KÜÇÜK MİSAFİR

Start from the beginning
                                    

Beş dakika sonra arabasına koyup üstünü örttüm ve mutfağa koştum. Bebek ile ilgilenirken çok zaman kayıp ettiğim için hemen işe koyuldum. Önce ana yemek olarak güzel bir et yemeği sonra kırmızı pilav ve tatlıyı hazırladım dolaba kaldırdım. 

Salona gidip yorgun bir şekilde kendime attığımda cebime koyduğum telefonum çalmaya başladı ve anında bebek de ağlamaya tabi ki. Telefonu çıkarıp açtıktan hemen sonra bebeğin yanına gittim. 

"Efendim." uyku sersemi bebek gözlerinle yaşlar ile bana bakıyordu.

"Ömür kuzum Aybüke nasıl? Uyudu mu?" demek ismi Aybükeymiş çok güzel isim.

"Evet şimdi telefonum yüzünden uyandı ama ağlamıyor. Karnını doyuracağım şimdi."

"Harika seni üzmeyeceğini biliyordum. Ben iki saate kadar dönmüş olurum  tekrardan teşekkürler." telefonu kapattı. Bebeği pardon Aybüke'yi dikkatlice arabadan aldığım sırada telefonum tekrar çalmaya başladı. Kucağımda bebek ile koltuğa oturdum ve telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Evet."

"Hayatım sesin çok yorgun geliyor. Yine topuklu ile temizlik mi yapıyorsun?" 

"Ha ha ha şakacı bir Işıkhan. Bebek bakıyorum tamam mı?" kısa bir süre hattan ses gelmediğinde kapattı diye düşünmeye başladım.

"Ne bebeği hayatım senin bebeğin yok ki?" illa ben yorgunken anlama kıtlığına tutulacaksın değil mi? Beni uğraştırmadan pratik bir zekayla anlasan ne olur ki?

"Komşumun bebeğine bakıyorum, annesinin işi çıkmış iki saat sonra gelip alacak."

"Anladım peki sen bebek bakmaktan anlıyor musun?"

"Işıkhan bazen senin boğazını sıkıp öldürmek istiyorum ama beni ne engelliyor biliyor musun?" sesli bir şekilde güldü.

"Neymiş hayatım seni engelleyen?" hala dalga geçiyor ya.

"Sonrasında yalnızlık çekeceğim çünkü ne de olsa soytarılık yapmaktan iyi anlıyorsun. Sonra kime güleceğim ben?"

"Senin canın dayak mı istiyor güzelim akşam gelince seni...

"Bende seni seviyorum hayatım Barkın'a ara akşam bize gelecekler, sakın unutma öptüm soytarı." telefonu kapatıp koltuğa attım. Bebeği havaya kaldırıp "Hak etti değil mi?  " diye sorduğumda bana bir gülücük bahşetti.

"Hadi gel şimdi karnını doyuralım." mutfakta ona mamasını hazırlayıp kucağıma yatırdım. Biberonu ağzına verdiğim anda büyük bir iştahla mamayı içme başladı. Onu rahat bir yere yatırsam belki daha iyi olur diye düşündüm ve üst kata çıktım. Sabah tartışmamız sonrasında epey dağılmıştı ama neyse ki şimdi düzenli duruyordu. Bebeği yatağın orta kısmına bırakıp  bende yanına oturdum. Biberon minik ellerini biberondan çekti. Kucağıma alıp bir süre sırtına masaj yaptım ve gaz işini de hallettik.

Gerçekten bütün bunları yaparken kendime çok şaşırdım. Aslında yapamam sanmıştım ama gayet güzel yaptım. Çağın'ın ön yargısına rağmen hem de. Aybüke tekrar elleriyle oynamaya başladığında onu yatağa bıraktım yanına yastık koyup diğer yanına ben uzandım sadece dinlenecektim fakat günün yorgunluğu üstüme karabasan gibi çöktü ve uykuya yenik düştüm.

ÇAĞIN'DAN

Arabayı evin önünde durdurup indim. Acaba Ömür'ün baktığı bebek gitmiş miydi? Çünkü bebekleri ne kadar sevsem de sesleri bazen katlanılmayacak duruma geliyor bugün o kadar işin ardından sevgilime sarılıp uyumak varken bence bebeğe hiç gerek yok zaten annesi almıştır kesin. Bahçe kapısından içeri yürürken cebimdeki yedek anahtarı çıkardım belki Ömür'e küçük bir süpriz yapabilirim. Kesin şimdi mutfağa girmiş akşam için iddialı bir mönü hazırlıyordur. Anahtarı deliğe sokup usulca açtığımda içeriden hiç ses gelmedi. Ceketimi ve kravatımı çıkartıp portmantoya bıraktım. Mutfak kapısından başımı uzattığım da beni büyük bir sessizlik içinde etrafa yayılan yemek kokusu karşıladı. Adımları salona yönlendirdim ama orası da boştu. Önceki gün olanlar birden kafamın içinden baskı kurmaya başladı. Neredeyse koşarak merdivenleri çıkıp odaya girdiğimde az kalsın şaşkınlıktan ölecektim.

AŞKIN GÖRÜNMEYEN YÜZÜWhere stories live. Discover now