13. Bölüm

14K 631 90
                                    

Mardin'e döndüğümüzde tatilimizden geriye bir hafta kalmıştı. Bu bir haftada bir gün Karan'la gezmiştik. Diğer günlerin tamamında ise evde kalıp dinlenmeyi tercih etmiştik. Üst üste yaralanmış ve göreve gitmiştim. Dinlenmeye ihtiyacım vardı doğrusu. Dinlendiğim günler bir ilaç gibi gelmişti. Bugün ise tekrardan askeriye yolcusuyduk. Kahvaltıdaki sessizliği annem bozdu.
- Mihrimah ben eve döneyim diyorum. Sen gayet iyisin, toparladın. Evi çok boşladım.

Evi boşlamaktan kastı babam ve anılarıydı. Evden biraz uzak kalması yetiyordu kendisini üzmeye. Bunu bildiğimden gidecek olmasına üzülsem de sesimi çıkarmayarak kafa salladım.
- E kalsaydın elticim. Ne güzel birlikte geçiriyorduk günleri.
- Yok yok gideyim artık. Evim beni bekler.

Sanki evinde bekleyen insan var demek istesem de o üzülmesin diye sustum. Fakat daha fazla bu ortamda durmak da gelmemişti içimden.
- Ben doydum karargâha geçiyorum.
- Ben de geleyim seninle Mihri.

Egemen'e kafa sallayıp mutfaktan çıktım. İkimiz evden ayrıldığımızda bugün yürümek istemiştim. Pek sevgili kuzenim de beni kırmamıştı. Havalar zaten artık güzelleşiyordu.
- Kızma yengeme.
- Kızmıyorum da kırılıyorum Egemen. Her ne kadar kabul etmek istemesek de babam öldü ve geride kalan bir ben varım. Beni böyle yok sayması ağrıma gidiyor.
- Yok saymak değil de...

Lafını tamamlayamayan Egemen'e güldüm.
- Bak işte yerine farklı bir şey koyamıyorsun. Hatta bir ekleme daha yapayım sana: Babamla aynı görevdeyken babamın şehit düşmesi. Benim onu kurtarabileceğimi düşünüyor.
- Mihri saçmalama! Yengem böyle düşünmüyor tabii ki de.

Gözümden akan yaşı silerken konuştum.
- Bana o gün hastanede ne dedi biliyor musun? Eğer ben şoka girmeseydim ve müdahale etseydim kurtulabilirmiş babam. Hah! Sen ne biliyorsun ki diyemedim. Ben elimden geleni yaptım, sonra da babamın kollarım arasında ölümünü izlemek zorunda kaldım diyemedim. Diyemedim Egemen... Acısı büyük, saldıracak yer arıyor, varsın saldırdığı ben olayım dedim. Ne diyebilirdim ki başka?
- Ah be Mihri'm...

Sarılan Egemen'in göğsüne yaslanarak biraz ağlamıştım. Ağlamayı sevmezdim halbuki. Fakat insan ağlamadan da devam edemiyor hayata.

~~~~~~~~

- Komutanım pek tadınız yok gibi bugün. Gözleriniz de kızarık. Uyuyamadınız mı yine?
- Hayırdır Ömer doktor mu oldun başımıza?
- Ne alakası var oğlum? Merak ettim komutanımı.
- Sanki bi senin komutanın.
- Sen de sor o zaman.
- Sorarım tabii. Senden mi izin alıcam? Ben komutanımızı senin gibi sürekli rahatsız etmek istemiyorum sadece.
- Ben mi rahatsız ediyorum?!
- KESİN SESİNİZİ!

Ömer ve Ozan bağırışımla susmuşlardı.
- İkiniz de 30 tur koşmadan gelmeyin!
& Ama komuta- emredersiniz komutanım.

Bakışımla itiraz cümlelerini yarıda kesmişlerdi. Ardından da usulca çıkmışlardı. Olduğum yer dar gelirken ben de çıktım. Karan'ın işleri vardı. Rahatsız etmek istememiştim fakat dayanamamıştım. Kapısına geldiğimde çalarak bekledim. Gir sesini duyduğumda da beklemeden girdim. Girdiğimde o da kafasını kaldırmıştı. Beni görmesiyle gülümseyerek ayağa kalktı. Bunu bekliyormuşcasına yanına gidip sarıldım. Önce duraksasa da sonra o da sarılmıştı.
- İyi misin balkon güzelim?
- İyi olmaya geldim.
- Hmm. Kim üzdü bakalım seni?
- Gıcık bir yüzbaşı. Timiyle hiç ilgilenmiyor biliyor musun?
- Timiyle mi yoksa balkon güzeliyle mi?
- Balkon güzelinin umrunda değilsin tamam mı?
- O niye?

Şaşırmış suratına gülmek istesem de gülmedim.
- Çünkü bakıyorum da balkon güzeli de senin umrunda değil de ondan.
- Her daim seni düşünen, her daim senin için atam kalbim bana dahil değilse eğer haklısın diyebilirim.
- Hıhı. Hep laf hep laf.
- Ama ben seni yerim.
- Yemek miyim ben Karan?!

AYANA ( Bir Asker Hikayesi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin