1.2

3.2K 377 693
                                    

tw : aşırı uzun bölüm.

Baji

En son ne zaman böylesine korktuğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Tanrım, Matsuno'nun ateşler içindeki bedenini taşırken ağlamak üzereydim. Birinin benim yüzümden ölmesini istemiyordum. Baş düşmanım bile olsa, istemiyordum.

"Ateşi 40 derece," diye bağırdı ona serum takan hemşire. "Çocuk havale geçiriyor! Bu raddeye gelinceye kadar aklın neredeydi?

Gece boyunca, acıdan kıvranmıştı muhtemelen ve ben azıcık bile umursamamıştım.

Onu bir odaya yatırmışlardı. Ben de yanımda kimliği bile olmadığından, kayıt işini telefondan halletmesi için babasını aramak zorunda kalmıştım. Çocuğun telefonunu bile alacak zaman bulamamıştım ki.

Odaya girer girmez elime bir bez tutuşturuldu. "Alnını serin tut. Gerekirse yeniden duşa sokacağız."

Bezi ıslatıp dediğini yaptım ve yatağın kenarındaki tabureye çöktüm. Matsuno, hiç iyi görünmüyordu. Duşa sokmaları bile fayda etmemişti anlaşılan.

Boynuna dek kızarmış, suratı acıdan buruşmuş ve de dudakları aralıktı. Elleri ikide bir titriyor, göğsü sertçe inip kalkıyordu.

Başımı ellerimin arasına alıp alt dudağımı ısırdım. Tanrım, ne bok yemiştim ben?

Çocuğun gerçekten de, muhtemelen puşt babası yüzünden, bazı travmaları vardı ve öylesine çok üstüne gitmiştim ki onu darmadağın etmiştim. Üstelik, benim yüzümden ölebilirdi.

Üçüncü defa bezi değiştiririken ateşinin düşmeye başlamasıyla rahat bir nefes almıştım. Önceki kadar kızarık değildi yanakları ve solukları daha düzenliydi.

Orta birin ilk gününden beri, kanlı bıçaklıydık onunla. Sürekli atışmış, birbirimizi yumruklamış ve hayatı birbirimize zindan etmiştik ama hiçbirinde işi bu denli ilerletmemiştik.

"Ölme," dedim belki de milyonuncu defa ve yüzünü sildim. "Sakın ölme."

Tanrım, onu ilk defa gördüğüm anda bile ondan tiksinmiştim. Güzel yüzünü dağıtmak, küstah ve donuk ifadesini cehenneme yollamak istemiştim. Ufak tefek vücuduna rağmen, kendinden büyük heriflere kafa tutup her birini dövmesine sinirlenmiştim. Ne bok yerse yesin herkesin ona tapmasına katlanamamıştım.

Chifuyu Matsuno'dan, nefret etmiştim hep.

Ateşi iyiden iyiye düşmeye başlayınca hâlâ okul formamla durduğumu fark ederek gömleğimin kollarını kıvırdım. Göt korkusu yüzünden üstümü değiştirmeyi bile akıl edememiştim ki.

Kapı açılınca irkildim. "Uyanınca içmesi gereken ilaçları getirdim."

Bir teşekkür mırıldanıp Matsuno'ya bakmayı sürdürdüm. Hemşire, biten serumun iğnesini çıkarırken bile tepki vermemişti. Hâlâ pembeydi yanakları ama çok daha iyi görünüyordu.

"Hiç kalkmadın sanırım," dedi hemşire ve omzumu sıktı. "Kardeş sayılırsınız, normal."

Dişlerimi sıktım. "Kardeş falan değiliz. Babası, anneme göz dikti diye kardeş olmuyoruz."

Kıkırdadı. "Yine de onu önemsiyor gibisin. Ona kıyafet falan getir istersen. Terli terli durursa yeniden kötüleşebilir."

Hemşirenin ardından bakakalmıştım. Ben ve Matsuno'yu önemsemek? Peh.

"Sakın ben yokken ölme," dedim hâlâ uyuyan çocuğa ve ona kıyafet getirmek için ayaklandım.

Tanrım, oturmaktan her yerim uyuşmuştu. Kan dolaşımımı hızlandırmak için anlamsız hareketler yaparken gözümü ondan ayırmıyordum Aramızda ne geçerse geçsin, benim yüzümden ölmemeliydi.

stepbrother complex || tokyo revengers Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin