5.9

2.4K 278 145
                                    

Baji

Chifuyu, parmak eklemlerini sikene dek kum torbasını yumruklamış ama yine de sinirini atamamıştı. Durdurmaya çalıştığımda da ona ilişmememi rica etmiş, yeniden sessizliğe gömülmüştü. Kulaklığını takmış, salona astığı kum torbasını yumruklamayı sürdürmüştü sonrasında da.

Kazutora piçinin dedikleri, herkesin dilindeydi. Sosyal medya hesaplarımı kapatıp telefonumu uçuş moduna almıştım eve girer girmez. Telefon numaramı değiştirecektim yarın. Hiçbir orospu çocuğuyla uğraşamazdım.

Evden sıvışırken peşimize takılan olmamıştı neyse ki. Bebeğimi taşırken kavgaya giremezdim sonuçta.

Ellerimdeki yaraları temizlemiş, Chifuyu'nun kendini sakatlamamasını diliyordum umutsuzca. Piç kurusunun yediği bok, meleğimi kahretmişti. Tanrım, onları çok daha erken bulabilseydim Chifuyu incinmezdi. Geç kalmanın acısı, yakıcıydı.

Yanıma uzanırken, duş jeli kokuyordu. Yıkanmış, ellerini sarmış ve giyinmişti. Kan çanağına dönmüştü gözleri ve yüzü çok solgundu.

"Yarın toplanıp gidiyoruz," dedi acı dolu bir sesle. "Tokyo'dan uzaklaşmak zorundayız. Annemin eski arabasını kullanabilirsin. Otoparkta duruyor yıllardır."

Berelenmiş dudaklarını nazikçe öptüm. "Gidelim, Fuyu."

Beni kendine çekip sımsıkı sarıldı. Bacağını üstüme atmış, boynuma sokulmuştu. "Bu şehirde daha fazla kalamam. Bugünün üstüne yapamam. Herkesin bana yeniden sürtük demesini kaldıramam, Kei."

Sırtını okşayıp yine ve yeniden kendimden utandım. "Sürtük falan değilsin, sevgilim. Sana sataşanı yaşatmam."

Kazutora piçini yumruklamak, ellerimi mahvetse de umrumda bile değildi. Draken beni tutmasaydı piç kurusunu gebertene dek durmazdım. Bebeğimi incitmiş, aramızdaki güçlü bağı küçümsemiş, özelimizi ifşalamıştı. Kahrolası, ölmeye layıktı.

Gece boyunca sımsıkı sarılmış, kesik kesik uyuyabilmiştim. Chifuyu kendine zarar verir, diye korkuyordum. Aylar önceki facianın acısı, hâlâ tazeydi yüreğimde.

Kahvaltı yaparken, çekingen bir bakış attım. "Anneni her hafta görmeye gidiyorsun. Yakın bir şehre taşınalım istersen."

Kahvesinden büyük bir yudum aldı. "Annem hakkında pek konuşmam, biliyorsun ama onu görmeyi bırakmalıyım belki de. Beni görmek, onu kötü etkiliyor aslında. Haftada bir saatten fazla onu görememem, doktorlarının aldığı bir karardı."

Annesinin yıllardır hastanede kaldığını bilsem de tam olarak nasıl bir rahatsızlığı olduğunu hiç söylememişti Chifuyu. Sorumlu, Bay Matsuno piçiydi.

Dirseklerini masaya dayayıp başını eğdi. "Annem, anterograd amnezi hastası. Her hafta, ona kendimi yeniden tanıtmam ve oğlu olduğunu açıklamam gerekiyor."

Hassiktir.

Konuşacaktım ki bakışlarıyla susturdu. "Geçmişi hatırlıyor ve büyüdüğüm için beni tanıyamaz hâle geldi zamanla. Hapishane yerine tedavi merkezinde kalmasının sebebi de bu." Gözlerini kırpıştırdı. "Birkaç ay falan yatmıştı o delikte ve hastalığı kötüleşince Wakasa devreye girdi falan."

Ellerini tuttum. "Meleğim," diye başlamıştım ki aynı bakışlarla susmaya itti beni yeniden.

Parmaklarını benimkilere geçirdi. "Boktan bir hayatım var, farkındayım. Travma ve acılarla dolu falan." Omuz silkip hafifçe gülümsedi. "Hepsini de ardımda bırakıp seninle mutlu bir hayat yaşamak istiyorum."

Uzanıp alnını öptüm. "Seni asla bırakmayacağım."

Elimi bırakıp kahvesinden kalanları bitirdi. "Sana inanıyorum, Kei." Kalkıp rahat bir tavırla kucağıma oturdu ve boynuma yasladı yanağını. "Dün, o piçi öldürmemi engelledin."

Kazutora'nın suratını tanınmayacak hâle getirmiş, kemiklerini kırmıştım. Draken araya girmeseydi, puştu gebertirdim kesinlikle.

Beline sarılıp saçını öptüm. "Daha erken yetişebilseydim canını yakamazdı. Seni koruyamadığım için çok özür dilerim."

Boynumu öptü. "Beni korudun ki. Beni kollarının arasına almasaydın cesedim çıkardı o evden."

Viski şişesiyle kendisini kestiği ana dair her bir detay, çakılı kalmıştı zihnime. Bileklerimizdeki izler bile, aramızdaki bağı güçlendiriyordu.

"Ölmene izin vermem, asla." Daha sıkı sarıldım. "Benden önce ölmen, yasak."

Biraz daha sarıldıktan sonra, eşyalarımızı toplamaya başlamıştık. Chifuyu, bir an önce yola çıkmak ve Tokyo'ya bir daha asla adım atmamak istiyordu. Eh, ben de ondan farksız sayılmazdım. Tüm felâketleri geride bırakıp sevgilimli mutluluğa boğmalıydım artık.

Arabaya binince, güzel bir şarkı açmış ve başını dizlerime yaslamıştı. "Seni çok seviyorum, Kei."

Saçını okşayıp, uzun zamandır kullanılmadığı halde iyi durumda olan, arabayı otoparktan çıkardım. "Ben de seni çok seviyorum, meleğim. Nereye gitmek istersin?"

Bir anlığına duraksadı. "Osaka olur mu?"

Güzergahı telefonumdaki uygulama sayesinde ayarlayıp yumuşacık yanağını okşadım. "Oldu bile."

Osaka'ya dair hiçbir sikim bilmesem de bebeğimi kıracak değildim. Onunla cehenneme bile giderdim.

diğer bölüm ya da ondan bi sonraki bölüm final olacak yüksek ihtimalle :")



























stepbrother complex || tokyo revengers Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin