23. Bölüm

8.6K 446 101
                                    

Bölüme başlamadan önce minicik, birazcık, çok azıcık söyleyeceklerim var. Umarım okumadan geçmezsiniz.

Bu platformda ilk ne zaman yazmaya başladım hatırlamıyorum. Pek çok kez yazma çalışmalarım oldu. Kaç kitap yayınlayıp kaldırdım bilmiyorum. İlk kez kaldırmadan finale kadar gittiğim kitabım "Sen Gülümse Ben Severim" oldu. Evet çok severek yazdığım, karakterleri benimsediğim bir kitaptı. Fakat hâlâ istediğim yerde değildim. Daha sonra bir yandan bu kitabı yazmaya başladım. Okunma sayısı, beğeni sayısı, gelen yorumların fazlalığı vs. sayesinde anladım ki bir şeyler olmaya başlıyor. Hayalimde olanları yazıya geçirebilmekte üzerimdeki acemiliği attığımı fark ettim. Belki size basit bir şey gibi gelebilir fakat ben bir çocuk gibi sevindim bu duruma. Bu platformda başladığım ufak yazı çalışmaları, deneyimler belki de ileride gerçek bir kitap yazmamda bana yardımcı olacak. Sizlere bu konuda teşekkür ederim. Sizin sayenizde adım adım kendi gelişimimi izliyorum. Beğenileriniz ve yorumlarınız iyi ki varlar 💕

Eğer yazarınıza blog hesabında da destek olmak isterseniz hesabım: tugba_blogg_

Düşen çenemin ardından buyrunuz bölüm sizlerle 👇

YAZARDAN

Gözlerinin önünde bayılan sevdiğini hızla kucaklamıştı Karan yüzbaşı. Soru soran Ufuk timini dinleyecek durumda değildi Oğuz timi üyeleri. Karan aynı hızla bulundukları yerden çıkarken diğerleri de peşlerinden geliyorlardı.

Hastaneye geldiklerinde almışlardı Mihrimah'ı ellerinden. Omzuna dokunan elle Egemen'e döndü.
- Ne olduğunu söyleyecek misin artık?
- Zehirlemiş... Zehirlemiş benim güzelimi puşt herif!

Egemen'le sarılırken hayatında ikinci defa ağlıyordu Karan yüzbaşı. Bir babasını kaybettiğinde ağlamıştı. Bir de sevdiğini kaybetmek üzereyken ağlıyordu.

Timin kalanı da Karan'dan farksız değildi. Hepsi çocuk gibi ağlıyordu. Mihrimah gelse, onları yine bir anne edasıyla azarlasa susacaktı hepsi. Ama ne gelen Mihrimah ne de anne azarları vardı.

Kısa sürede aileler de almıştı haberi. İlk duyduklarında iki aile de doluşmuştu hastaneye. Koridor Mihrimah'ı bekleyen yoğun kalabalıkla dolmuştu. Annesi daha birkaç ay önce yine böyle yavrusunu beklemişti. Üstelik bu sefer yavrusunun kanadını da kırmıştı. Ya dedi... Ya ben o kanadı onaramadan yavrum giderse?

Karan'ın ailesi daha eve gelmeden camdan gelişlerini izlemişti Karan ve gelinlerinin. Telaşlı hali, bıcır bıcır konuşması ile nasıl da gözünün içini parlatıyordu Karan'ın. Sinirinin asla hemen geçmediğini bilen ailesi, anbean izlemişlerdi saniyeler içerisinde sinirinin geçip yüzünün gülüşünü. Şimdi ise nasıl da ağlayarak sevdiğini beklediğine şahit oluyorlardı. Emin oldukları bir şey vardı ki eğer bu kız giderse, Karan da biterdi.

Torununa sürpriz yaparak erkenden gelip kız isteme hazırlıklarını bizzat yapacak olan Semih Şentürk ise aldığı haberle bu sefer dayanamamış ve kalp krizi geçirmişti.

Aradan geçen saatler sonunda bir sonuca varılamadığı için fazla kalabalık gönderilmişti. Geriye Gülfem hanım, Ahmet bey, Oğuz timi ve Egemen kalmıştı. Neredeyse geçen bir günün ardından doktor net bir açıklama yapmak üzere yakınların yanına gelmişti.
- Yapılan testler sonucu zehri tespit etmeye çalıştık. Fakat maalesef ki Türkiye'de bulunmayan bir zehirden bahsediyoruz. Dolayısıyla panzehiri de bulunmuyor. Hatta şöyle söylemeliyim ki neredeyse tüm dünyada üretimi yasak olan bir zehir...

Duydukları fazla gelen Ahmet bey yıkılmışlıkla sordu.
- Ne yani? Benim kızım... Ölecek mi?

Gülfem hanım daha fazla dayanamarak hıçkırıklara boğulmuştu. Sıkıntılı bir nefes veren doktor yeniden söze girdi.
- Şu anki durumu için bunu söyleyemem. Fakat panzehir bulunamazsa-
- SUS! ÖYLE BİR ŞEY OLMAYACAK!

AYANA ( Bir Asker Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin