11. Bölüm

15.9K 684 79
                                    

Helikopter yolculuğumuz bol bol bakışma ile geçmişti. Aslında hepsi konuşmak istiyor fakat ağızlarına sıçacağım için susuyorlardı. Sonunda biten yolculukla bu sefer zor da olsa ikna edebilmiş ve kendim yürüyordum. Helikopterden indiğimizde albay karşımızdaydı. Karan tekmil vererek ardından da görev raporu vermişti. Daha sonra albay bana bir göz atmıştı. Artık albayım demiyorsun. İyelik eki kullanmak gelmiyor içimden.
- Revire gidip pansuman yaptır asker.
- Emredersiniz komutanım.

O gidince önde ben, arkamda kuyruklarım revire gitmiştik.
- Mihrimah?
- Sana da merhaba Işıl'cım.
- Kızım merhabalık zaman mı? Ne bu halin?
- Birazcık kaçırıldım da.
- Birazcık?
- Hee birazcık.

Sabır çekerek odada bulunan sedyeye yatırmıştı. Karnımı açtığımda morlukları gören Karan kibar kibar küfür ediyordu.
- Resmen zorla işkence ettirttin kendine!
- Kırk yılın başında kaçırılmışım, eğlenmese miydim?
- Senin eğlencen benim ölüm sebebim bilmem farkında mısın?
- Oooo komutanım romantik çıktı ya la.
- Ömer!
- Sustum.
- O değil de kaçırılma sebebimi bulduğunuzu söylemiştin. Neymiş?
- Baban teröristlerin mühimmatlarının saklandığı bazı yerlerin koordinatlarını vermişti. Fakat bilgi eksikliği olduğu için ele geçirilmemişti. Teröristler de bizimle aynı durumda. Koordinatların birazı onlarda, birazı bizde. Seni kaçırıp koordinatları almaya çalışacaklardı.
- Ama siz koordinatların geri kalanını buldunuz.
- Aynen öyle.
- Mihrimah iki dakika konuşmadan dursan? Pansuman yapamıyorum.

Işıl dudağıma pamuğu bastırırken sessiz kalmam gerektiğini anlamıştım. Biraz sonra bizimkiler üzerlerini değiştirmek için çıkmışlardı. Karan'ı da albay çağırınca gitmek zorunda kalmıştı.
- Siz Karan yüzbaşıyla baya baya olmuşsunuz.
- Hmm baya baya olduk Işıl hanım. Mutlu musunuz?
- Çook. Şaka bir yana gerçekten sevindim sizin adınıza. Eminim Rüya da çok sevinecek.
- Aman ağzında bakla ıslanmasın.

Cevap vermeyip gülmüştü.
- Neyse biraz çıkıp hava alayım. Sonra da eve geçerim.
- Tamam canım. Görüşürüz.
- Görüşürüz.

Revirden çıkarak bahçeye attım kendimi. Biraz ileride çaylaklar vardı. Belli ki yokluğumda eğitimlerine başkası bakmıştı. Yanlarına doğru adımladım. Beni görünce hepsi hazır ola geçti.
- Rahat asker. Bakıyorum da piliniz bitmiş.
- İyiyiz biz komutanım.
- Başka şansınız yok zaten.
- Komutanım kaçırıldığınızı duymuştuk. Geçmiş olsun.
- Sağol asker.
- Komutanım merak ettim de bir şey sorabilir miyim?
- Sor Cem.
- Yemek yapmayı biliyor musunuz?

Ne alâka bakışları eşliğinde cevap verdim.
- Biliyorum.
- Temizlik?

Bıkkınlıkla kafa salladım.
- Komutanım valla evleneceğiniz kişi çok şanslı. Hem güzelsiniz hem becerikli.
- Evet şanslıyım da bundan sanane?

Kolunu belime saran Karan'ı çaktırmadan itmeye çalışsam da gram kıpırdamıyordu. Askeriyedeyiz salak!
- Nasıl yani?
- Evleneceği kişiye şanslı demedin mi oğlum? Ben de evet diyorum, şanslıyım.
- Ha siz...
- Aynen biz koçum. Bu iki oldu, üçüncüde affetmem.

Ardından sürüklenerek içeriye girmiştim. Hız kesmeden odasına kadar getirmişti beyimiz. Kapıyı kapattığı gibi sırtımı kapıya yaslı halde buldum kendimi. Bir de üzerime eğilmiş, sinirli gözlerle bakan Karan vardı tabii.
- Sen niye beni beklemiyorsun?
- Niye bekliyim?
- Yaralısın ya hani.
- Az önce hızlı hızlı yürürken aklında değildi ama.

Bakışları anında değişerek endişeli bir hâl almıştı.
- Acıttım mı? Özür dilerim bir an düşünemedim.

Bir elim yanağını bulurken konuştum.
- Acıtmadın.
- Özür dilerim balkon güzeli.
- Acıtmadın diyorum Karan.
- Olsun.

AYANA ( Bir Asker Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin