BÖLÜM BEŞ | Tekrarlanan Ziyaretler

6.1K 450 68
                                    

*Medya: Antikacı çocuk. (: 

İyi okumalar.  

Gözlerimi aralamaya çalıştığımda salon bıraktığım karanlıktan kurtulmuştu. Boynumdan sırtıma kadar inen bir ağrıyla yüzümü buruşturarak yerde doğruldum. Aydınlığın verdiği manasız cesaret ile kapıyı usulca araladım. Önce tek gözümle koridoru izleyip sonra yavaşça dışarı çıktım. Odama giden adımlarım isteksiz ve korkaktı. Gördüklerimin bir kopyası hala zihnimde dönüp duruyordu. Sesler ise kulaklarıma kazınmıştı. Kapıyı sıkı sıkı tutarken midem hissettiğim o berbat gerginlikle burnumdan hızlı hızlı nefesler alıp vermeye başladım. Normalin üstünde bir yavaşlıkla kapıyı araladım, başımı o küçücük aralıktan uzatmaya ve içeriyi görmeye çalıştım. Dün gece öylece açık bıraktığım ışık, gün ışığıyla karışıp belirsizleşmişti. O ise, hala yatağımın üzerinde, hiç ait olmadığı yerde duruyordu.

Kapıyı hızlıca geri kapattım ve tuttuğum nefesimi bıraktım.

''Bir aynadan korkamazsın, kendine gel. Kendine gel.'' diye söylenmeye başladığımda bunların tamamen boş olduğunun farkındaydım. Elbette bir aynada korkabilirdim. Eğer o aynada olmaması gereken siluetler ve insan yüzü görmüşsem, o aynadan yükselen çığlıklar duymuşsam elbette korkabilirdim. Hatırladığım karelerle bir kez daha ürpererek titredim. Odanın kapısını yeniden açmam neredeyse iki dakikamı aldı. İçeriye girerken iki elimi de yumruk yaptım. Aynaya karşı attığım her adımda biraz daha iki büklüm oluyordum. Örtüsünü usulca tutup önce yüzünü kapattım. Hiçbir şey göremeyeceğimden emin olduğumda biraz daha güvenli hissediyordum. Yatağımın köşesine otururken aklımda binlerce senaryo ve çılgınca düşünceler cirit atıyordu.

Nasıl olmuştu da o yatağın altından kendi kendine çıkabilmişti? Kendi kendine? Cümle içinde bile öyle gerçek dışı, öyle anlamsız duruyordu ki. Onu oraya koyduğuma, yatağı kapattığıma böylesine eminken kendi zihnime karşı şüphe duymaya başlamak korkutucuydu. İnsan kendine bile güvenemezse nasıl yaşayabilirdi? Kendi aklıma bile inanamazsam kime inanacaktım?

Elimi sürmeye korkarak, ama yine de bunu yaparak, aynaya uzandım. Yavaşça elime alırken ellerim deli gibi titriyordu.

''Sen... Gerçekten nesin?''

Yutkunurken kafamı iki yana salladım. ''Bunun cevabı bende değil.''

Kimde olduğunu öyle iyi biliyordum ki bu, acımasız bir öfkenin yavaş yavaş yeşermesine neden oluyordu.

''Hediyenize çok iyi bakmalısınız, o artık size ait.'' demişti büyük bir rahatlıkla.

''O yalnızca kendisi isterse sizden vazgeçer.'' derken yüzündeki ifade, sesinin tonu... Ne demek istediğini anlamayacak kadar aptal mıydım yoksa zaten anlamamı istemeyerek mi böyle şifreli konuşuyordu?

Aynayı yatak örtümü kaldırıp yavaşça altına koydum ve üzerini örttüm. Cesaretimi ve yüzsüzlüğümü kaybetmenin korkusuyla hemen dolapta kendi kıyafetlerimi koyduğum bölüme koştum.

#

Antikacının çanı bir kez daha çaldı.

Huysuzca cam tezgâha doğru ilerlerken boğazımı temizledim. Onunla yüzleşmeye, bu sefer daha cesur olmaya ve ağzından cımbızla da olsa aradığım cevapları almaya hazırdım.

''Merhaba.''

Tezgâhın arkasından, kapalı alanda olmamıza rağmen kafasına taktığı bere ile tamamen elindeki telefona odaklanmış bir çocuk başını kaldırdı.

''Buyurun, hoş geldiniz.''

Kendimi yeni bir kişiye hazırlamamış olduğumu o an fark ettim.

''Pardon, buradaki beyefendi yok mu?''

ARMAĞAN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now