Yakalanmayacağım. O kazanmayacak!"

     Sokak lambalarının ışıkları iyi kötü ortalığı aydınlatsa da öyle bir toz bulutu vardı ki görmek ya da doğru düzgün nefes almak mümkün değildi. Avcunu yandaki apartmanın soğuk pürüzlü duvarına dayamış, el yordamıyla duvarı takip ederek ilerlemeye çalışıyordu. Diğer eliyle ağzını burnunu kapatmıştı. Toz yutmasına bunun pek de bir yararı dokunmuyordu o ayrı. Ama asıl önemli olan istediği hızda gidemiyor oluşuydu. Kırılan parçalara takılıp düşmemek için çabalaması gerekiyordu ki bu da çok değerli olan zamanını ve kalan gücünü kaybetmesine neden oluyordu. İlerledikçe heyula gibi iki tarafından yükselen apartman duvarları yüzünden ışık giderek azaldı. Bir an geldi zifiri karanlıkta yürüdü. Kabus gibiydi. Attığı her adımda karanlığın içinden büyücünün çıkarak gırtlağına yapışacağını düşünüp durmaktan kendini alamadı. Hani yakalansa yakalandığına üzülmeyi bırakıp, bu işkence bitti diye sevincinden ağlayacaktı. O derece... Zaten boşuna dememişler, korkularımızın en amansızı kendi kendimize yaptığımızdır diye.

     Bir apartmanı daha geçip arka sokağa çıktığında durumu daha iyiydi. İşkence eden düşünceleri dinmiş, temiz havaya ve ışığa kavuşmuştu. İnsanlar balkonlara, pencerelere tünemişler olanlara anlam vermeye çalışıyorlardı. Miray başını öne eğip yüzünü saklamaya çalıştığını fark ettirmemek adına geriye baktı. Sokak lambalarının aydınlığında görünen uçuşan tozlar, geldiği koridorun karanlığında kayboluyorlardı. Büyücünün katran karası uzun boylu siluetini o karanlıkta belli belirsiz görünce kuyruğu ateşe değmiş kedi misali koşmaya başladı. Kadında ne inat vardı arkadaş, pes!

     Sokak tanıdıktı; evinin sokağı. Sola döndü ve bir bir apartmanları geçmeye başladı. Birinci, ikinci derken apartmanları arkasında bırakıp beşincinin önünde durdu. Demir kapıyı iteledi. Kapının kilitlenmediğine ilk kez seviniyordu. Harbiden böyle dolu dolu seviniyordu. Yöneticiye bir daha küfretmeyeceğine dair içinden yeminler etti. Parfüm yerine kullandığı sarımsak kokusu için bile kötü laf etmeyecekti.

     Asansörü beklemeden ikişer üçer merdivenlere tırmanmaya başladı. Kapısının önüne geldiğinde titreyen ellerle anahtarı cebinden çıkardı. Ve ancak üçüncü denmesinde anahtarı sokup kapıyı açabildi. İçeri girmekten ziyade daldı. Kapıyı çarparcasına kapatıp iki kerede kilitledi. Sırtını kapıya yasladı. Aşağı doğru yavaş yavaş kaydı. Poposu zemine değene kadar düştüğü her santimde ruhu daha da ağırlaştı. Kapının arkasında, ölesine atılmış bir un çuvalı gibi oturdu kaldı.

     Ev karanlık ve ölümüne sessizdi. Dışarıdan insanların bıdı bıdı sesleri geliyordu. Ama Miray dikkatle evini dinledi. Topuklu ayakkabıların seslerini her an duyabilirmiş gibi geliyordu. Karanlığa gözlerini dikip duvarlara, en çok da kapı ağızlarına baktı.

     Büyücü ona evinde de saldırabilir miydi? Bu kadar gürültü patırtıdan sonra bunu beklemiyordu. Ya da beklemeliydi. Nasıl olsa yıkacağımız kadar yıktık, kıracağımız kadar kırdık; ha bir eksik ha bir fazla deyip apartmana dalabilirdi. Acaba büyücü onun nerede yaşadığını biliyor muydu? Apartmana girerken onu görmüş müydü? Görse de saldırmazdı herhalde. Yok saldırmazdı. Boş bir kafeyi alt üst ederek dalaşmak başka, ağzına kadar dolu bir apartmanda dalaşmak başka bir şeydi. Elit bir büyücü olsa bile bunu göze alabilir miydi? Zaten bir Elit olduğu için bunu göze almamalıydı. Evet, büyük ihtimalle artık güvendeydi. Hem ev demek güven demek değil miydi? Artık düşünmeyecekti. Kapıyı kapatmış ve dışarısı dışarıda kalmıştı.

AY IŞIĞI (DÜZENLENMEMİŞ)Where stories live. Discover now