34. Bölüm

6.6K 341 64
                                    

YAZARDAN

Patlamanın ardından hepsi yıkılmıştı resmen. Ömer olduğu yere çökerek ağlamaya başlamıştı. Ozan da ağlamamaya çalışarak Ömer'e destek oluyordu. Fatih bir yandan Selim için mahvolmuşken diğer yandan kurtardıkları kıza dikkat ediyordu. Karan ise ihtimali olan gerçekle yüzleşmekten korkuyordu.

- Ulan Ömer beni bu kadar çok mu seviyorsun lan?

Duydukları sesle hepsi oraya döndü. Selim sağ salim yanlarına geliyordu. Karan anlık sinirle Selim'in yakasına yapışmıştı.
- Nerdesin lan sen?!!!

Neye uğradığını şaşıran Selim, timini ne hâle soktuğunu anladı. Aslında tek amacı rehineye tecavüz etmeye kalkan pisliğin hakkını vermekti. Vermişti de. Patlatarak bilmem kaç parçaya bölünmesini sağlamıştı.

Selim hepsinden yaşattığı korku için özür diledi. Daha sonra ise kenarda korkuyla etrafa bakan kıza takıldı gözleri. O şerefsiz kızın üzerine abandığı sahne gitmiyordu gözünün önünden. Kim bilir kız ne kadar korkmuştu.

Kısa sürede toparlanıp helikopter ile buluşma alanına vardılar. Karargâha varana kadar da Selim, rehine kızın hasar tespitini yaptı. Görünürde ufak yaralar haricinde bir şey yoktu.

MİHRİMAH

Karanların dönüş yolunda olduklarını öğrenince karargaha gelmiştim. Onları bizzat karşılamak istemiştim. Sanırım doğum yapana kadar da bu böyle devam edecekti.

Sonunda helikopter indiğinde tek tek dökülmeye başladı benimkiler. İlk olarak biricik yüzbaşım indi. Gözlerimiz buluştuğu an koşup sarılmak istedim fakat sanırım ortam pek müsait değildi. Diğerleri de indiğinde yanlarında kurtardıkları kız da vardı. Kızın bakışlarının feri gitmişti. Kim bilir nasıl korkmuştu orada.
- Güzelim sen niye buradasın?
- Kalite kontrole geldim yüzbaşım.
- Hmm. Yaptın mı kontrolünü?
- Yaptım yaptım. Hepinizin maşallahı var.
- Komutanım, siz Işıl'ın yanına götürseniz bir?
- Götürürüm ben, siz gidin dinlenin hadi.

Kızın yanına adımlamış ve revire yönlendirmiştim. Revire geldiğimizde Işıl hanım boş boş oturmaktaydı.
- Oh valla hayat sana güzel!
- Mihri?
- Işıl?
- Kız sen buranın yolunu bilir miydin ya?
- İş getirdim sana. İsmin neydi bu arada?

Kız ona sorduğumu fark ederek konuştu.
- Eda..
- Memnum oldum Eda. Ben yüzbaşı Mihrimah. Bu da askeri doktorumuz Işıl.

Hafif bir gülümseme sunmuştu bize.
- Şey.. Bir şey sorabilir miyim?
- Tabii.
- Babamla ne zaman görüşebilirim?
- Muhtemelen haber verilmiştir ve yoldadır. Merak etme kısa sürede kavuşursunuz.
- Teşekkür ederim..

Işıl muayenesini yapmış ve görünürdeki küçük sıyrıklar dışında bir sorun olmadığını söylemişti.
- Bir şey daha sorabilir miyim?..
- Sor tabii ki.
- Beni kurtaran asker.. Onu görmem mümkün mü?
- Muayenen bittiğine göre gel götüreyim yanına.
- Ay dur ben de geleyim sizinle. Rüzgar'ı görmüş olurum.
- Evde görmüyor musun zaten?
- Sen de evde görüyorsun Mihri. Ama nedense karargahtan da gönderemiyoruz seni..
- Benimkisinin Karan'la alakası yok bir kere! Karargâh havası almayınca rahat edemiyorum.
- Hı hıı aynen şekerim. Neyse gel hadi Eda'cım.

Eda'nın koluna girmiş önden gidiyordu çingene. Karan'la gerçekten ilgisi yoktu. Neden inanmıyordu ki?! Bu söylediğine sen inandın mı? Yani tamam birazcık yüzbaşımı da özlüyor olabilirim ama valla asıl sebep bu değil! Bak hepimiz inandık şu an. İnanmazsanız inanmayın be!

Işıl, Eda'yın Selim'in yanına götürürken ben de yüzbaşımın odasına gitmiştim. Kapıyı çaldığımda sert tuttuğu sesiyle gir komutu vermişti. Kapıyı açtığımda önce kafası öylesine gelene bakmak için kalkmıştı. Ardından benim olduğumu idrak edince gülümseyerek yerinden kalkmıştı. Açtığı kollarına varıp sımsıkı sarılmıştım yüzbaşıma.
- Özledim..
- Hem de nasıl..

AYANA ( Bir Asker Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin