10

438K 13K 617
                                    

Üç dakika sonra oradaydım. Yeri düzgün tarif edemediğim için iki kez yanlış sokağa dönmüştük. Cebimdeki parayla ücreti ödedikten sonra taksiden inip duvarda yazan KEMİK yazısına baktım. Bir insan neden işletmesine böyle bir isim seçerdi ki?

Derin bir nefes alıp geçen hafta sinirle çıktığım kapıdan içeri bu kez endişeyle girdim. Etraf yine toz ve kir doluydu. Kim temizliyordu burayı? Tabii temizliyorlarsa. Burayı adam akıllı temizlemeye kalksalar en az bir iki hafta buradan kimse çıkamazdı herhalde.

İçeride kimse yoktu. Yarı koşarak yarı yürüyerek bahçe kapısına ulaştığımda olduğum yerde durup ne olduğunu görmeye çalıştım. Evet. Meriç. Yanlış kavgaya gelmemiştim. Tam da doğru kavganın üstüne gelmiştim. Yalnız yere yatırıp suratını yumrukladığı çocuk önceki seferki çocuk değildi. Başka biriydi. Daha iri yapılıydı. Yüzünü seçemiyordum çünkü ciddi anlamda kana bulanmıştı. Korkunç görünüyordu.

Babamdan intikam almak hayatımı tehlikeye atacak kadar olmamalıydı. Sadece serserilik yapan, öyle olmasa bile görünümüyle biyolojik babamı rahatsız edeceğini tahmin ettiğim insanlardan rol yapmasını bile isteyebilirdim ama bu... Çok fazlaydı.

Bu kadarı çok fazlaydı ama bu, benim yüzümden oluyordu. Çekip gidemiyordum.

Tekrar adım atmaya başladığımda Bora'yı ellerine cebine sokmuş diğer herkesten farklı olarak sessizce kavgayı izlerken görünce yanına gittim. "Ne yapıyorsun?"diye şaşkınca sordum. Onun aksine herkes tezahürat ederek bağırıyordu ama o sessizce olanları izliyordu.

Bana garip bir bakışlarıyla baktı. "Ne işin var burada?"

Bakışlarını görünce sanki burada değil de Mars'ta olduğumu düşündüm. Durmuş resmen kavga izliyordu. Ben de onu Meriç'in peşinden giderken kavgayı engellemek ya da onu durdurmak için gidiyor falan sanmıştım.

Kalabalığın içinde biri "Ooo kimler gelmiş!"diye bağırdığında fark edildim. Meriç'in yanına yaklaşıp kolundan tutmaya çalıştığımda "Ne işin var burada?"diye bağırdı. Aynı soruyu ben de ona sormak istiyordum.

Ne işin var senin burada Meriç? Senin ellerin fırça tutmak için değil mi? Neden kanatmayı tercih ediyorsun?

"Bırak, gidelim."

Çocuğun yüzüne bakamıyordum bile.

"Bora'nın yanına geç!"

Bora kolumu tutup "Gel."dediğinde kolumu elinden çekip bu kirli havada derin bir nefes aldım. Tekrar Meriç'e dönüp adamın yüzüne geçirmek üzere kalmış elini tutup "Lütfen!"dedim.

Meriç'in sadece dudağının kenarı biraz kanıyordu. Yerdeki adamınsa yüzü tamamen kan içindeydi. Ona baktığımı görünce dudağını arsızca yukarı kıvırıp gülümsedi. Canının hiç acımadığına inanmıyordum ama şiddetle büyüyen insanların bir süre sonra gülerek tepki vermesi tanıdıktı. Mahalleden bir çocuk biliyordum. Sürekli yaşıtları tarafından hırpalanırdı. Bir zaman sonra aldığı darbelere karşı gülmeye başlamıştı. Yanağı kıpkırmızıyken bile gülümseyebildiğini görmüştüm. Gözlerine baktığında mahcubiyet görürdüm. Hırpalandığı için utanırdı. Çok üzülürdüm. Onun için kavgaya karıştığım günler olmuştu. Saçım başım dağılıp üstüm toprak içinde kalana kadar erkek çocuklarıyla dövüşür onlara hadlerini bildirene kadar da kovalardım. Annem beni yıkarken bir daha yapmamamı söylemezdi.

Ben büyümüştüm. O arkadaşım birkaç yıl sonra taşınmış bir daha görüşmemiştik. O da büyümüştü. Onun için de bir şeylerin değiştiğini sanıyordum ama bu insanları görünce bazılarını hayatlarının hiç ilerlemediğiyle yüzleşmiştim. Çocukluk öfkeleri hala onlarla birlikteydi ve bunu yanlış yollardan dışarı atmaya meyilliydiler.

Gözlerinde yaptığı şeyden memnun olmadığını gördüğüm çocuk sırıtarak bana bakarken Meriç'in bileğini sıkıca kavradım. "Gidelim, lütfen."

Meriç kolumdan tutup beni çekelerken Bora'nın yüzündeki gülümsemeyi görmüştüm. Bittiği için o da mutlu gibiydi ama bunu benim bitirdiğim için gülümsediğini sandım. Suzan kapının kenarından bizi bekliyordu. Sonunda gelebilmişti yani. Biraz geç kalmıştı ama. İlk ben gelmiştim.

Ne düşünüyorum ben?

Tekrar temiz havaya çıktığımızda Meriç beni duvara yaslayıp "Ne işin var burada?"diye bağırdı. Ben daha cevap vermeden Suzan'a döndü. "Sen mi söyledin?"

Suzan kem küm ederken "Ben gördüm sizi."diye atladım. Hayır niye Suzan'ı koruyorsam?

"Kayla sen neymişsin ya!"diye Bora hayranlıkla bana bakarken Meriç ona döndü.

"Suzan'ı al okula dön."

O an Sunanın içeri hiç girmediğini fark ettim. Meriç'i durdurmak için bile içeri girmemiş, dışarıda kalmıştı. Burası onun için de tehlikeliydi.

Suzan'ın gözünde yaş gördüğüme emindim, başını çok çabuk çevirse de yakalamıştım. Meriç'ten hoşlandığına emindim. Bora onun arkasından yürürken ikimiz yine baş başa kaldık.

"Neden kavga ettin onunla?"

Ukala bir şekilde yarım ağız gülümseyip "Kavga mı?"diye sordu. "Kavga iki taraflı olur."

Onunla laf yarışı yapmak istemiyordum. Kavga ettiği için biraz terlemişti. Dudağının kenarında kan vardı.

"Tamam, neden dövdün onu?"

"Sebebini bilmesen buraya gelmezdin."deyip ellerini cebine soktu. Dudağındaki kana baktım. Akmıyordu. Biraz önce baş parmağıyla silmişti.

"Benim için mi?"

Açık konuşmak işime geliyordu açıkçası. Hem bildiğimi ikimizde biliyorsak cidden lafı dolandırmanın bir anlamı yoktu.

"Hayır. Neden senin için olsun?"dediğinde anlamayarak yüzüne baktım. Suzan öyle demişti diyemezdim. "Kendim için meraklı baş belası. Sana laf atarak bana savaş açıyorlar."

Bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapattığında "Bir oyuna bulaşmadan önce oyunun kurallarını öğrenseydin benimle buraya gelmezdin."dedi. Oyunmuş, kuralmış! Nereden bileyim ben bir yerde birlikte takılacağız derken böyle belalı bir yere geleceğimizi!

"Daha önce böyle saçma bir şey duymadım. Oyun falan oynamıyorum. Kural da bilmiyorum. Seninle aramızda ne tür bir ilişki var sanıyorlarsa da ona engel ol. Unuttur."dedim bakışlarımı ona çevirip. Alaylı bir dille konuşmuştum üstelik. Umursamadığımı kanıtlar nitelikte. İyi iş çıkarmıştım aslında.

"Oturup çay kahve içerek anlatayım istersen?"

Aynı alaylı dille cevap vermişti bana.

"Nasıl istersen!"dediğimde güldü. Az önce bir boğmacanın ortasında o değilmiş gibi masum gözüküyordu.

"Onlar bu dilden anlıyor, baş belası. Reddedecek olursan neler olacağını öğrenmek istemezsin."

Buraya bir daha gelmeyecektim zaten. Ben gelmeyeyim diye korkutuyordu belki de. Meraklısı değildim bu ciğerlerimi kirleten yerin ama daha önceden de gelmeyeceğim demiştim ve işte şimdi buradaydım.

"Dudağın kanıyor."dedim söyleyecek bir şey bulamadığımda. O konuyu sonra düşünecektim. Zihnimi sadece ben yönettiğimde.

Baş parmağıyla yeniden dudağını silecekken elini tutup ona mani oldum. "Mikrop kapacak. Bekle."

Birkaç gün önce onun kanının bulaştığı, şu an temiz olan bileğimdeki bandı çözüp ona uzattım. "Sen de kalsın. İhtiyacın oluyor."

"Sen benden ne istiyorsun gerçekten merak ediyorum."dediğinde bir sırrı çözmeye çalışır gibi gözlerini kısmıştı. Omuz silktim. Ona her şeyi anlatabilirdim de ama sanki eksik olurdu.

"Dersi ekeceksen yine..."

"Ah! Unuttum." diyerek onu bıraktım ve aceleyle yürümeye başladım.

"Dikkat et de bir yerlere takılıp düşme, sakar."

"Acele et de düşmeden yakala o zaman!"

Gülümsediğini hayal edebiliyordum ama ona baktığımda yüzünden sileceğine emin olduğumdan dönmedim. Hızlı adımlarla okula yürüdüm.

Kötü Çocuk I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin