BÖLÜM YİRMİ ALTI | Döngü

3.7K 365 40
                                    

Elimde tuttuğum fotoğraf düşmek üzereydi.

Cem gözlerini ayırmadan bana bakıyor, yüzünün aldığı ifadeyi okuyamıyordum. Benim ise oldukça açık ve temizdi: Şaşkınlık.

Gözlerim tekrar fotoğrafa kaydığında midem düğümlendi. Bir kez daha.

''İnanamıyorum.''

Kendi sesimi duyana kadar sesli düşündüğümden habersizdim. Beynim bir anda patlayacak gibi zar zor bastırmaya çalıştığım seslerle dolmaya başladı. Gömmeye çalıştığım anılarıma inmek zorundaydım. Cem tamamen sessizce bu yeni keşfi sindirmeye çalışıyordu. Midemin bulanacağı kadar gerildiğimi hissettim. Cem'in annesine aynayı veren ve intihara sürükleyen kişi benim ailemden birisiydi. Tüm bu zaman boyunca defalarca hayatımı alt üst etmekle, başıma bela açmasıyla suçladığım adamın hayatının mahvolma sebebi bizdik. Elim mideme doğru gitti ve stresimi büyümeden kontrol altına almaya çalışmam gerektiğini hissettim. Ne diyecektim? Ona bakıp ne diyebilirdim ki?

''Adı Feride mi?''

Sesindeki keskin tonlamanın altında ezildim. ''Evet.'' dedim şaşkınca. ''Nereden biliyorsun?''

''İlk mektubunda yazıyor.''

Yutkundum ve topladığım cesaret kırıntılarıyla yüzüne baktım.

''Bu... İmkânsız.''

Diyebildiğim tek şey bu oldu. İmkânsız. İmkânsızlık. Başka nasıl tanımlayabilirdim ki?

''Çoktan imkânsız diye bir şey olmadığını kabullenmen gerekirdi.'' derken alaycı ama hala şaşkın bir gülümseme vardı yüzünde.

''Ne diyeceğimi bilemiyorum.''

Ses tonumun mahcubiyetini saklamak çok zordu. Elimdeki fotoğrafı aldı ve bir de kendisi baktı.

Boğazıma kadar gelen suçlulukla karışık utanç duygusunu aşamadım. Gözlerimi Cem'den ayıramıyordum. Hafızamın çok ama çok gerilerinden toplamaya çalıştığım anıları ayıklamaya çalıştım. Anneannem vefat etmişti. Sanırım altı yaşındaydım ya da beş miydi? Annem zaten çok hasta olduğunu söylemişti ama içten içe onun ölmek için genç olduğunu düşündüğünü biliyordum. Neden ölmüştü? Hastalığı neydi? Heybeliada'da hastaneye yattığına dair bir anı bulmaya çalıştım ama hiçbir şey yoktu. Anneannen hasta, şimdi hastanede ama iyileşince çıkacak.

''Cem, ben gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum.''

Titrek sesimle gözlerini fotoğraftan ayırdı. Yüzüne baktığımda aklımdan geçen tek bir düşünce vardı: Benden nefret edecek.

Benden nefret edecek, hayatımızın bir noktasında karşılaştığımız için lanet okuyacaktı. Annesinin başına gelenlerin sebebi benim anneannemdi. Ona Kara Ayna'yı vermişti. Sonuçlarını düşünmeden, belki de kendini kurtarmak için genç bir kadının hayatını alt üst etmeyi göze almıştı. Bu hikâyenin tanıdıklığıyla irkildim.

''Diyecek ne var ki?'' dedi.

Tam ağzımı açıyordum ki konuşmama izin vermedi. ''Senin hiçbir şeyden haberin yoktu. Olsa bile tıpkı benim gibi küçük bir çocuktun. Ne yapabilirdin ki?''

Mideme resmen bir yumruk yemişim gibi yüzümü buruşturdum.

''Çok kötü hissediyorum.'' dedim bir anda. ''Tahmin bile edemezsin, çok kötü hissediyorum.''

''Şhh.'' Elini önce koluma yerleştirdi ve sıvazladı. ''Senin kötü hissedeceğin bir şey yok.''

Gösterdiği olgunluk karşısından daha da ezildim. Histerik bir şekilde bağırıp çağırmayı tercih etmemişti. Onun için zordu ama ağlamayı tercih etmemişti. Her şeyden önemlisi, olgunluğunun en büyük göstergesi olarak kimseyi suçlamayı tercih etmemişti. Beni suçlayabilirdi, yıllar önce vefat eden anneannemi veya ailemizi suçlayabilirdi. O ise annesine öfkesi hariç her şeyi aşmıştı. Benim aksime, oldukça ağırkanlılıkla yapmıştı.

Sessizliğim karşısında bir anda beni kendisine çekti. Başımı göğsüne yaslarken kollarımı beline doladım ve iyice sıktım. Sadece bir anlığına, bana bunca şey katan ve diğer herkesin aksine anlayıp yanımda olan birisini daha kaybetmenin korkusuyla sarsıldım. Ya Cem de çıkıp gitseydi? O zaman geriye hiçbir şey kalmazdı. Elini tanıdık bir hareketle saçlarımda gezdirdi.

Beynim bu yeni bilgiyi bir türlü kabullenemiyordu. Ailem hakkında böyle bir bilgiyi nasıl bilmezdim? Annem, anneannemle ilgili nasıl her şey çok normal gibi davranabilmişti? Onu kaybettikten sonra bile ağzından tek kelime çıkmamıştı. İçimi kemiren en büyük soru ise anneannemin bu aynada neler gördüğüydü. Cem'e iyice sokulurken gözlerim Kara Ayna ile buluştu. Sürekli dokunduğum altın varaklı köşelerine bir zamanlar benim kanımdan bir başkası dokunmuştu. Bir zamanlar, aynanın içinde bir şeyler görmüştü. Belki de bir zamanlar bu ayna ile hiç farkında olmadan aynı evde, aynı odada bulunmuştum. Bunların çok uzak bir düşünce gibi gelmesiyle kafamı iki yana salladım.

Cem başını usulca başıma doğru yasladı.

''Nasıl bu kadar sakin kalabilirsin?'' diye sordum.

Güldü. ''Dedem öğretti.'' dedi. ''Eğer heyecana veya paniğe kapılırsan sağlıklı düşünemezsin. Sağlıklı düşünemezsen de kendine zarar verecek kararlar alırsın.''

Başımı biraz geriye itip yüzüne baktım.

''Deden bana da öğretir mi?''

Gülüşü büyüdü. ''Ben sana öğretirim.''

''Daha iyi olur.''

Tekrar kafamı göğsüne gömdüm.

Beynimde dönüp durmaya başlayan yeni sorularla kaşlarımı çattım. ''Sence bunu ailemle paylaşmalı mıyım?''

Sesim boğuk çıkıyordu ama yine de dediklerimi anladı.

''Hangisinin senin için daha iyi olacağını düşünüyorsun?''

''Annem benden daha panik birisi.'' dedim. ''Babam da en az onun kadar.''

''O zaman bence biraz daha bu sırrı koruyalım.''

Bir başka soruyu sormak için yüz ifadesini görmeliydim. Bu nedenle biraz geri çekildim ama kollarımı çözmedim.

''Deden?'' diye sordum. ''Deden bilecek mi?''

''Biz istemezsek bilmez.''

Daha kendimin kabullenemediği bir gerçeği herkese yayacak değildim. Annem bunca yıl sessiz kaldıysa onun da sırları var demekti. Belki de hiçbir sırrı yoktu çünkü anneannem ona bile söylememiş olabilirdi. Bu çelişki arasında gidip geldim ve hangisinin daha yakın geldiğine karar veremedim.

''Eve dönmek ister misin?'' diye sordu yumuşak bir sesle.

Cevabımın hiç tereddütsüz bir 'evet' olmasını bekliyordu ama başımı iki yana salladım.

Üstüme yüklenen yeni sorular, yeni şüphelerle o evde ne yapardım bilmiyordum.

''Aya Yorgi'ye çıkamadık.'' dedim en yakın bahaneye sığınarak.

''Çıkmakta kararlısın yani.''

''Tabii ki. Çok merak ediyorum.''

''Annemin Kara Ayna'da beni o tepede görmesiyle hiçbir ilgisi yok yani?''

''Bu da mı rengimden okunuyor?''

''Hayır, yüzünden.'' dedi.

''Neyse ne.'' dedim hala kurtulamadığım o karmaşık duygularla. ''Yarın sabah altıda. Bu sefer kesin ayaktayım.''

Kendisini tebessüm etmeye zorlarken gözlerim boşluğa dalıp gitti. Zihnimde bas bas bağıran tek bir cümle vardı.

Kara Ayna bize geri dönmüştü.

***
Selam! Biraz geçe kaldık bugün ama ertesi güne bırakmak istemedim. Bölümü nasıl buldunuz?
Haftaya yeni bölümde görüşmek üzere! 😍🤍

ARMAĞAN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin