Ocak ayının vermiş olduğu soğuk havayla kalın bir kazak giydim üzerime. Kahvaltı etmek için aşağıya inerken canımın aslında kahvaltı değil de başka bir şey istediğini fark etmiştim. Elimdeki telefonu açarken rehberimden talihli kişiyi seçiyordum. Sonunda karar verdiğimde arama tuşuna bastım. Neyse ki hemen açmıştı.
- Efendim yenge.
- Napıyorsun Pars?
- Talim yaptık, hep birlikte dinlenme odasındayız şimdi. Bir şey mi oldu?
- Bir şey mi olması lazım illa?!

Arkadan rahatlıkla duyduğum gülüş seslerinden anlamıştım ki hoparlördeydim. İyi eğlence edinmişlerdi beni götoşlar!
- Merak ettim yengelerin birtanesi, kızma hemen. Sen napıyorsun?
- Kahvaltı edecektim şimdi...
- Arama sebebi belli oldu.
- Seni duyabiliyorum Ali! Aşk olsun size yaa! Tamam kapatın telefonu Allah'ın odunları. Benim yavrucaklarım da kruvasan lekesiyle doğarlar ne yapayım yani!

Sesim de dolan gözlerim sebebiyle titremeye başlerken itiraz sesleri yükselmişti. Göt korkusu tabii...
- Çıkamaz benim yeğenlerimde leke falan! Alır gelirim ben. Alırım da bir şey sorucam yenge.
- Sor..
- Neden kocanı aramak yerine her seferinde farklı bir kişi seçiyorsun acaba?
- Kocam yorulsun mu Pars?! Amcaları ne güne duruyor?!

Ulan babası ne güne duruyor asıl?!

Kıyamam ben yüzbaşıma...

Çalan bir başka telefon sesiyle dikkat benden dağılmıştı ve kısa sürede bir karmaşa olmuştu.
- Pars noldu?
- Yenge yengem doğuruyormuş!
- Ne?
- Sakın kendin gelmeye kalkma! Karan'a söylerim gelir yanına tamam mı?
- Tamam tamam hadi tutmiyim seni.

Telefonu kapatmamla hazırlanmak üzere yukarı geri çıkışım bir olmuştu. Ben hazır olduğumda Karan da gelmişti ve soluğu hastanede almıştık. Şimdi ise hep birlikte Zehra'yı bekliyorduk.

Duyduğum her çığlıkta geriliyordum. Zira yaklaşık iki ay sonra ben de o çığlık atanlardan biri olacaktım. Üstelik ikiz olduğunu düşünmek gerginliğime gerginlik ekliyordu.
- Balkon güzelim.

Hemen yanımdan gelen sesle Karan'a döndüm.
- Efendim canım?
- Eğer kendini kasmaya devam edersen hemen şu an eve götüreceğim seni.
- Kasmıyorum ki.

Tek kaşını kaldırmış, sorgular bakışlar atarken ofladım. Bu sırada önüme gelen kruvasan, bir süreliğine tüm düşünme yetimi kaybetmeme sebep olmuştu. Gözlerim ışıldayarak kruvasanla aşk yaşıyordum.
- Kargaşa olunca biraz gecikti yenge.

Pars'a nasıl bakmıştım bilmiyordum ama Karan küçük çaplı bir öksürük krizine girmişti.
- Ya nesin sen? En favori amca falan mı?
- Sinan biliyor musun, sikimde değilsin kardeşim. Bir yeğenim gelmek üzere, diğerleri de yakında gelecek.
- Senin yeğenlerin de bizim amcalarımız mı puşt herif?

Pars cevap vermezken Ömer ayağa kalktı.
- Neden doğmadı ki hâlâ?
- Leylekler getirirken adresi bulamamışlar kardeşim, geliyormuş.
- Ha ha ha çok komik Ozan efendi!
- Oğlum mal mısın doğum yapıyor kadın sarma sarmıyor. Kolaysa sen doğur.
- İyi ki bir şey sordum anasını satayım.

Herkesin gerginliği birbirine bulaşırken dakikalar birbirini kovaladı ve en sonunda minik Rabia'mız babasının kucağında yanımıza geldi.
- Oha lan bu nokta kadar!
- Abi ben bunu fark etmeyip üzerine falan otururum.
- Otur da geriye oturacak bir götün kalmasın Ali!
- Dalga geçiyorum Şeyda'cım. Fark etmez miyim ben bu güzelliği hiç?

Melek gibi bir şeydi. Nasıl güzeldi, bir görseniz..

2 AY SONRA

Bugün pek sevgili timim görevden dönüyordu. Annemi ve Süheyla annemi sabah erkenden ayağa dikmiş ve bir sürü çeşit yemek yaptırmıştım. Eda ve Tanem de bizdeydi. Şeyda karargahta olması gerektiği için gelememişti. Kızlar ise işlerinden izin almışlardı.
- Abartmadık mı ya?
- Onlar bu masayı saniyeler içerisinde silip süpürürken konuşalım bunu olur mu Tanem'cim?

AYANA ( Bir Asker Hikayesi)Where stories live. Discover now