BÖLÜM ON DOKUZ | Ölüm Soğukluğu

Start from the beginning
                                    

Cesurca girdiği cümlede ani bir kararsızlıkla ile durdu. Ne diyeceğini, nereden başlayacağını bilemiyor gibi düşünceli ve biraz da huzursuz bir hali vardı. Bir şeyleri paylaşmanın onun için ne kadar zor olduğunu ilk günden itibaren anlamıştım. Bu kadarcık bir şeyler bile paylaşması onun için bir gelişme sayılacağını düşünerek üstüne gitmedim ve sabırla bekledim. İstediği kelimeleri seçmesini, istediği yerden anlatmaya başlamasını bekledim.

''Annem gitmeden önce birçok mektup yazmış. Demek istediğim, yıllarca yazmış. Ne kadar çok olabileceğini sen düşün. Ama sadece altı veya yedi tanesi duruyor.''

''Neden?''

''Mektupların birinde birisinin yazdıklarını alıp yaktığını söylüyor.''

Arkamdan dolaşıp kapının ardına istiflenmiş kutuları kucakladığı gibi odanın ortasına, ışığın tam altına getirdi.

''Kim yakmış olabilir ve neden?''

''Muhtemelen dedem.'' dedi hiç düşünmeden.

Aynı anda dizlerimizin üzerine kutuların önüne çöktük. Yüz ifadesinden bir şeyler yakalamaya çalışırken ona çok daha dikkatli baktım.

''Cem.'' dedim.

Adıyla beraber kafasını kaldırıp bana baktı.

''Aynayı sana kim hediye etti?''

Benimle en başından paylaşması gereken ama binbir türlü numarayla geçiştirdiği, yok saydığı bu soruyu bir kez daha onun önüne çıkardım. Onun da dediği gibi asıl öğrenmek istediğim tek soru buydu. Bana verirken bir başkasının yaşayacaklarını düşünmemesine neden olacak kadar acımasız ve bencilce davranmasının ardındaki kişi kimdi?

''Annem.''

Tıpkı Nalan gibi annesi de ondan çok uzakta kalmıştı. Anne kelimesinin arkasından en ufak bir duygu kırıntısı hissedemedim. Ne bir özlem ne bir nefret. Onun için hiçbir şey ifade etmeyecek kadar ruhsuz bir kelimeydi.

''Hep deden olduğunu düşünmüştüm.'' diye itiraf ettim.

Alaycı bir gülüş takındı. ''Hayır, annemdi.''

Ve o an, Cem'in bencilliğinin ne kadar olası olabileceğini anlayarak yutkundum. O bir yabancıya vermişti ama annesi kendi çocuğuna bir felaketi armağan edip gitmişti. Bir çocuğum yoktu. Kardeşim bile yoktu. Empati yapmamın zorluğuna rağmen denedim. Şu an yaşadıklarımı yaşasaydım ve kurtulmak için son çarem olsaydı çocuğuma verirdim? Kafamı refleksle sallayarak bu sorudan kurtulmak istedim. Hiçbir şeye sahip olmasam dahi kalbimden geçen cevap netti: Hayır.

''Kaç yaşındaydın?''

''Yedi.''

Gözlerim irileşirken ''Ne? Sen ciddi misin?'' diye sordum.

''Evet.'' dedi buruk bir gülümsemeyle. ''Sana ayna çok uzun zamandır bendeydi demiştim.''

Kutuların ağzını açarken etrafında uçuşan tozları eliyle kovaladı.

''Ama...''

''Ama?''

''Ama sen... Ne yaptın aynayla?''

Zihnimde yeniden oynamaya başlayan bir film sahnesi gibi ilk gecem canlandı. Aynada gördüğüm ilk siluet sonrasında neredeyse aklımı kaçırmam, ardından hissettiğim korku ve yalnızlık. Bunları yedi yaşındaki bir çocuğun yaşadığını hayal ederken hayal gücümün sınırlarını zorladım. Ayna ile ne yapacağını nerden bilebilmişti? Bir şeyler görmeye başladığında ne hissetmişti?

ARMAĞAN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now