BÖLÜM İKİ | Soğuk Yalnızlık

8.7K 533 220
                                    

Medya: Yasemin + bir şarkı bıraktım. (:


''Ben geldim!''

Kapıyı ardımdan kapatırken sesim göreceklerimin heyecanı ve hevesiyle kıpır kıpırdı.

''Hayatım ben bu iş görüşmesi işini beceremiyorum. En iyisi baba parasıyla yaşamaya devam edeyim. Ne dersin?''

Tabloyu salonun girişine gelmeden duvara yaslayacak şekilde yere bıraktım. Kucağımdaki ayna ve şarabı bırakmak için ise salona girip ışıkları açtım. Ben kendi cümlelerime ufak gülüşler serpiştirirken evin içine işleyen soğuğu hissetmem zaman aldı. 

''Ali? Duyuyor musun?''

İkisini de masanın üzerine bırakırken gözlerim etrafta gezindi. Her şey görmeyi beklediğim gibi normal ve gizliydi. Salon kapısından çıkıp ışıkları yanan mutfağa döndüm. Aynı anda erkek arkadaşım da yakalanmışçasına bir hızla mutfağın kapısından fırladı. Parmak uçlarıma çıkıp yanağına bir öpücük kondururken gülümsemeye devam ettim.

''Neler çeviriyorsun bakayım?'' derken küçük bir çocuk gibi ellerimi arkamda birleştirdim ve yüzüne dikkatle baktım. 

''Hiç.''

Sesi büyük sürprizi gizleyen bir kişinin sesi değildi. Soğuk ve fazlasıyla gergindi. Gülüşüm yüzümden silinirken omzunun üstünden mutfağa baktım. Görmeyi beklediğim yemek masasını ve doğum günü pastasını göremedim. Mutfakta atıştırmalık bir şeyler hazırlanmış ve öylece bırakılmıştı. 

''Biraz konuşalım mı?'' derken ellerini birleştirip huzursuzca parmaklarını çıtlatmaya başladı.

''Ne? Ne oldu?''

Ani duygu değişimi vücudumun üzerinde güçlü bir elektriklenme hissi bırakarak geçip gitti. 

''Gel şöyle.''

Eliyle koridorun ortasındaki salonu gösterdi ve benden önce harekete geçti. Peşinden giderken unutma ihtimalini kabul etmeyen tarafım hala etrafı süzüyor, bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Işıkları açılmış ve hala birkaç kolinin ortada durduğu salona girdiğimizde aramızdaki soğukluk, salondaki soğukluktan daha yoğundu.

''Yasemin.'' dedi. ''Ben... Yapamıyorum.''

''Anlamadım?''

Elini ensesine götürüp huzursuzca kaşımaya başladı. ''Yapamıyorum işte. Bu şehirde yapamıyorum.''

Kaşlarımı çattım. ''Daha bir hafta oldu, çok normal değil mi?''

Önceden hazır ettiği cevabı hızlı ve geri dönülemez olduğunu anlatmak istercesine keskin geldi. ''Değil.''

Bana kadar ulaşan gerginliğini alabilmek için ona doğru yumuşak bir adım attım. ''Hayatım, alışabiliriz. Evet İzmir'den farklı kabul ediyorum ama İstanbul çok güzel bir şehir. Daha dışarı çıkıp her yeri görebileceğin kadar gezmedin bile. Evimizin nerede olduğuna baksana, Beyoğlu'ndayız! Harika bir bina, harika bir sokak!''

''Öyle bir şey değil!''

Bağırışı aniydi. Öyle ki olduğum yerden birkaç adım geri gitmek ve onun yüzüne doğru görüp görmediğimi anlamak için daha dikkatli bakmak zorunda kaldım.

''Neden bağırıyorsun ki? Sakin ol. Bir şey mi oldu bugün?''

Huzursuzluğu ve gerginliği her saniye katlanarak artıyor ve yaptığı her mimiği ile bunu bana geçirmeyi başarıyordu.

''Ben ayrılmak istiyorum ya.''

Ağzından çıkmak için uygun zamanı bekleyen o cümle, daha fazla sabredememişti. Bu konuşmanın uzamasına dayanamamış ve en manasız noktada öylece çıkıp gitmişti. Olduğum yerde kalakaldım. Bir anlık şok ile dudaklarım arasından bir gülüş çıkıp gitti.

ARMAĞAN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now