Bölüm 26

13.4K 496 15
                                    

Evet, her şey o kapıdan içeri girmeleriyle başlamıştı. Aynı odanın ikisi için hazırlandığını anlayan Araf, öfkesini benliğinin eteklerinde tutuşturarak dişlerini sıkıp baktı Ülkü'ye. Ülkü ise onun bu tepkilerini yastık altına kaydırır gibi bir ifadeyle yok ederek Araf'ın üzerine gelmeye başladı.

"Kalbim kırık ayrıca seninle küsüm de ama sen benim hayatımı kurtardın şimdi sıra bende ondan hamile kalmalıyım senden!"

Her ne kadar bir nefeste söylemiş olsa da Araf'ın bakışlarının gerisinde gördüğü öfkenin ateşi lafları dilinden çıkarabilmiş olsa da nefesini kursağına dizmeye başlamıştı işte tastamam o anda.

Araf her ne düşünüyorduysa gözlerinin siyahına koyu bir karanlığın çöktüğünün farkında değildi herhalde ama Ülkü görüyor ve ürküyordu.

Baştan Ülkü'den özür dileyecekti ama sonradan kararını değiştirdi Araf, Derman'ın hiç şakası yoktu. Onun söyleyeceği her bir sözün farkındaydı. Karşısına geçip, 'Ondan uzak tut kendini, senin vaktin geliyor' demesine lüzum yoktu. Kaderinin farkındaydı, zaten bunun bilinciyle gelmemiş miydi buraya?

Zaten canını hali hazırda yakmışken devamını getiremeyecek kadar duygusal değildi. Acımasız kasaptı o! İki ahu göz gördü diye şeklini şemalini bozacak da değildi! 'Ülkü için değil Sedef için' dedi içinden. Sedef'inden o sorumlu ve mesuldu. Yok yere ölmesiyle aslında çok fazla ilgisi olmasa da suçluydu! Yüreği onu seçip gönül gözü onu işaret etmeseydi düşmanları onu katletmeyecekti. Sevgi uğruna işlenmiş bir cinayetin kurbanıydı Sedef ona göre. Araf aşık olmuştu ya da sevmişti işte her neyse onun için yanmıştı başkaları da bunu görüp onu boşluğa sürüklemek için o ateşe odun atmışlar onu yakmışlardı. Burada ödeyeceği diyet Sedef'eydi. Derman'ın silahının ucunda dururken Sedef'ine borcunu ödeyecekti Araf. Ülkü'nün bir çift gözüne, bir tatlı kelimesine hayrandı ama ortada da bir can borcu vardı. On yedi yılın hesabı, dökülen kanın alacağı vardı.

Hapse girerek işlediği cinayetlerin hesabını ödemişti. Şimdi de sıra Sedef'teydi. Onun hayatının vebali Araf'ın üzerineydi. İdam sehpasına yürümek boynunun borcuydu. Ülkü'yü korumak da o borca tabiydi. Ülkü'nün gözlerine bakarken bunları düşünmek nasıl da zordu! Ona deli gibi sarılmak, kokusunu ciğerlerine çekmek nasıl da güzel olurdu! O kokusuyla sarhoş olmayı nasıl da istiyordu!

Sedef gibi... Sedef'i gibi olmasın diye onca yolu gelmişti onunla buraya. On yedi yıl önce Sedef'e tutkundu. Şimdi de Ülkü vardı. Bazen merak ediyordu ölmeseydi şayet, hiç ölmese öldürülmeseydi nasıl bir hayatları olurdu ki? On yedi yılını içeride Sedef uğruna işlediği üç cinayetin bedelini ödemek için harcarken, nice belalara karışırken tek düşündüğüydü bu. Sedef'in onu asla sevmeyeceği gerçeği bir külçe gibi yüreğine çökse dahi hayallerinde hep o vardı. Biliyordu, o gün onun gözlerinde görmüştü kendi yerini! Asla ona o gözle bakmayacağını bilmek derisini yüzüyorlarmış gibi can yakan bir hisse bürünüyordu ama diğer yandan da kalbi ona Sedef'in adını fısıldamaktan geri durmuyordu.

Şimdi ise Ülkü vardı. Kalbinin bir yarısında onun yüzünden ölmüş bir kızın hastalıklı derecede takıntı haline gelen aşkını taşırken diğer yanına da bahar kadar taze bir ömrün sevdasını taşıyordu. Ama biliyordu ki ikisini de yaşamak yasaklanmıştı ona! Birine geç kalmıştı diğerine erken!

Bu yüzden sözleri diline dolarken hiç pişmanlık hissetmedi. "Ben bir anlık hislerle peşimden sürükledim seni kusuruma bakma Ülkü!"

"NEEE?"

"Ben dün gibi ölünceye dek Sedef'ime aşığım! Bunu değiştirebilecek bir Allah'ın kulu çıkmayacak!"

"Ama sen, sen...." Ne diyeceğini bilememenin verdiği hisle gözyaşları yanaklarını süpürürken dudaklarını ısııryordu Ülkü. Korktuğu başına gelmişti işte, tam düşündüğü gibi kendisine değil o kıza aşıktı!

AŞKAR (BASILDI) ŞİAR (BAŞLIYOR)Where stories live. Discover now