Kapıyı açtı, Feyza dışarı çıktı, Merthan'sa arkasından, o kapının yan tarafındaki sandalyeye oturana kadar onu izledi. Feyza oturdu, oturunca da kapı açılır açılmaz ayaklanan hastasına doğru baktı Merthan. Kapıyı biraz daha aralayarak "Buyurun," dedi ve içeri yürüdü.

Kırklı yaşlarında hastası içeri girdi. Konuşmadan önce bir iki kez öksürdü.

"Beni gittiğim bir kardiyolog kalp cerrahına yönlendirdi. Ben de İstanbul'daki tüm herkesi araştırdım, en çok güveni bana siz teşkil ettiniz." Çantasından bir dosya çıkardı. "Sonuçlarım burada, geçen ay yaptırmıştım."

Merthan sonuçlara göz atarken kaşları ciddi bir tavırla çatıldı. Hastanın birkaç değeri olması gerekenden daha düşüktü. Kısaca düşük olan değerlerinden bahsetti ve hangi hastalığın belirtisi olduğunu, eğer şüpheleri doğruysa şiddetinin önemi gibi şeylerden bahsetti.

"Ameliyat gerekir mi?" diye sordu, hasta korkarak.

Merthan elindeki dosyaları işaret edip "Bunlar genel testler," dedi. "Biz şu an şüphelerimizin üzerine konuşuyoruz. Hiçbir şey belli değil, tam olarak emin olmak için daha detaylı testler gerekiyor. Aile geçmişiniz de hiç kalp hastalığı var mıydı?"

"Baba tarafımda var."

Merthan anladım dercesine başını salladı, önündeki kâğıda birkaç test ismi yazarken "Sedyeye oturun siz," dedi. "Sırtınızı dinleyeceğim."

Hasta sedyeye oturdu, Merthan sırtını dinledi.

"Sigara içiyorsunuz değil mi?" diye sordu.

"Evet."

"Bırakmaya çalışın."

"Keşke bırakabilsem... ama alıştık bir kere."

Merthan steteskopunu boynuna asıp "İstedikten sonra yapılmayacak hiçbir şey yok," dedi. Masanın üzerinde testleri yazdığı kâğıdı kadına doğru uzattı.

"Test sonuçlarınızı getirdiğinizde detaylı konuşuruz, geçmiş olsun."

Hasta teşekkür ederek çıktığında Merthan da bilgisayarını eline alıp çıktı. Feyza muhtemelen hasta çıktıktan sonra ayaklanmıştı çünkü tam kapının eşiğinde duruyordu. Merthan onu görünce gülümsedi ama bir şey demedi. Sekreterine döndü. "Tülin bana hâlâ Ahmet Tavuz'un raporunu göndermemişsin?" dedi sorarcasına.

Tülin bir anlığına gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ah, aklımdan çıkmış Merthan Bey. Hemen gönderiyorum."

"Tamamdır," dedi Merthan, elini Feyza'nın beline atarak onu kendisine doğru çekti. "Ben çıkıyorum sana iyi akşamlar."

Feyza'yla birlikte hastaneden çıktılar, ilk bir restorana gidip yemek yediler, sonra Çamlıca Tepesine gittiler. Ellerinde yoldan aldıkları kahve vardı. Arabanın kopartasına oturmuşlar, yine aynı yerde, manzarayı seyrediyorlardı.

Güneş batmıştı ama gökyüzünde hâlâ kızıllığı vardı. Hava tam kararmadığı için belli olmasa da ışıklar tek tük yanmaya başlamıştı. Feyza'nın başı onun omzuna yaslıydı. Elinde kahvesi vardı, muhtemelen soğumuştu, yine de içmeye devam ediyordu.

"Yan yana olmamız..." dedi Feyza, dalgın bir sesle. "Sana da garip geliyor mu?"

"Nasıl garip?"

"Bilmiyorum," diyerek dudaklarını büzdü. "Garip işte. Ne iyi ne kötü."

"Bana rüya gibi geliyor. Eskiden hiçbir şey yapmadan otursam sıkılır kendimi boş bir insan gibi hissederdim. İlla bir şey okur ya da bir şeyle ilgilenirdim. Şimdi belki de yarım saattir hiç konuşmadan yan yana duruyoruz, bir an olsun sıkılmadım. Boş biriymiş gibi hissetmedim."

Asalak FenomenWhere stories live. Discover now