12. Bölüm

15.2K 634 123
                                    

Ömer'in vurulması üzerine bir hafta geçmişti. Peş peşe gittiğimiz görevler sayesinde üç haftalık izin verilmişti tüm time. İlk haftasını geride bırakmıştık. Bu süreçte Egemenler de görevden dönmüşlerdi. Çok şükür ki yaralı veya şehit yoktu. Bugün ise hepimiz İzmir'e kız istemeye gidiyorduk. Timimizin çaylağı evlilik yolunda ilk adımı atıyordu. Bizden de yanında olmamızı istemişti. Zaten o istemese de her daim yanında olurduk aslanımın.
- Mihrimah hadii. Sevgilin bey ağaç oldu kapıda.

Seslenen Egemen'e cevap vermeyip çantamı da alarak aşağıya inmiştim.
- Geldim geldim. Hadi çıkalım.
- Sonunda be.

Birlikte çıktığımızda ileride arabası ile bekleyen Karan'ı gördüm. Yanına vardığımızda eli belimi bularak dudakları da saçlarım arasında yerini almıştı. Öpüp geri çekildiğinde konuştu.
- Hiç gelmeseydiniz balkon güzeli.
- İstersen dönebilirim yüzbaşı.
- Resmiyete döndüğümüze göre susuyorum. Arabaya teşrif etmez miydiniz hanımefendi?
- Kararsızım doğrusu bayım.
- O hâlde ben size yardımcı olayım.

Yönlendirerek arabaya binmemi sağlamıştı. Egemen zaten arka koltuğa yerleşmişti bile. Sonunda Karan da binip arabayı çalıştırdığında havaalanına doğru yola çıkmıştık. Bizimkilerle de orada buluşacaktık.

Geldiğimizde oturmuş bekleyen tayfayı gördük.
- Ömer?
- Komutanım?
- Oğlum senin ne işin var lan?!
- Kardeşime kız istemeye gidiyorum komutanım.
- Bak sen. Lan sen salak mısın yeni yeni toparlıyorsun! Ne kız istemesi?
- Komutanım şimdi teknik olarak yaralı hâlde göreve katılan siz söyleyince çok da etkisi olmuyor gibi.
- Sana bir çarparım görürsün etkiyi! Gevşek.
- Hiç sinirlenme çocuk haklı.
- İşine geldi tabii yüzbaşı.
- Heh yine geldi siktiğimin resmiyeti.

İçimden gülmek gelse de kendimi tutarak gülmedim. Kontrollerimiz yapıldığında artık uçaktaydık. İçimde yine garip bir his vardı. Umarım boşa çıkardı bu his.

Neyse ki kazasız belasız uçak yolculuğumuz bitmiş ve İzmir'deydik.
- Fatih'i arayın. Konum atsın. Ben de bir lavaboya gidip yüzümü yıkacağım. Sıcak bastı.
- Ben de geliyim mi?
- Yok artık! Alt tarafı lavaboya gidip gelicem Karan.

Lavaboya gittiğimde yüzümü yıkayıp kafamı kaldırdığımda arkamda bir kadın görmemle irkildim. Aktarmasız kavuşuyordum Allah'ıma yeminle.
- Merhaba Mihrimah.
- Merhaba?

Gülerek elindeki belleği uzattı. Tepki vermeyince konuştu.
- Bunu al ve döndüğünüzde dedene ver.

Elindekini alırken konuştum.
- Bu ne? Ve sen kimsin?
- Ben sadece bir elçiyim. Ne olduğuna gelecek olursak da merak etme yakında öğreneceksin.
- Dedeme vermeden benim bakmayacağımı nerden biliyorsun?
- Dedene olan saygından yapmazsın bunu. Öyle söyledi.

Dudaklarım kıvrılmıştı. Fakat bu sinirdendi. Yine ne boka batıyordum acaba?
Kadın çoktan lavabodan çıkmıştı. Ben de toparlanıp, belleği de cebime atarak çıktım.
- Hadi gidelim.

Kafamı sallayıp elini uzatan Karan'a elimi verdim. Bizimkilerin yanında el ele olmak garip hissettirse de bundan çekinecek değildim.

Sessiz geçen yolculuğumuz sonucu Fatihlere gelmiştik. Şimdi ise kurulan sofraya oturmuştuk. Acıktığımı yemekleri görene kadar fark etmemiştim.
- Fulya teyze döktürmüşsün valla.
- Siz yiyin yeter ki oğlum. Afiyet olsun.

Ömer ve Mete yemeklere gömülmüşlerdi.
- Ayı gibi saldırmayın lan.
- Ama Pars komutanım nasıl acıkmışız var ya.
- Siz ne zaman doydunuz acaba?
- Mihri komutan kanka yengem bak bundan ye çok güzel.
- Kim kim?
- Mihri komutan kanka yengem.
- O ne la öyle?
- Yav Allah'ın lazı ne diyim? Hem komutanım hem kankam hem de yengem.
- Murat'a Allah'ın lazı diyorsun fakat ben de Karadenizliyim Mete.
- Mihri komutan kanka yengem bakma öyle korkuyorum.

AYANA ( Bir Asker Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin