3.1

3K 326 616
                                    

Baji

Chifuyu uyurken kan lekelerini temizleyip ortalığı toplamış, günlüğün tamamını dikkatli bir şekilde okuyup bazı detayları not almıştım.

Günlüğünü okuduğumu bilirse beni uykumda boğardı, biliyordum ama umrumda değildi. Onun tam olarak nelere ihtiyaç duyduğunu ya da neleri sevdiğini ancak bu şekilde öğrenebilirdim.

Chifuyu, kendisi hakkında konuşmayı seven biri değildi. Tanrım, günlük bile yüzeyseldi. Çoğu acısını, mesela şu rezil evlilik olayını, yazmamıştı bile. Sayfalar dolusu küfür vardı genellikle.

Ilık süt içmeye bayıldığı için ona süt ısıtmış, zar zor da olsa içmesini sağlamıştım. Yüzüne biraz renk gelmişti bu sayede ama hâlâ çok kırılgan görünüyordu. Onu umursamaz bir sadist sandığım tüm o yılların altında eziliyor, beni gebertene dek dövmesini diliyordum.

Chifuyu'nun affına layık değildim ama onu öylece bırakamazdım. En yakın arkadaşları bile onun kahroluşundan bihaberdi.

Küfürlerine aldırmadan kucakladım onu. "Kahvaltı yapmalısın."

Tanrım, minicik kalıyordu kollarımın arasında. Ona ne sikime vurup durmuş, onu en az benim kadar güçlü sanmıştım ki orta okuldayken?

Zayıf bir yumruk attı göğsüme. "Kahrolası."

Saçının öpülmesini sevdiğim için, açıcı sarısı tutamlara minik bir öpücük kondurdum ve büyük bir dikkatle taşıdım onu. Sonrasında da canını acıtmamaya özen göstererek oturttum.

Ekmek arası hazırlarken bitki çayı da yapmak için suyu kaynamaya bırakmış, ağrıyan koluma aldırmamaya çalışıyordum. Lisede, ciddi anlamda güçlenmişti Chifuyu ve gerçekten gözü döndüğünde tekte zemine kapaklanmamı sağlayabilen birine dönüşmüştü ama... ne uğruna?

Chifuyu'nun elleri her daim yaralarla kaplı olur, zaman zaman badajlarla gezerdi. Girdiği kavgalar yüzünden sanmıştım her birini ve baya baya yanılmıştım. Sırf beni yere serebilmek adına, defalarca kez parçalamıştı ellerini.

Sessizce tıkınırken göz ucuyla baktım solgun suratına. Beni asla affetmemeli, sonsuza dek nefret etmeliydi benden. Babasından sonraki en rezil figürdüm onun için.

"Gece olanları tek bir kişi bile duyarsa seni gebertirim," dedi buz gibi bir sesle. "Götüne araba parçaları sokarım."

Şu noktada bile güçlü, umursamaz durmaya çalışması bende yeniden ağlama isteği uyandırmıştı. Ona sarılarak ağlamak, piçliklerim yüzünden beni pataklaması için yalvarmak istiyordum.

Gözlerimi kırpıştırdım. "Duymayacak. Yine de, bana araba parçaları sokabilirsin çünkü bunu hak ediyorum."

Suratını buruşturdu. "Acımana ihtiyacım yok."

Ona acımıyordum ki. Onun için üzülüyor, kendimden utanıyordum. Babası ve benim yüzümden, mahvolmuştu yıllarca.

Titreyen ellerini kavrayıp nazikçe okşadım bandajlı parmaklarını. "Buradaki asıl acınası adam benim, Fuyu."

Ellerini çekmeye çalışırken öfkeden kızarmıştı. "Bana sadece en yakın arkadaşlarım öyle seslenebilir."

Takemichi ve annesi dışında hiç kimse, ona Fuyu demiyordu. Kazutora, birkaç defa demişti günlüğüne göre ama çoğunlukla tam hâlini tercih etmişti.

"Boktan başlangıçlar yaptığımızı biliyorum," diye geveledim soluk gözlerine bakarken. "En baştan başlayamaz mıyız?"

Dudak büktü. "Beni siktin, Baji. En başından beri tek derdin buydu. İyiyi oynamana gerek yok."

Hayır, onun güzel tenini düşünmeyecektim. Azmak için hiç de uygun bir zaman değildi.

İçimi çektim. "Yalan yok, seninle sevişirsem içimdeki yoğun istek azalır sanmıştım ama hiç de öyle olmadı." Bir yalana sığındım. "İnsan, sevdiğine doyamıyor."

Gecemiz güzel bitseydi ne olurdu ki? Birbirimizi aşar, eskisi gibi yaşamaya devam ederdik.

Onu yeterince tatmin edememiş, canını yakmış, ona ölmeyi diletmiştim. Zevkten gözleri sulandığı için kırılmıştı bana ama bunu o esnada bilemezdim ki. Günlüğü okuduktan sonra, onun ağlamama konusundaki hastalıklı takıntısını öğrenmiştim. Chifuyu, ağlamaktansa kendini öldürürdü. Eh, denemişti de.

"Beni sevmiyorsun," dedi hissizce ve ellerini kurtardı.

Bana inanmaması, ikimiz için de en iyisiydi.

"Annem arabasını burada bırakmış."

Kaşlarını çatıp çayını bitirdi. "Arabaya atlayıp uçurumdan mı atlayacaksın yoksa?"

Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Fazla şirindi. "Bildiğim sakin bir yer var. Hava almaya gidebiliriz."

Bir anlığına ellerine kaydı bakışları, ardından da omuz silkti. "Siktir lan."

Masaya vurmasından çekinip yeniden tuttum ellerini. "Hoşuna gitmezse geri döneriz, söz. Bütün gün yatmak iyi gelmeyecek, biliyorum."

"Beni umursuyormuş gibi yapma, Baji."

Kendimi durduramadan kalktım ve önünde eğildim. "Seni umursuyorum. Yeminim olsun ki umursuyorum."

Tısladı. "Kendini küçük düşürüyorsun."

Dizlerimin üstüne çöküp yanaklarını avuçladım. İrice açılmıştı gözleri. "Hayır, senin için çabalamanın hiçbir küçük düşürücü tarafı yok."

Tanrım, tüm yıpranmışlığına rağmen öylesine güzeldi ki... Uzanıp öpmek istiyordum şiş dudaklarını ama yapamazdım. Yeniden, azgınlığıma yenilemezdim.

Gözlerini kırpıştırıp bakışlarını kaçırdı. "Seni anlayamıyorum, Baji. Benden alabileceğin hiçbir sikim kalmadı artık."

Yumuşacık yanaklarını nazikçe okşadım. "Almaya değil, vermeye çalışıyorum."

Ellerimi itti. "Senden alabileceğim ne var ki?"

"Kalbim," dememle en az onun kadar şaşırmıştım. Sözcük, öylece dökülmüştü dudaklarımın arasından.

Masanın kenarına tutunarak ayaklandı. "İstemez. Bana ilişme, yeter."

Tüm o merdivenleri tek başına çıkması mümkün değildi. Ayakta durmakta bile zorlanıyor, ikide bir alt dudağını kemiriyordu. Tanrım, ne bok yemiştim ben?

Doğrulup beline dokundum. "En azından yatağına taşıyayım."

Uzun uzun baktı gözlerime. Çaresizliğime inanmış gibiydi. "Yatağıma gitmek istemiyorum."

Titrek bir nefes aldım. "Yolda uyuyabilirsin. Eczaneden ağrı kesici de alırım."

Hafifçe salladı kafasını ve bakışlarını kaçırdı.

Ne bok yediğimi sorgulayamadan sımsıkı sarıldım ince bedenine. Karşılık vermemişti ama itmemişti de. Onu kollarımın arasında tutmak, sebepsizce hoşuma gidiyordu.

sanırım, en azından bi süreliğine, fazla kaos olmayacak ^^












stepbrother complex || tokyo revengers Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin