1.4

3.3K 359 320
                                    

Baji

Hastanenin tatsız yemeklerine burun kıvırıp aç karnına uyumaya çalışan çocuğa, gecenin bir yarısı, ramen almış ve onu içinde zehir olmadığına ikna etmeye çalışıyordum.

"Sana güvenmiyorum," dedi buz gibi bir sesle ve öksürdü. "Çok şüpheli hareketlerin var."

Eh, onu suçlayamazdım. Göt korkusu yüzünden düştüğüm duruma ben bile inanamıyordum. En azından, gözünü açmıştı da içim bi' nebze rahatlamıştı.

"Bak," dedim en ikna edici sesimle. "İyileşene dek düşmanlık yok. Sonrasında yeniden yumruklaşabiliriz ama öncesinde toparlanmalısın."

İnadı kesip rameni yavaşça yemeye başladı. Demek ki bir an önce beni yumruklamak istiyordu.

Tanrım, onu cidden suçlayamazdım. Benim yüzümden mahvolmuş, hastalanmış ve yine benim elime düşmüştü.

"Gece boyunca yanımda kalmana gerek yok," dedi çöpü kenara koyarken.

"Saçmalama istersen. Seni yalnız bırakamam."

Çatlamış dudaklarını büktü ve suratını buruşturdu. "Seni cidden anlayamıyorum, Baji."

Ben de kendimi anlayamıyordum zaten. Ne sikime inatla üstüne gidip travma yaşatmıştım ki ona? Benim için bile fazlasıyla şerefsizceydi.

Omuz silktim. "Vicdan yaptım galiba."

Telefonum çalınca irkildim. Kazutora arıyordu. Ona, Matsuno ile aynı evde kalmaya başladığımızı söylemek kötü bir fikirdi sanırım.

"Kazutora muhtemelen seni sormak için arıyor," dedim ve telefonu ona uzattım. "Konuşacak mısın?"

Bir anlığına, soğuk maskesi dağıldı ve acısını gördüm. Matsuno, soğukluğunun ardına saklanmayı cidden seviyordu.

Bakışlarını kaçırdı. "Onunla konuşacak hiçbir şeyim yok. Seni araması da ayrı ironik."

Telefonu sessize alıp cebime geri koydum. "Kavga mı ettiniz?"

Dehşet dolu bir bakış attı. "Arkadaşmışız gibi mi davranacaksın cidden?"

Matsuno ile arkadaş olmak mı? Ah, imkansızdı bu.

Ateşler içinde titreyen halini anımsayınca dilimi tuttum. Her ne olursa olsun, gereksiz kavgalar yaratmayacaktım bundan sonra. Ona sataşmayacak ya da travmalarını tetiklemeyecektim.

Alt dudağımı ısırdım. "Arkadaş olamayacağımızın farkındayım. Sormak için sordum."

Bakışları bi' nebze de olsa yumuşamıştı ama sesini çıkarmadı. Normalde de konuşkan biri sayılmazdı zaten. Takemichi ve Senju dışında kimseyle uzun diyaloglara girmezdi. Tabii, Kazutora hariç.

Bacaklarını sarkıtıp kalkmaya çalışınca belini kavradım. "Sorun ne?"

Elimi itti ve kalktığı gibi geri düştü. Şakaklarını ovalayıp içini çekmişti. "Sikeyim böyle işi."

"İnat etme," dedim ve elimi uzattım. "Sadece sen iyileşene kadar."

Uzun uzun baktı gözlerimin içine ve elimi kavrayıp yeniden kalktı. "Bunu tek bir kişiden bile duyarsam seni hadım ederim, Baji."

Geçen sene ona sataşan çocuklardan birini öylesine kötü dövmüştü ki, çocuğun penisi kırılmıştı.

Yani... yapardı.

Sertçe yutkundum ve nemli elini sıkıca tuttum. Elindeki yara izkeri cidden derindi. "Duymayacaksın."

Yürümekte zorlandığını görünce beline sarıldım. Kasılsa da itiraz etmemiş, tuvalete varana dek ben hariç her yere bakmıştı. Utanmıştı sanırım ama soğuk bakışları yüzünden tam olarak nasıl hissettiğini çözemiyordum.

Sonrasında da işi bitene dek kapının kenarında dikilmiş, yine aynı aşamaları uygulayarak yatağına dönmesine yardım etmiştim.

Matsuno'ya sormak istediğim tonlarca soru vardı ama götüm yemiyordu. Onu yeniden kızdırıp işleri tamamen sikmek istemiyordum. Çocuk, hastaydı ve benden başka hiç kimse onunla ilgilenmeyecekti muhtemelen.

Arkadaşlarını aramamı istememesi, onlardan bile çekindiğini gösteriyordu ama neden? Takemichi ile orta birden beri çok yakındı. En azından, öyle sanıyordum çünkü çoğu büyük kavgada kavgada omuz omuza savaşırlardı.

Tabii, Takemichi genellikle dayak yerdi ama neyse.

"Uykun yok mu?" diye sordum sessizlikten sıkılınca.

Birbirimize bağırıp çağırmadığımız ender anlardan biriydi bu.

Gözüne dökülen açıcı sarısı saç tutamlarının ardından baktı bana. "Uykum yok."

Bir sessizlik senfonisi daha başlamadan önce müdahale ettim. "Senin sayende matematikten seksen aldım, Chifuyu. Teşekkür ederim."

Alaycı bir gülüş belirdi suratında ama sesini çıkarmadı. Tanrım, ne düşündüğünü gerçekten de merak ediyordum. Belki de ilk defa, zihninden geçenleri bilebilmeyi diliyordum.

"Bir şey demeyecek misin, Chifuyu?"

"Ne söylememi bekliyorsun ki?" Öksürdü. "Tebrik mi etmeliyim?"

Bana iyi davranması için hiçbir sebep yoktu sonuçta. Hele de benim yüzümden ölümden dönmüşken.

"Teşekkür etmek istedim sadece."

Bana sırtını dönüp uzandı. "Beni tehdit ederek sana ders anlatmamı sağladın, Baji. İyiyi oynamana gerek yok!"

Zarif ama güçlü omuzlarını süzdüm. Her biri çürük içindeydi ama bunu düşünmeyecektim. "İyiyi oynamıyorum, Chifuyu."

Yine ve yeniden öksürdü. "Bana ilk adımla seslenmeyi tahminen ne zaman bırakırsın?"

Ah...

Sızlayan omuzlarımı, göremeyeceğini bilsem de, silktim. "Baban boktan biri. Bir daha asla o ismi ağzıma almak istemiyorum."

Öylesine uzun zaman boyunca sessiz kaldı ki uyuduğu düşünüp ışığı kapattım. Açıkçası, uyuyabileceğimi sanmıyordum. Yorgun ve bitiktim ama hâlâ korkuyordum.

"Teşekkürler," demesiyle afalladım. "Bana yeniden soyadımla seslenirsen dilini koparmak için bir sebebim var artık."

Kıkırdasam da dediğini yapabileceğini biliyordum. Chifuyu'nun tersi gerçekten de çok kötüydü. Benimle kapışabilen birkaç kişiden biriydi sonuçta.

"Sana o sebebi asla vermeyeceğim, Chifuyu."

Karşılık vermemişti ama omuzlarındaki gevşemeyi karanlığa rağmen seçebiliyordum. Tanrım, bir daha asla ona soyadıyla seslenmemeyi kabullendiğime inanamıyordum! Üstelik, bunun onun hoşuna gitmesini hiç ama hiç ummazdım.

Yani... sanırım hoşlanmıştı. Hoşlanmış mıydı ki sahiden?

fuyu'nun da ona keisuke dediği günler gelsin, amen falan

bölümü kafam dağılsın diye yazdım, münazaram beklediğim kadar iğrenç geçmedi neyse ki ksndkdbdmdnmdmdm











stepbrother complex || tokyo revengers Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin