25

764K 15.1K 407
                                    

Mola! Mola! Mola!

Ertesi gün okulda ruh gibi gezindim. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum. Birlikte miydik yoksa ben her şeyi abartıyor muydum? Benim biriyle ödev yapmam sorundu ama o istediği zaman mola verebiliyordu? Bu hiç de adil değildi işte.

Sessiz bir araba yolculuğundan sonra bizimkinden daha büyükçe ama dekorasyonu daha sıkıcı olan eve gittiğimizde sessizce Semih'i takip ettim. Canım o kadar sıkkındı ki bir an önce şu ödevi bitirmek istiyordum. Semih de suratımın asıklığına bakıp beni konuşmaya zorlamıyordu. Neyse ki arada bir iyi insan olacağı tutuyordu.

Salondaki büyük masada ödevi yapmaya başladığımızda o da tercih ettiğim ciddi haline bürünüp araştırmaya başlamıştı. Bir kağıda bir şeyler yazarken okuduğum ve önemli gördüğüm yerlerin altını çiziyordum. Evdeki yardımcı gelip önümüze kurabiye ve portakal suyu bırakırken Semih "Mola."dedi. Kelimenin verdiği rahatsızlıkla ona kaşlarımı çatıp baktığımda ellerini havaya kaldırdı.

"Üzgünüm. Tamam, istiyorsan devam edelim. Ben biraz bir şeyler içelim diye dedim."

Her şey onun yüzünden başlamış olabilirdi ama sinirimin asıl sebebi o değildi.

"Benim bardağımı da uzatır mısın?"dedim sakin olmaya özen göstererek. Emin olduktan sonra bardağı uzatıp önüme bıraktı.

"Bak ben sana sadece takılıyordum. Yani benim tipimsin ve bence cidden iyi bir çift olabilirdik ama... Her neyse ben böyle düşman ol diye yapmadım." Oldukça masum gözüyordu. Okuldaki o ukala çocuk değildi. Böyle bir itirafı da herkes yapmazdı bence. Gülümsemek bile istemiştim. Neşe'nin "Sinirlendiğinde korkunç oluyorsun." sözü aklıma geldiğinde dayanamayıp gülümsedim de.

"Tuhafsın."derken cidden böyle düşündüğünü yüzünden okuyabilmiştim.

"Aklıma bir şey geldi sadece. O ihtimalleri artık unutur musun? Çünkü böyle beni geriyorsun ve babalarımız arkadaş. Daha da ötesi ortaklar. Birlikte görüşüp duracaksak senden rahatsız olmak istemiyorum."

"Tamam. Cidden böyle somurtkan ve kötü bakmayacaksan olur. Zaten bak bizim aramızda bir şey olmaz. Rahat ol yani. Şu ortaklık işi. Yani işimiz karman çorman bir hale girer. Babalarımız bunu istemez. O kadar sıkıntı çekmek için çok gencim. Erkenden yaşlanmak istemiyorum."dediğinde güldüm.

"Buna sevindim işte."

Aklı fikri nerelerde dolanıyordu? Kurnaz şey. Şimdiden şirketin başına geçmeyi falan da düşünüyordur bu.

"Neyse devam edelim mi? Maç başlarsa izlerim. Bunu yapmam devamı sana kalır ona göre."diye beni tehdit edince gülerek kalemi elime aldım ve altını çizdiğim yerleri kağıda geçirmeye başladım. O kadar da sorun edilecek bir çocuk değildi ama Meriç beni sinir edecek kadar sorunlu bir çocuktu. Molaymış!

"O çocukla ne işin var?"dedi Semih aklımdan geçeni duymuş gibi.

"Takılıyoruz."

"Çok rahat bir cevap oldu. Seni kontrol etmeye gelecek kadarsa o kadar basit değildir."

"Onu gördün mü?"dediğimde bilmiş bir edayla "Tabii ki."dedi. Hiçbir şey söylemeden deftere yazı yazmaya devam ettim.

"Pekala. Bir gün iyi dost olduğumuzda seni konuşana kadar gıdıklarım ama uyarıyorum."

Gülümseyerek tek kaşım havada ona bakarken "Yaparım."dedi.

"Demek dost olduğumuzda."dedim gülümsemem yüzüme yayılırken.

"Ne sandın? Birlikte olamıyorsak dost oluruz. Sana yakın olmanın çeşitli yolları var güzelim. Ben de en karmaşık olmayan ve yakın olanı seçiyorum."

Semih ile dost olma fikrinin kendi bile komikti. Derinlemesine düşünmeye kalktığımda ileriyi göremiyordum. Berbat başlayan hikayemiz gerçekten düşmanlıktan aşka gibi şekil alabilirdi ama dost olmak, bunun da ötesindeydi. Nefret aşka dönüşmezdi belki ama tutku başta nefrete sebep olabilirdi. Nefret erirken de geriye sadece tutku kalırdı ama bizimki böyle bir şey değildi. Özünde onun uyuzluğu ve benim öfkem yatıyordu. Nefreti eritecek tutkudan yoksun ilişkimizin aşka evrilmesi mümkün olmadığı gibi dostluk da kulağa çok sıcak gelmiyordu. Okul haricinde, babasının hava sahasında başka bir çocuktu. Yine takılıyordu, dalga geçebiliyordu, ukalalığın sınırındaydı ama okuldaki kadar sivri değildi her şey. Orası ve "kurallar" hakkında konuşmalarından okulu gerçekten bir oyun olarak gördüğüne inanmaya başlıyordum. Sahnelenen bir oyun gibi.

"Şu öğrenci sitesine yazanı tahmin ediyor musun?"dedim not kağıtlarını toparlarken.

"Ömer'e sormadın mı?"

"Onun olduğundan şüphelendim."

"Her şeye burnunu sokan biri olduğundan şüpheli ama itiraf etmez tabii!"

"Yine de Ömer'in kullanacağı bir dil değil gibi geldi. Düşündükçe yani."

"Kim olduğu umurumda değil ama yanlış şeyler yazarsa onu bulurum. Ondan eminim."

Neden olduğunu anlamadan bunu yapabileceğine inandım. Okuldaki itibarını önemsiyordu.

"Peki şu sınıflandırmayı gerçekten umursuyor musun?"

"Bursluları mı diyorsun?"

"Evet."

"Onlar kendilerini ayrıştırıyor, Kayla. Kavga çıkaran da onlar. Bazen öyle gözükmese bile bakışlarıyla bile bunu başlatan onlar oluyor inan. Bizden önce kavgalar çıkmış gerçi ama son yıllarda bir şey olduğu yok. Yani aslında kimse umursamıyor ama böyle bir şey var işte. Lise burası."

"Kendinizi önemli hissetmek için film çevirir gibi önünüze koyulanı kabulleniyor musunuz?"

Omuz silkip suyundan yudumladı.

"Önümde çok da eğlenceli gözükmeyen bir kariyer planı var. Üniversitede çalışmaya başlayacağım. Sonra şirkete gireceğim. İşi büyütmem, yeni fikirler getirmem beklenecek. Çok çalışacağım. Buna bir iki basamak kala lisede biraz çocukluk yapıp eğlenmemde ne sakınca var? Bence sen de karanlık sularda yüzmek yerine göz devirdiğin bu oyunun içinde eğlenmeye bakmalısın. Lisede popüler olmak ya da olmamak oyununda yapacağın birkaç hamle ya da birkaç lise draması geleceğine keskin yönler vermez ama dışarıda Kemik gibi yerlerde takılmak her şeyi alt üst edebilir."

"Orada takıldığımı nereden biliyorsun? Babam mı anlattı?"

"Gerek var mı? Sen, Meriç ile bir değilsin. O bir tercih yaptı, sonuçlarına katlanabilir belki ama sen bilmediğin sulara atlıyorsun."

Oraya gittiğim için pişmandım zaten. Bu konunun tekrar tekrar üstünden geçmek istemiyordum.

"Her neyse! Oraya gitmiyorum artık."

"Meriç ile de görüşmemelisin." Ağzımı açtığımda bana müsaade etmeden devam etti. "Benim fikrim tabii! İnan bana senin için doğru olduğunu düşündüğümü söylüyorum. Başka bir niyetim yok."

"Sağ ol, Semih ama her şeyi bilmiyorsun."dedikten sonra masadan kalktım. Herkes Kemik'e, Meriç'e takmıştı. Kimse babanın hayatında bunca zaman yoktun, sen nereden çıktın diye sormuyordu. Asıl önemli olan buyken üstelik...

Kimse beni ona sürükleyen rüzgarın nereden çıktığını sormaya cesaret edemiyordu.

Kötü Çocuk I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin