yirmi dört E-A

51.3K 4.4K 2.6K
                                    

"Kırmızı balık gölde kıvrıla kıvrıla yüzüyor
Balıkçı Hasan geliyor, oltasını atıyor."

Erhan sabahtan beri kendisini uyutmayan çocuk şarkısına direnmeyip uykulu bir şekilde salona girdiğinde arkadaşlarının sinirle oturduğunu gördü.

"Kırmızı balık dinle sakın yemi yeme, balıkçı seni tutacak. Sepetine atacak."

Turgay dünden kalma kolayı halının üzerinden alırken sinirle ofladı.

"Hay senin kırmızı balığına da, Hasan'ına da..." dedi.

"Düzgün konuş piç." dedi Erhan saçlarını karıştırıp balkona yürürken.

"Sabahtan beri bunu dinliyoruz ya." Kerem'de sinirle mırıldanınca onları duymazdan gelip balkonun kapısını açtı ve dışarı çıktı. Şimdi ses daha çok geliyordu.

Evet sabah sabah çocuk şarkıları ile uyanmak sinirini bozsada bir şey diyemiyordu yukarıdaki bebek yüzünden.

Tam eline sigarayı almıştı ki üst katın balkonundan kırmızılı küçük kağıtlar düştü. Kaşları çatılırken demir korkuluklara gitti ama o sırada bez gibi bir şey de düşmüştü.

Kafasını kaldırıp baktığında Arda ağlayarak sinirle elindeki elişilerini atıyordu. Hem sinirli hem de üzgündü.

"Arda..." diye seslendiğinde dudakları bükülmüş çocuk kendisine baktı. "Ne oluyor?"

"Yapamıyorum, hep bir yeri yanlış yapıştırıyorum." dedi ağlayarak. Erhan gülmekle üzülmek arasında kaldı. Ama çocuk neredeyse hıçkırarak ağlayacaktı. Muhtemelen aşırı derecede siniri bozulmuştu.

"Abinler nerede?" diye sorduğunda Arda omuz silkti.

"Yoklar evde."

Erhan için giriş izni hazırdı. Kafasını sallayıp yaslandığı demirden ayrılıp balkonun kapısını açıp salona geçti. Arkadaşları çoktan sanal alemde kayboldukları için onlara bir şey söyleme gereği bile duymadan dış kapıya gitti.

Kapının önündeki kürdan kutusundan bir kürdan çıkarıp dudağının kenarına yerleştirirken ayakkabısını giyindi ve anahtarını alıp kapıyı açtı.

Kapıyı kapatıp yukarı çıkarken derin bir nefes aldı. Çocukla yalnız kalmak için boş zaman kolluyordu resmen. Arda bazen apartmanda masum masum çıkarken onu sıkıştırmak bile istiyordu.

Yukarı kata çıkıp anında zile bastı. Müzik sesi yüksek olduğu için birkaç kere daha çalıp bekledi.

Bir dakika kadar sonra kapı açılınca kafasını eğip kendisine yaşlı gözlerle bakan bebeğe baktı. Gözleri kıpkırmızı olmuş, yanakları da kızarmıştı.

"Gireyim mi?" diye sordu ilk başta. İstemezse elbette girmeyecekti.

"Gel." huysuz çocuğun sesini duyunca gülümsedi ve ayakkabılarını çıkardı. Arda o sırada içeri doğru yürüyordu. Ayakkabılarını içeri alıp kapıyı kapattıktan sonra onun peşinden gitti.

"Ama abimler seni görmesin bana kızarlar."

"Tamam tamam, hemen çıkarım." dedi Erhan ama o sırada mimarisi kendi evleriyle aynı olan ama düzeni farklı olan evi gözleriyle taradı.

Daha düzenli, biraz da zengin duruyordu. Ya da onlar evi pazarlamayı biliyordu. Örneğin kendi evlerinde ikili eski babaane koltuğu varken bu evde L tipi koltuk vardı. Koyu bir renkte, yumuşak görünüyordu ve evi daha hoş gösteriyordu.

Arda soldaki odaya girince arkasından gitti. Kapıdan içeri girdiğinde müzik sesi başını ağrıtacak cinstendi ama neyse ki Arda direkt gidip müziğin sesini kısmıştı.

Bilgisayar ekranında kırmızı bir balık varken, odanın içinde de adını bilmediği mukavva gibi kağıtlar, oyuncak gözler, uhu, silikon,pul ve bir dolu süslü kağıtlar vardı.

"Aboo bunlar ne?" diye sordu kendine engel olamayarak. Oda savaş alanına dönmüştü. Tabi bebeklerin savaşı.

"Ödev yapmaya çalışıyorum ama olmuyor." dedi Arda son kelimeyi söylerken küskünce yatağına oturdu ve omuzlarını silkti.

Hâlâ ağlıyordu ve ekleri hep uhu olmuştu. Erhan dudaklarını ısırıp yerdeki eşyalara basmamaya çalışırak yanına gitti ve yatağa oturdu. Ağzındaki kürdanı çıkarıp cebine koydu.

"Ağlama ama, çözülmeyecek bir şey değil." dediğinde çocuğun gözlerinden hâlâ yaşlar süzülüyordu.

"Ben normalde böyle şeylere ağlamam ama işte kaç saattir uğraşıyorum ve olmuyor." dedi yeniden sesi titrerken. Bir nevi kriz geçirmişti sanki.

Erhan onun bu tatlı haline dayanamayıp kafasını yüzüne yaklaştırdı ve ince belinden kendine doğru çekti.

"Ağlama, sana yardım ederim ben." yanağına güçlü bir öpücük kondurdu. Nemli ve kıpkırmızı olmuş yanakları Erhan'ı zorluyordu.

"Sen de yapamazsın." Arda kendini çekmeden omuz silkti.

"Yaparım, sen ne dersen." dedi ve bu sefer boynundan öptü bebeği. Gözyaşları boynuna kadar ulaşmıştı.

"Sen anca beni öpüyorsun." dedi kafasını yana çevirip gözlerinin içine ıslanmış kirpikleri ile bakarken. Erhan sırıttı.

"Ama aşırı tatlısın ben napayım?"

Arda utanarak bakışlarını çevirdi. Aslında sinirliyken ve bir şeyler uğraşırken utanmıyordu ve bu Erhan'ın daha hoşuna gidiyordu.

"Hadi yapalım." dediğinde Arda kafasını sallayıp elinden kurtuldu ve yere oturdu. Erhan'da aynı şekilde onun yanına otururken bebek yüzündeki yaşları silip burnunu çekti.

"Kırmızı balık yapacağız." dedi her şey kontrolümde der gibi ellerini açıp dağınıklığa doğru tutarken.

"Yapalım."

Arda eline kırmızı, sert bir bez gibi olan şeyi eline aldı. Daha sonra da Erhan'a bir şeyler tarif etmeye başladı.

Erhan hem ona gülüp, hem de dediklerini dikkatli bir şekilde yapmaya başladı. Ama çocuğun dikkati yine yaptığı işte olduğu için aşırı komik ve tatlı duruyordu.

Erhan yanlış bir şey yaptıkça kızıyor ve sinirleniyordu. Ne kadar onun üzülmesini istemese de sinirlendikçe daha da tatlı olmasından dolayı bazı küçük şeyleri yanlış yapmaya başladı.

"Ya yanlış kesiyorsun işte!" diye cırladı Arda. Erhan kahkaha atmamak için kendini zor tuttu.

Çocuğu belinden kavrayıp kendine çekti ve boynuna sıkı sıkı dudaklarını bastırdı.

"Dövücem şimdi seni." dedi Arda çatık kaşları ile elindeki pulu yapıştırırken.

Erhan bükülmüş dudaklara baktı ve kendine engel olmayarak çocuğu çenesinden tutup çevirdi. Kırmızı dudaklara son bir bakış atıp dudaklarını bastırdı.

Arda'nın çatık kaşları gerilip, yukarı doğru kalkarken Erhan ensesinden tuttup ve kokusunu içine çekerek dudaklarını bastırmaya devam etti.

Gözleri kapalı ne kadar öyle durduğunu bilmiyordu ama dudaklarını bir milim bile hareket ettirmeden küçük dudakları uzun uzun öptü.

Kendini geri çekerken gözlerini ağır bir şekilde açtı. Aynı anda Arda'da gözlerini açmıştı. Şimdi ikisi de sessizce duruyorlardı.

Arda'nın yanakları öyle kızarmıştı ki nefesinin hızlanmasına engel olamadı. Ne yapacağını şaşırarak birden ayağa kalktı.

"Ben gideyim, sonra konuşuruz." dedi Arda'ya.

Çocuğun yüzüne bile bakmadan titreyen elleriyle dış kapıya yöneldi ve ayakkabısını giyinip kendini dışarı attı.

Eve gitmek yerine biraz nefes almasının daha iyi geleceğini düşünüp eve uğramadan direkt aşağıya indi ve apartmandan çıktı.

Derin bir nefes alıp yürümeye başladı. Nereye gideceğini bile bilmiyordu ama durmak da istemiyordu.

NO:31 जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें