44. Bölüm ~ Bol Bilinmeyenli Denklem

En başından başla
                                    

"Ben seni bir şey edeceğim, göreceksin manyak Hayriye! Kızım sen hayırdır? Bu aralar benden sakladıklarını sıraya dizsem o yolu yürümeye ömrün yetmez be!"

"Hassas kalbimi zedeliyorsun ama..."

"Kaçtığın ve apar topar nikah kıydığın zaman sana kırk kere sordum Hayriye... 'Düğün istemem, zaten bizimkiler beni asla affetmez, biliyorum ve onlar olmadan düğünü ne yapayım' demiştin."

"Düşününce yapmak istediğime karar verdim. İleride çocuklarıma anlatacağım bir düğün maceram olmasın mı gaddar yürekli Yaso!? Hem bak, kaç ay geçti de affettiler mi beni? O abimler Erol Taş'a bağlamışken, annemle babam beni nasıl affetsin? Ne yapayım yani, düğünsüz mü kalayım sırf onlar beni affetmiyor diye?"

"Hayriye, sen bir şeyler mi çeviriyorsun?"

"Beni kendinle karıştırma kızım, ben hanım hanımcık bir kızım bir kere. İş çevirmekten anlamam."

"Tabi canım,"dedim. "Asla anlamazsın. Yalnız, bunun altından bir bok çıkarsa senin canına okurum."

"Bok mu? Terbiyesiz şey, o nasıl söz? Yakışıyor mu hiç sana?"

"Yemin ederim sen bir şey çeviriyorsun Hayriye. İki lafının biri küfür olan sen, bana kalkmış edep dersi veriyorsun..."

"Enişteme de selam söyle. Öptüm..."diyerek telefonu yüzüme kapattı.

Süper zekalı değildim ama aptal olduğum da söylenemezdi. Hayriye bir anda kocasını terk edip İstanbul'a kaçıyor ve Ozan bundan haberdar oluyordu. Evimi Hayriye ve Nazım henüz ben kiracıyken kiralıyordu ve Ozan bunu da biliyordu. Şimdi Hayriye bir an önce nikah kıyalım da düğün falan istemem derken bir anda hem de nikahtan aylar sonra düğün yapmaya karar veriyordu ve biz burada kafa tatili adı altında pinekleyip duruyorduk.

"Sen tüm bunları biliyor muydun?"diye sordum, beni izleyen Ozan'a.

"Tüm bunlardan kastın ne?"

"Hayriye'nin düğünü..."

"Hayriye ve Nazım'ın bizzat nikah şahidi olduğumuz dışında başka bir şey bilmiyorum."

"İşte ben de onu diyorum. Ne düğünü?"

"En ufak bir fikrim bile yok. Hem sen ne diye bu kadar yükseldin ki? Alt tarafı bir düğün olayını senden önce ben öğrendim diye mi tüm bu sinir?"

"Of Ozan, gerçekten of..."

"Niye dertlendin ki sen şimdi?"dedi rahat rahat. Ben ürettiğim teorilere yeni yeni halkalar eklerken, Ozan'ın bu rahatlığı ilginçti.

"İstanbul'a dönelim artık, lütfen. Bak bu deli düğün diyor. Gidip bakalım, ne haltlar çeviriyormuş. İçime kurt düştü."

"Gelsene yanıma..."dedi tek sıkıntımız benim salonun ortasında amaçsızca dolaşmammış gibi.

Dediğini yapıp, yanına oturdum. Yüzümü avuçlarının arasına alıp burnumun üstünü öptü. "Sadece biraz kendin için yaşamayı dene..."

"Ben kimin için yaşıyorum ki?"

"Herkes için..."

"Yarın sabah döner miyiz İstanbul'a?"

Ellerini yüzümden çekip bu kez alnımı öptü. Beni iyice sinesine çekip sımsıkı sarıldı. Elleri sırtımda gezinirken kulağıma fısıldadı.

"Hazırlan da çıkalım madem..."

***

Merdivenlerden inerken, üstümdeki elbisenin eteklerinin uçuşmasını keyifle izledim. Günlük hayatımda çoğu kez zaruriyetten olsa da pantolon ve tayt tercih ediyordum ama bu kez durum farklıydı. Nisan ayının sonlarında olmanın avantajıyla mevsimlik, bej rengi bir elbise giymiştim ve ortaklık için imzaları atmaya gidiyordum.

YASEMİN (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin