12

443K 12.8K 604
                                    

Ertesi gün okulda başka bir Kayla'ydım. Sınıf arkadaşlarımla daha çok ilgilendim. Önümde arkamda oturanlarla sohbet ettim. Öğlene kadar teneffüslerin tamamında sınıfta kaldım. Derse daha çok katıldım. Eskişehir'de bıraktığım Kayla'yı buraya getirmiştim.

Öğle molasında yemekhaneyi tercih etmedim. Yanıma aldığım soslu makarna dolu kabla ve yeni başladığım kitapla birlikte bahçeye çıkıp bir çam ağacının altına yerleştim. Oturduğum yerden basket sahasında antrenman yapanlar ve ön bahçenin bir kısmı gözüküyordu.

Etrafa Meriç'i arayan bakışlar atmıyordum.

Bir yandan kitabımı okuyup bir yandan karnımı doyururken beni kurtaracak tek şeyin derslerim olduğunun bilincindeydim. İlk seneden üniversiteyi kazanamama durumunu hayal bile edemiyordum. Bunu düşünmek bile karnıma dört bir yandan sancı olarak geri dönüyordu. Öğretmenlerin çoğu daha şimdiden sınavdan bahsetmeye başlamıştı. Anne baba yeni ev karmaşasında Eskişehir'den başlayıp buraya uzanan iki üç ayda dersleri geri plana atmıştım.

Dersleri boşladığım yetmemiş gibi bir de başıma yeni dertler açmıştım.

Makarna hamuru ağzımın içinde büyürken şişeye uzandım.

Eski Kayla olmaya geri dönmek için düşünce yolumu bile şekillendirmeye çalışıyordum ama yeni örülen duvarları aşmak çok zordu. Kendi fikirlerimi ne kadar onaylarsam onaylayayım bir yandan da bir ses onun adını fısıldayıp duruyordu.

Onu görmek için can acıtıyordum. Her sabah onu göreceğim diye aynanın karşısında daha fazla vakit geçiriyordum. Beni nasıl gördüğünü, benden hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyor ve hoşlanmasını istiyordum.

Dikkatini çekmek için daha az renk, hatta sadece siyah giyinmeyi bile düşünmüştüm. Sorun, siyah rengin dolabımda çok az bulunmasıydı. Ona yakın renkler tercih ettiğimde de kendimi iyi hissetmemiş ve kendi açık renklerime geri dönmüştüm. Renkler işime yaramıyordu.

Renkler, onun işiydi.

Resimlerini merak ediyordum. Benim hakkımda ne düşünüyor, baş belası olduğum haricinde, merak ediyordum. Suzan ile arasında bir şey oldu mu merak ediyordum. Aşksız diğer ilişkilerini merak ediyordum ama en çok da kim olduğunu merak ediyordum.

Makarnayı bitirdiğimde çimin üstüne uzanıp çenemi ellerimin üstüne yasladım. Ön bahçenin görünen kısmına yattığım yerden bakındım. Daha salaş ya da koyu renk giyen arkadaşlarını göremedim. Belki okulda değildi bile.

Buradan önceki okulunu, dışarıda nasıl olduğunu, Kemik'te olmaktan gerçekten memnun mu merak ediyordum. Onda tuhaf olan bir şeyler vardı. Ya da ben öyle olmasını umuyordum. Sanatçı ruhlu birinin kavga etmekten hoşlanmasını kabul edemiyordum. Kızdığında kaşları çatılıyordu ama genel olarak da çok ruhsuz biri olduğundan öfkesinin çok büyük olduğunu sanmıyordum. Çok mutlu olmadığı gibi çok öfkeli de olmuyordu belki.

En azından okulda ve Kemik'te. Onu başka bir yerde çok görmemiştim. Köpeğiyle gezerken huzurlu gözüküyordu. Huzurlu... Böyle düşündüğümü şimdi fark ediyordum. Sahildeki o günü tekrar düşündüğümde okuldakine, özellikle Kemik'te büründüğü kişiliğe hiç benzemediğini hatırladım.

Kıyafetleriyle karanlıkta olduğunu düşünürse de köpeğini gezdirmeye çıkarmış öylesine bir çocuktu. Gergin değildi. Güçlü gözükme gibi bir gayreti yoktu. Birilerine meydan okumuyordu. Umursamaz bile değildi. Hatta aksine köpeğiyle fazlaca ilgiliydi.

Bir köpekle ilgilenen, resimle uğraşan biri ne kadar kötü olabilirdi ki?

Onu göremeyince pes edip başımı tersi yöne yatırdım. Basket sahasında antrenman başlamıştı. Bizim sınıftan olan birkaç çocuk da vardı. Semih vardı. Cansu muhtemelen onun antrenmanı olduğu bile biliyordu.

Kötü Çocuk I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin