EVCİLİK OYUNU

By pelinnurr

3.6M 66.3K 8.7K

Aslında ilk görüşte aşk, Bir türlü itiraf edilemeyen. Biri babası için, biri annesi için. Zorla, Ama aslında... More

Tanıtım
İlk Görüş.. (1. bölüm)
Gerçek evlilik olmayacak.. ( 2. bölüm )
Duygular karışıyor.. (3. bölüm )
Alışveriş.. ( 4. Bölüm )
Bekarlığa veda.. ( 5. bölüm )
Sen ve ben.. Biz ( 6.bölüm )
Ortalık karışıyor.. (7. bölüm)
Eski dostlar... (8.bölüm)
Tesadüf... (9. bölüm)
Eğlence zamanı.. (10. bölüm)
Kıskançlık, Kırgınlık, Umutsuzluk.. (11. bölüm)
Hazırlıklar... (12. bölüm)
Anlaşma... (13. bölüm)
Aşık mı oluyorum?! (14. bölüm)
Soru-Cevap (15. bölüm)
Bana Bir Koca Lazım.. (16. bölüm)
Geveze Nikah Memuru! (17. bölüm)
Evlilikte ilk gün.. (18. bölüm)
Davetsiz misafir (19. bölüm)
Ev ev değil yol geçen hanı! (20. bölüm)
Keçiler kovalasın seni emi! (21. bölüm)
Şans öpücüğü.. (22. bölüm)
Çok mu şey istiyorum? (23. bölüm)
Düşünceli kas yığınım.. (24. bölüm)
Dünyanın sekizinci harikası.. (25. bölüm)
Ben normal değilim (26. bölüm)
Ama ben yüzme bilmiyorum ki.. (27. bölüm)
Gözün çıksın Merve! (28. bölüm)
Senden nefret ediyorum.. (29. bölüm)
Başımın tatlı belası.. (30. bölüm)
Tehlike çanları çalıyor! (31. bölüm)
Huzurun kollarında.. (32. bölüm)
Fesat kas hayvanı! (33. bölüm)
Ah bir yalnız bırakmadınız! (34. bölüm)
Çünkü kerem hatırlamıyor! (35. bölüm)
Benim korumacı kocam:) (36. bölüm)
Öpsen de yeterdi... (37. bölüm)
Peki şimdi ne yapacağım? (38. bölüm)
Seni çok özledim.. (39. bölüm)
Öküz desem? (40. bölüm)
Daha da fazlası.. (41. bölüm)
Sizin Genlerinizde Var Bu! (42.bölüm)
Kimse Beni Senin Kadar Mutlu Etmiyor.. (43. bölüm)
Aşk paylaşılmaz.. (44. bölüm)
Aşkımız üstesinden gelebilecek mi? (45. bölüm)
Yanımda Kal... (46. bölüm)
Ona bir şey olmasın yoksa yaşayamam ben.. (47. bölüm)
Ya sen olsaydın? (48. bölüm)
İki özgür aşığız biz.. (49. bölüm)
İlahi Can! (50. bölüm)
Her Şey Bir Anlık... (51. bölüm)
Yeşilin En Güzel Tonu.. (52. bölüm)
Saçmalığın olayım saçmala beni kerem (53. bölüm)
Körle Yatan Şaşı Kalkar.. (54. bölüm)
Bana Söz Vermeni İstiyorum.. (55. bölüm)
Sonunda Herkes Mutlu! (56. bölüm)
Başımız sağolsun..
Hepimiz Burada Seni Bekliyoruz... (57. bölüm)
Sürpriz! :D
Fragmanımsı :)
Çünkü Sevdim.. (59. bölüm)
İmkansız gibi duruyor.. (60. bölüm)
Çünkü ben aşık oldum.. (61. bölüm)
Bugün Çok Güzelsin Yine.. (62. bölüm)
Sürpriiiz! (63. bölüm)
Senin Kadar Değil... (64.bölüm)
Meğer Aşk Varmış ve Buradaymış... (65. bölüm)
Çoook ileriden bir kesit :) Babalar gününe özel..
Biri Teyzeyi Sustursun Allah Aşkına! (66. bölüm)
Sensiz olmaz (67. bölüm)
Bende Seni... (68. bölüm)
Hiçbir Hayal Senin Kadar Güzel Değil... (69. bölüm)
Çoook ileriden bir kesit 2 :) Demir'in sünneti
Çocuğumuz da Var Mıydı? (70. bölüm)
Acilen yalnız kalmamız gereken bir konu var! (71. bölüm)
Kerem Sayer ve Sürprizleri... (72. bölüm)
Unutmamışsın! (73. bölüm)
Yani şimdi bu kıskanç olmayan halin mi senin? (74. bölüm)
Benim sevgilim kıskanç değil, değil mi? (75. bölüm)
Hamile mi?! (76. bölüm)
Evlenmemiz gereken bir konu var. (77. bölüm)
Aşık olduğum adam! (78. bölüm)
İşte huzur bu! (79. bölüm)
Bence artık evlenelim. (80. bölüm)
3. Dünya Savaşı... (81. bölüm)
Çok Arkadaşlı Sevgili (82. bölüm)
Eğer ben de Zeynep Yılmaz'sam! (83. bölüm)
Bir bakınız^^
Sen şiir olduktan sonra.. (84. Bölüm)
Zeynep etkisi... (85. bölüm)
Hızlıca söyle ve kurtul! (86. bölüm)
Happy new years!! :)
Dua edelim de Kerem bunu fark etmesin! (87. bölüm)
Final (88. bölüm)

Seni Seviyorum Zeynep (58. bölüm-Sezon Finali ;) )

33.6K 749 447
By pelinnurr

Bence açıklamayı da okuyun ya... :)

Selam! Aslında sabah paylaşmayı planlamıştım Finali ama bir şekilde aksilik oldu ve tamamlayamadım her neyse bu kısmı kısa geçiyorum:). Öncelikle duygularımı size tarif etmem o kadar zor ki. Bir yandan gelen yorumlarla ve özel mesajlarla çok çook mutluyum ve çok teşekkür ediyorum. Ama diğer yandan da Evcilik Oyunu'nun finalini yazmış olmak ve bitirmek beni çok üzüyor. Gerçekten sürpriz biz şekilde final oldu bende hiç beklemiyordum. Hatta pişmanlığım da olmadı değil hala devam etsem mi diye düşünüyorum ama şu son ihaftalar içerisinde çok yoğun çalışmam gerekiyor. Vize ve Final sınavı beni bekliyor. Araya zaman girip hikayenin unutulmasındansa akılda kalıcı bir final yapmak daha mantıklı geldi bana ve cidden hikayenin son bölümüne yakışacak bir final olduğunu düşünüyorum. Yoğun içerikli -az diyolog- ve uzun bir bölüm sizi bekliyor. Bu yüzden derin bir nefes alın ve mümkünse sessiz sakin, odaklanabileceğiniz bir yerde okuyun derim ;)

Bölümümüzde iki şarkı geçiyor biri ; Birsen Tezer- Ne Tuhaf, diğeri; Model-Antidepresan Gülümsemesi. Ben ilkini multimedyada paylaşacağım dinlemenizi tavsiye ederim :) 

BU KISMI KESİNLİKLE OKUYUN :)

Şimdi gelelim bölümle ilgi açıklamaya. Bölümde belirttiğim gibi 3 ay öncesine gidiyoruz arkadaşlar. Bu da tam şu zamana denk geliyor. 3. bölüm sonu. Bunda açıklık getirdim ki sizinde kafanız karışmasın. 3. bölüm sonunda Demet Zeynep'e nişan alışverişe gideceklerini söylüyor ve orada bitiyordu. Kerem de Barışlardan çıkmış eve doğru gidiyordu arabayla. Merak eden bir geri dönüp okuyabilir tabii ki :)

Biliyorum çok uzun bir açıklama oldu ama zaten vedalaşıyormuşuz gibi bir şey ve ben baya duygusala bağladım. Şimdiye kadar bana destek olan, yorum yapan yapmayan, beğenen, okuyan herkese sonsuz kere teşekkür ediyorum... Her bölüm sonuna yaptığınız yorumlarla beni yazmaya teşfik ettiniz, sizinde emeğiniz var bu hikaye de bu yüzden. Bu bölüm; zamanınızı bana ve hikayeme ayıran, değer veren tüm okuyucularıma ithafen gelsin diyorum :) Ayrıca hiçbir zaman benden desteğini esirgemeyip yanımda olan Buseme de :) Melisacım sende alınma lütfen sana da teşekkür ederim penguensever arkadaşım :)

Daha söylemek istediğim sayfalarca şey çıkar eminim ama sizi daha fazla tutmuyorum ve Evcilik Oyunu'nun Finaline davet ediyorum :) Keyifli okumalar...

*****

3 Ay Önce…

 

 

-Zeynep-

 

 

“Ne?!” diyorum karşımda neredeyse ağlamaklı duran anneme.

“Hadi diyorum zeynep! Duymuyor musun beni?” diyorkolumdan çekiştirirken.

“Ne demek kaza yapmış? Neyi varmış? Nasıl olmuş anne konuşsana!” diye soruyorum ardı ardına tüm vücudumu saran telaşla.

“Bilmiyorum gidince öğreneceğiz” diyor.

Daha birkaç saat önce yarın birlikte alışverişe gideceğiz derken şimdi onun kaza haberinin gelmesi beni sarsıyor haliyle ve ben daha iki kere gördüğüm bir insan için fazlasıyla endişeleniyorum. Ama ne yapayım engel olamıyorum buna. Apar topar hastaneye gidiyoruz annemle, arkamızdan melis de geliyor hemen. Vardığımızda ise sadece Ahmet bey ve Barışla karşılaşıyoruz.

“Nasıl oldu?” diye soruyor annem hemen.

Ahmet bey o kadar perişan duruyor ki kafasını kaldırıp cevap bile vermiyor.

“Bizde bilmiyoruz, en son bize geldi, konuştuk biraz sonra da eve gideceğini söyleyerek çıktı. Hiçbir şeyi yoktu” diyerek açıklıyor Barış.

Duvara yaslanarak beklemeye başlıyorum. Hiç anlayamadığım bir şekilde korkuyorum. Evet, hiç tanımadığım bu adama bir şey olacak diye korkuyorum. Böyle çaresizce bekliyor olmak hiç hoşuma gitmiyor. Elimden bir şeyler gelse tereddütsüz yaparım herhalde. Nedenini bende bilmiyorum ama tek bildiğim şuan korktuğum. Zorla evlendirileceğim bir adam da olsa ona bir şey olsun istemiyorum…

Koca kapı açılıp içerisinden doktor çıktığında uzun süredir kafasını bile kaldırmayan, tek kelime etmeyen Ahmet bey de ayaklanıyor hemen.

“Oğlum iyi mi?” diye soruyor.

“Şuan için bir açıklama yapmak çok zor. Kendisini yoğun bakıma aldık. Çok büyük bir kaza geçirmiş ne yazık ki. Arabanın bile parçalarına ulaşılamazken oğlunuzun tek parça kalabilmesi bir mucize. Tahminlerime göre uzun bir süre bilinci açılmayacak, buna hazırlayın kendinizi, ne kadar süreceği hakkında bir fikir yürütemiyorum maalesef. Ayrıca az da olsa hayati tehlikesi devam ediyor” diyerek uzunca bir açıklama yapıyor doktor.

“Peki elimizden ne gelir? Böyle oturup bekleyecek miyiz uyanmasını” diyorum gözlerimden akan yaşları fark etmeden.

“Aslında.. böyle durumlarda yapılabilecek tek bir şey var, konuşmak” diyor doktor.

“N-nasıl yani?” diye soruyor Barış bir umutla.

“Yani hastalarımızın çoğunun böyle durumlarda en son duyma organları iflas eder. Daha açık olmam gerekirse cevap veremez, hareket edemez ama sizi duyabilir. Özellikle konuşmanız gereken bir şey de yok, sıradan bir konuşma da yeterli olabilir”

 

“O zaman hemen başlayalım!” diyorum kimseye aldırış etmeden heyecanla.

Ona birazcık olsun yardımım dokunacaksa bile saatlerce konuşabilirim. Sonuçta bir insan hayatından bahsediyoruz bu evlenmek zorunda kaldığım adam bile olsa.

“Maalesef öyle herkes girip çıkamaz yanına” diyor doktor. “Yalnızca bir kişi”  

Ve o ortaya çıkan ufacık umudumda yok oluyor hemen. Kimse demez ki gir zeynep sen konuş diye. Kimim ki ben? Hem sonuçta onunda istemediği eş adayıydım ve kim istemediği birinin sesiyle tekrar hayata döner?

“Ayrıca da artık bugün yapılacak bir şey yok. Şuan yanına kimseyi alamayız. Bu gece bizim gözetimimiz altında olacak. Eğer konuşmak isterseniz yarından itibaren görmeye başlayabilirsiniz, geçmiş olsun” diyerek ayrılıyor doktor yanımızdan.

“B-ben konuşamam” diyor Ahmet bey.

Bu da ne demek şimdi? Belki de kerem duyduğu sesler sayesinde hayata tutunabilecekti ve babası konuşamayacağını mı söylüyor? İki kelimeyi bir araya getirmek bu kadar mı zor bu adam için?

Hiç kimseden ses çıkmıyor. Herkes öylece birbirine ne yapacağız der gibi bakarken bir cesaretle ben konuşmaya başlıyorum.

“Ben konuşurum, şey yani sorun olmazsa” dememle annemin şaşkın gözlerini bana çevirmesi bir oluyor.

“Olur, konuşabilirsin” diyor Ahmet bey kestirip atarken ve çıkışa doğru ilerliyor. Ne yani gidiyor mu?

“Kızım sen ne karışıyorsun?” diyerek kolumdan tutuyor beni annem.

“Ne var ya yardım etmek istedim” diye çıkışıyorum ona aldırmadan.

Daha sonra da annemin çekiştirmeleriyle Barış’a veda ederek eve sürükleniyoruz melisle. Benimse içindeki korku gram azalmıyor…

Ertesi gün…

 

“Selam... Iıı aslında ne diyeceğimi bilmiyorum. Yani ne söylenir onu da bilmiyorum.”

Kerem’in yanına konuşmak için girmişken karşısında oturduğum sandalyede saçmalayıp duruyorum. Bir an için vazgeçip gitmek istesem de hemen uzaklaştırıyorum bu düşüncelerimden ve ne diyeceğimi bilemeden konuşmaya devam ediyorum.

“O kadar garip bir durumdayız ki şuan, neden burada kendimi konuşmak zorunda hissettiğimi anlayamıyorum. İçimden bir ses yap bunu diyor ve ben o sesi susturamıyorum. Belki sesimi bile duymak istemiyorsundur ama üzgünüm ki uyanana kadar bana katlanacaksın. Şimdiden bunun için özür dilerim senden ama vazgeçmeyeceğim.”

Daha fazla yanında kalamayarak çıkıyorum. Dışarıda beni bekleyen barış ve melis bu kadar hızlı çıkmama şaşırıyorlar. İyi de ne konuşabilirim ki en fazla? Zamanla alışırım belki saatlerce çıkmam yanından…

“Bitti mi?” diye soruyor melis şaşkınlıkla.

“Hı hı” diyerek başımı sallıyorum.

“Olsun” diyor Barış “Bugünlük bu kadar yeter seni de zorlamayalım”

“Hadi bir şeyler yemeye gidelim de kafamız dağılsın” diyor melis

“Yok siz gidin benim pek iştahım yok” diyerek geçiştiriyorum. Bu ruh halinden kurtulmam lazım ama olmuyor.

“Zeynep, sana çok teşekkür ederim” diyor barış. Hayretle başımı kaldırıp ona bakıyorum.

“Neden?”

 

“Keremle bu şekilde konuşman, yani nasıl desem belki başka biri olsa gelmezdi bile hatta sevinebilirdi kurtuldum diye. Ama sen onu hayatta tutmaya çalışıyorsun” diye açıklıyor gözleri dolarak. “Ve emin ol kerem sen onunla konuşuyorsun diye çok mutludur şuan”

 

Bu ne demekti şimdi? Niye mutlu olsun ki benim konuşmamla… Yine de sorgulamıyorum Barışı. Fazla şey biliyor olmak istemiyorum. Tek istediğim kerem iyileşsin.

***

Birkaç gün sonra…

 

“Eveeet yine ben geldim uyuyan güzel. Ah böyle dediğim için bana kızmıyorsundur umarım ha? Vallaha uyandığında bu söylediklerim yüzünden üzerime atlayacaksın diye korkmuyor da değilim. Yapmazsın değil mi öyle bir şey?

 

Her neyse bugün yine gevezeliğim üzerimde çekeceğin var benden. Bil bakalım dün senin yanından çıktıktan sonra kiminle tanıştım? Sevgilinle… Aşk olsun yani bir sevgilin olduğunu bile söylemedin bana. Gerçi hoş niye söyleyeceksen.”

 

Neden sitem yaptığımı bilmiyorum ama sesimden öyle anlaşılmamasını umuyorum. Zaten o kadar konuşuyorum ama kaç gündür keremden ufacık bir tepki bile alamadık. Doktoru asla vazgeçmememiz gerektiğini söylüyor. Bense ilk günkü ne konuşacağımı bilememe sendromunu atlatmış artık karşısında rahatça gevezelik yapabiliyorum. Hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlatıyorum ona. İzlediğim en sıkıcı, en güzel filmlere kadar anlattım. İlk birkaç gün hep kendimi, hobilerimi, fobilerimi anlatmakla geçti çünkü pek bir şey yapmıyordum. Belki de öncelikle beni tanısın istiyordum. Tanısın ki alışsın bana..

“Sevgilinin adı Selinmiş. Beni görünce nasıl bozuldu ama görmeliydin!” derken sanki beni görebiliyormuş gibi kıkırdamaya başlıyorum.

“Hele de müstakbel karın olacağımı duyunca köpürdü! Ama korkma ben ona sahte bir evlilik yapacağımızı başka bir amacımızın olmadığını söyledim. Yani buradan çıkınca başının etini yemeyecek. Doktora baya bir dil döktü ben de girip konuşayım diye ama hiçbir şekilde kabul etmediler. Baştan seni ben kaptım ehehe. Umarım bana kızmıyorsundur ama bak benim gibi konuşanı da bulamazsın. Neyse bu aralar kendimden epey bahsettim zaten. Hem ne kadar inatçı olduğumu da anlamışsındır artık. Bak konuşmaktan da bıkmıyorum, bıkmayacağım..

 

Bu arada unutmadan söyleyeyim Barış sonunda açıldı Melis’e. Ya valla bizden önce evlenirlerse hiç şaşırmam! Valla durduramıyorum ben bunları sen uyanda artık beraber engel olalım. Sürekli bir yerlere gidiyorlar. Yok karaokeye gidelim yok şu bar yeni açılmış oraya gidelim, hızlarına yetişemiyorum. Ha merak etme seni de unutmuyorlar hiç bak mesela şuan kapıdalar.

 

Ben de artık seni tanıyor gibiyim… Nereye gitsek Barış başlıyor hemen; Kerem burada olsa şöyle derdi, bunu yapardı diye. İtiraf edeyim ki bende çok sıkıştırıyorum onu. Senin hakkında bir sürü şey öğrendim. Neyse uyuyan güzel bugünlük bu kadar, yarın yine başını şişirmek için burada olacağım” diyorum.

Kalkıp kapıya yönelirken ufacık bir hareket, bir kımıldama görmek istesem de hiçbiri olmuyor ve yine dışarıda bekleyenlere olumsuz bir cevap vermek için hazırlıyorum kendimi. O kadar heyecanla bekliyorlar ki beni dışarıda, ağzımdan çıkacak bir kelimeyle havaya uçacaklarına eminim. Ama maalesef bugünde mutlu edemiyorum onları…

Bir hafta sonra…

 

 

“Bugün sana bir sürprizim vaaar… Ama ilk önce yine benim anlatacaklarımı dinleyeceksin. Artık o uzun belki de sana göre sıkıcı olan konuşmalarımın sonunda bir ödül olarak da düşünebilirsin…

 

Her neyse. Bil bakalım ne oldu? Uzun süredir görüşmediğim bir arkadaşımla karşılaştık. Adı mert. Uyandığında sizi de tanıştırırım. Çok iyi çocuktur böyle sessiz sakin. Ama bir kardeşi var ki sorma! O da Merve. Aman onunla tanıştırmam. Bir erkek gördü mü hiç birimizi tanımaz. Selin fazlasıyla yetiyor zaten bir de Merve çıkmasın başımıza. Ay ne diyorum ben. Sen bakma bana Selin uğraşmasın yani şimdi kız bana yeterince takmış durumda zaten.

 

Asıl bomba ne peki biliyor musun? Ah bak bu aklıma gelmemişti belki de Merveyi tanıyorsundur. Çünkü onlarda Barışla arkadaşlarmış eskiden. Ne tesadüf ama değil mi? Melis başta köpürdü Merve Barış’a asılacak diye ama Allahtan öyle olmadı valla parçalardı Melis onu.

 

Neyse sana geçenlerde izlediğim bir filmi anlatacağım bugün. He korkma ödül bu değil. Ödülünü sona saklıyorum. Filmin adı Evim Sensin. Belki biliyorsundur diyeceğim ama hiç sanmıyorum. Harbiden sen izler misin böyle filmleri? Barış’a sorsam mı acaba? Her neyse filmin sonu berbat bitiyor ama. Kız ölüyor. İkinci kez izliyor olmama rağmen hüngür hüngür ağladım biliyor musun? Yanımda olsan kesinlikle dalga geçerdin benimle. Nerden mi anladım? Barışla bir olurdunuz kesin. Melisle nasıl uğraştı görmeliydin! Hayır, canım tabi ki kıskanmadım ama keşke sende yanımda olsaydın. Yani bizimle birlikte. Hem barış da yalnız kalmak istememiştir kesin. Yine çok uzattım bugün…

 

Hadi yine iyisin sıra ödüle geldi.. Merak ediyorsun değil mi? Dua et doktorun şeker gibi bir adam. Çoğu önerime olumlu yaklaşıyor. Bak elini de tutabiliyorum artık. Hem böylece beni biraz da olsa hissedebilirsin. Bence dokunmak da bir iletişim aracıdır. Hem ben beni duyduğuna eminim. Kesin içinden kahkahalar atıyorsundur da bana belli etmiyorsun değil mi?

Yine umutla ondan bir tepki bekliyorum birkaç dakika boyunca ama hiçbir kımıldama yok. Doktorunda izniyle çok hoşuma giden bir şarkıyı dinletmek için açıyorum. Hatta biraz da eşlik ediyorum şarkıya…

Her şey yarım kaldı yine ne tuhaf

Aşk yarım, nefret yarım, hayat yarım

Bir yanım kaçar gibi kovalar bir yanım

Ne kaldı geriye temiz ve saf

 

Biraz senin yarım biran benim yarım

Bir tek ben bilirim seni sevdiğimi

Birde sen bilirsin biraz

 

Kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım

Kuru bir teselli bulurum ben kendi halime

Vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım

Dağılıp giden bir sis halinde

 

Uzaktan gelir gibi sesin

Sanki hep başka bir alemdesin

Her şeyde biraz seni bulurum

Nerde olsam aklımdasın biraz

Kimse bilmez, kimse duymaz

Bir tek ben bilirim seni sevdiğimi

Bir de sen bilirsin biraz

 

Kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım

Kuru bir teselli bulurum ben kendi halime

Vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım

Dağılıp giden bir sis halinde…

 

“Güzel şarkı değil mi? Geçenlerde Barışlarla gittiğimiz bir mekanda çaldı, bende sana dinletmek istedim. Sen birlikte dinlemişiz gibi düşünebilirsin çünkü orada aklımda hep sen vardın. Nedenini sorma bende bilmiyorum. Ama senin burada yatıyor olman beni çok üzüyor kerem. Artık bir şeyler yap dön aramıza ne olur” dememle ellerim arasındaki parmaklarını kıpırdattığına eminim!

Bunun sevinciyle gözlerim dolarken ondan gelen bu küçücük kıpırtının beni bu kadar mutlu etmesine şaşırmadan da geçemiyorum.

“Biliyordum! Biliyordum kerem… Bizi bırakmayacaksın! Bende asla pes etmeyeceğim sen gözlerini açana kadar asla!”

Hızlıca toparlanıp gülen bir ifadeyle dışarıya çıktığımda herkes anlıyor bir şeyler olduğunu ve gülümsemeye başlıyorlar. Bizim için bu ufacık bir kıpırtı havalara uçmamıza yetiyor. Ah bir de uyansa…

3 hafta sonra…

 

“Bugün nasılsınız kas hayvanı? İyi görüyorum seni ama. Ne o bir gün gelmedim diye mi yoksa bu neşe. Dün gelemediğim için üzgünüm kerem… Gerçekten önemli bir şey olmasaydı gelirdim biliyorsun değil mi? neden mi gelmedim? Çünkü hastaydım valla yataktan bile çıkamadım. Affettin mi beni? Heh başka çaren de yok zaten.

 

Sana bir şey söyleyeceğim çok şaşıracaksın. Barış ve Melisle ilgili. Bizim bu zeki arkadaşlarımız birbirlerini sevmediklerine karar verdi. Yaa görüyor musun şunları sen. Meğersem ilişkileri arkadaşlık için daha uygunmuş. Aman Allahtan ikisi de öyle düşünüyor yoksa valla arada kalırdım. Peki şaşıracağın bir şey daha söyleyeyim mi?” derken elini tutuyorum.

 

Artık bana karşılık veriyor konuşurken. Daha elimi sıkmaktan öteye gidemedik ama doktor gayet iyi ilerlediğini söylüyor. Tabii sabırsız ben her ne kadar biran önce iyileşsin istesem de pat diye olmuyor maalesef. Ve keremin elimi sıkmasıyla yüzümde bir gülümseme oluşunca devam et dediğini çıkarıyorum bu hareketinden ve daldığım düşüncelerimden çıkıp konuşmaya başlıyorum.

“Sıkı dur söylüyorum! Hani geçen gün bahsetmiştim ya sana benim kuzenim geldi diye adı yağmur olan. İşte onunla senin arkadaşın Can birliktelermiş! Valla hiç bana bakma bende yeni öğrendim. Hiç de belli etmediler! Bir baktım biz sevgiliyiz diyorlar.

 

Geçen gün bowlinge gittik yine bizim ekip. Aslında ben gitmek istemedim ama zorladılar. Of zaten oynamasını falan da bilmiyorum yani. Sen kesin biliyorsundur. Artık uyandığında götürüsün beni ha? Söz mü?” dememle birlikte yine elimi sıkıyor.

Bunlar ufak hareketlerde olsa beni dünyanın en mutlu insanı yapabiliyor işte… Hem de hiç tanımadığım bir adam tarafından. Gerçi tanımıyorum diyemem çünkü ona haksızlık olur. O her ne kadar böyle yatsa da bir şekilde benimle iletişim kuruyor. Hatta yalnızca benimle. Bu daha da çok hoşuma gidiyor. Ne ara bu kadar duygularım değişti ona karşı bende anlamıyorum. Fazla kaptırmayım diyorum kendi kendime ama olmuyor. Sonuçta o uyandığında beni değil sevgilisini soracak. Ve bende tıpış tıpış arkamı dönüp gideceğim.

Tekrar konuş der gibi elimi sıktığında yine engel olamadığım gülümseme yüzümde yerini alırken devam ediyorum.

“Bak söz verdin caymak yok sonra. Anlaştık o zaman. Bu arada geçenlerde anlattığım arkadaşım Mert var ya. İşte onunla baya bozuştuk. Nedenini sorma hiç hatırlamak bile istemiyorum. Yurt dışına da geri döndüler zaten. Aman çok iyi oldu valla Merveyle tanışmak zorunda kalmayacaksın en azından..

 

 Neyse artık ben gideyim, bugün yine baya uzun kaldım yanında sonra doktorun kızmasın. Ama merak etme yarın yine geleceğim yanına artık iyileştim. Hem gelmeyince özlüyorum seni biliyor musun? Çok tuhaf ama öyle. Resmen her gün gelip burada bıdı bıdı yapmaya alışmışım. Sen uyandığında bu enerjimi nereye harcayacağım diye kara kara düşünüyorum valla. Olsun ama sen yine de uyan”

Konuşmamı tamamladıktan sonra hiç yapmadığım bir şekilde odada kimsenin olmadığına da emin olunca eğilip yanağına masum bir öpücük konduruyorum. Neden yaptığımı bilmiyorum ama içimden geliyor.

5 hafta sonra…

 

“Bil bakalım kiminle tanıştııım! Seninde her yerden arkadaşın çıkıyor canım. Geçen gün Can, Yağmur ve Melis bir bara gitmişler ve orada sizin eskiden bir arkadaşınız olan Akselle karşılaşmışlar. Bende daha sonradan Melis sağolsun öyle tanıştım. Benim bu arkadaşım vallaha deli! Ama senin Aksel’in de hiç ondan kalır yanı yok! Kıza hepimizin önünde serenatlar yaptı yaa. Şimdi daha çiçeği burnunda sevgililer. Ay bir görsen ölüp bitiyorlar birbirlerine. Sonu Barışla olduğu gibi olmaz umarım.

 

Neyse bu arada Aksel’in sana selamı var. O da diğer herkes gibi uyanacağına inanıyor. Bense eminim. Biliyorum ki hepimizi sevindireceksin. En çok da beni. Şeyy, bu arada bir şey söyleyeceğim sana ama sakın şikayet ediyormuşum gibi algılama olur mu? Bu aralar Selin’i hiç görmüyorum buralarda. Kaç gün oldu gelip gitmiyor. Barış’a da sordum ama bir şey bilmediğini söyledi, onu da aramıyormuş. Sadece bilmeni istedim. Yani onu da anlayamıyorum ki benim sevgilim böyle hastanelerde olacak bir saniye ayrılmazdım yanından. Hatta kimseyi dinlemez yanına da girerdim. Hatta ve hatta benim yerimde olacak kişinin de saçını başını yolardım ne yalan söyleyeyim. Kesin gülüyorsundur ama gülme ya. Vallaha bak arada çirkef bir zeynep çıkabiliyor içimden. Kimse damarıma basmayacak.”

 

Elimi sıkıyor yine bu sefer biraz daha kuvvetli anlayabiliyorum. Allah’ım nasıl bir mutluluktur bu? Uyansın artık yalvarırım. Dayanamıyorum onun bu şekilde yatmasına. İsterse beni bırakıp gidecek olsun ama yine de uyansın. Onun elimi sıkmasına karşılık diğer elimle de kolunu okşayarak devam ediyorum konuşmaya.

“Bu arada kim geldi biliyor musun? Sen tanımazsın ama yine de bahsedeceğim çünkü ben kendisini çok severim. Osman amcam… Aslında babam gibidir beni hep kızı olarak görür. Babam vefat ettikten sonra uzun bir süre benimle ilgilenmişti. Yani kısacası ona sevgim büyük. Ayrıca da senden bahsettim ona baya merak etti. Uyandığında görüşeceklerinin listesine birini daha eklemiş olduk he? Bak sayemde de çevren genişliyor fena mı? Bu arada bende duymuş olma ama jale teyzemle de aralarında bir şey var gibi. Yani aslında eskiden de vardı ama kapanmış bir mevzudu. Çaktırmamaya çalışıyorlar ama ben birbirlerine nasıl baktığını fark edebiliyorum. Yine fazla konuştum değil mi? Umarım sıkılmıyorsundur benden… Yine geleceğim merak etme. Ama artık uyan da şu gözlerine bakarak konuşayım canım böyle duvara bakar gibi olmasın, hatta arada bir cevap ver falan sesini duyayım değil mi ama?” dememle yine parmaklarımı sıkıyor.

Yine ona veda ederek çıkıyorum yanından. Her seferinde öylesine içim huzur doluyor ki bunu anlatabilmek neredeyse imkansız. Yine mutlu bir ifadeyle çıktığımda kapıda bu sefer de Can ve Yağmur karşılıyor beni. Ben nasıl keremi yalnız bırakmıyorsam onlarda beni hiç yalnız bırakmayıp benimle buraya kadar destek olmaya geliyorlar. Biri gelmezse öbürü muhakkak geliyor zaten.

“Nasıldı?” diye soruyor Can.

“Gayet iyiydi. Daha sık tepki verdi bu sefer ve biraz daha güçlü” diyorum gülümseyerek.

Çok fazla mutlu olduğumu da belli etmemeye çalışarak. Benden hemen sonra da yanımıza gelen doktor konuşmaya başlıyor bu sefer.

“Zeynep hanım sayesinde sandığımızdan daha iyi gidiyor kerem beyin durumu. Gerçekten ne konuşuyorsunuz ne anlatıyorsunuz bilmiyorum ama bunlar kerem beyde kesinlikle olumlu bir etki yaratıyor. Özellikle müzik dinlettiğinizden sonra daha güçlü tepkiler aldık.”

 

Doktorun bu konuşmasıyla yüzümüzdeki gülümseme iyice genişlerken keyfimizde yerine geliyor. İnşallah kısa bir sürede ayaklanırsın kerem… Uyanmanı o kadar çok istiyorum ki…

8 hafta sonra…

 

“Bugün sevgililer günü. Senin de sevgililer günün kutlu olsun. Aklıma ne geldi geçenlerde biliyor musun? Acaba sen bu kazayı yapmamış olsaydın ne olurdu? Yani gerçekten zorla evlendirirler miydi bizi? Sonuçta biz kendi aramızda konuşmuştuk bu durumu ama cidden bu kadar ileri giderler miydi yoksa bizim gözümüzü mü korkutmaya çalışıyorlardı. Baya bir düşündüm bunu ama hiçbir sonuca varamadım. Ayrıca da seninle aynı evde yaşayabileceğimizi de düşünemiyorum. Yani benim gibi birine zor katlanırsın sen. Valla bak öyle yemek yapmasını falan da bilmem hiç” yine elimi sıkıyor…

“Bu arada herkesin selamı var yine, özellikle de Can’ın. Doğum günü yaklaşıyor ya o zamana kadar uyansın amma uyudu o da! Diyerek isyanda bu aralar. Asıl derdi de ne biliyor musun? Bir tane hediye az gelecekmiş. Ahahha. Baya güldük. Şaka yapıyor tabii.

 

Hepimiz seni çok özledik kerem. Artık iyi olda sende katıl aramıza. Nedenini bilmiyorum ama ben kendimi yalnız hissediyorum. Hep bir şeyler eksik oluyor. Hangi ara bu kadar bağlandım sana bilmiyorum ama gerçekten seni ayakta ve yanımda görmeye ihtiyacım var. Ben, yani nasıl desem, sana karşı duygularım değişti. İki ay oldu kerem. İki aydır her gün gelip gidip seninle konuşuyorum ve hep seni düşünüyorum. Belki de böyle hissediyor olmam normaldir. Seni kaybetme korkumun yanına bir tanesi daha eklendi şu sıralar. Beni yok sayabilme ihtimalin. Eğer uyandığında yüzüme bile bakmazsan anlarım tabii ki bunu. Belki bende bakmazdım. Ama ne bileyim böyle senin elini tutarken bile bana bir tepki göstermen, elimi sıkman… Bunları sana neden anlatıyorum bilmiyorum gerçekten içimden geliyor. Uyandığında beni hatırlamıyor bile olabilirsin. Sonuçta insan iki kere gördüğü bir insanı neden unutmasın ki? Hem de aradan aylar geçmişken. Her neyse toparlayayım artık. Umarım bu konuşmalarımla senin canını sıkmamışımdır. Ama hissediyorum artık az bir zaman kaldı uyanmana. Bunları yüzüne söyleyemezdim kerem. Sen bana bir yabancı gibi bakarken söyleyemem…”

 

Yine gideceğimi anladığı zamanlardaki gibi elimi sıkarken gözümden akan bir damla yaşa engel olamıyorum. Hiç hareket etmeden neredeyse nefes bile almadan ondan ufacık farklı bir hareket bekliyorum. Odadaki sessizliği bozan tek şey benim nefes alıp vermemken kerem birden başını oynatıyor. Bir an dudaklarının bile aralandığına eminim! Biraz daha dikkatlice ona baktıktan sonra hızlıca doktorun yanına giderek olanları anlatmaya başlıyorum.

9 hafta sonra…

 

“Kerem!” diye koşarak yanına gidip ellerine sarılıyorum hemen. “Çok çok özür dilerim kerem! Biliyorum birkaç gündür gelemedim ama inan bana haklı sebeplerim var. Çok kötü şeyler oldu bir bilsen! Aklım hep sendeydi inan bana. Gelemediğim her gün için çok üzgünüm. Öyle korkunç günler geçirdik ki…

 

İlk olarak hani şu Can’ın doğum günü vardı ya. Kerem ben ilk kez senin burada olduğuna binlerce kez dua ettim. En azından burada güvendeydin. Herkes oraya eğlenmeye gittiğinde tam bir felaket yaşandı resmen! Yangın çıktı! İnanabiliyor musun? Kendimizi zor attık dışarıya. O kadar korktum ki. Oradan çıkamamak bir yana seni göremeyeceğimden korktum, senin uyandığını göremeyeceğimden korktum. Ama şükür ki atlattık. Yalnız sana kötü bir haberim var. Aslında bende tanımıyordum ama o yangında bir kişi öldü… Sizin eskiden bir arkadaşınızmış. Hepimiz çok üzüldük ama maalesef elden bir şey gelmiyor.

 

Bununla da bitse iyi. Geçen gece annem çok fenalaştı onu hastaneye kaldırdık. Belki de bilmiyorsundur annem kanser. Doktorlar atlatacağını söylüyorlar ama ben yine de çok üzülüyorum. Sonuçta bir risk var değil mi? Babamı zaten kaybettim hayatımdan sevdiğim birinin daha ellerimden kayıp gitmesini istemiyorum. Senin de gitmeni istemiyorum kerem. Dön artık. Hepimiz çok özledik seni, ben bile…

 

Bugün sana yine bir şarkı dinleteceğim. Biraz fazla felaket tellallığı yaptım değil mi? En azından kulağına birkaç güzel nota sesleri dolsun.

Yine neredeyse beni anlatan bir şarkıyı seçerek açıyorum.

Ah ne tatlı sözler hazırladım, kim bilir kaç aydır.

Kimse seni dinlemiyorken, konuşmak kolaydır.

Kafamda durmadan bağırıp çağıran bir yabancının sesi,

Yüzümde kocaman yalandan bir antidepresan gülümsemesi.

 

Böyle gitme ne olur, böyle gitme ne olur.

Biraz yanımda otur diyemedim.

Başımı yaslasaydım omzuna, ağlasaydım.

Öpüp koklasaydım, yapamadım.

 

Yapmadım, utandım.

 

Sen bana bakma, parçalı bulutluyum,

Sen mutluysan ben mutluyum.

Eski iyi bir dostum yalnızca, bu gece nasıl olsa.

Kafamda durmadan bağırıp çağıran bir yabancının sesi,

Yüzümde kocaman yalandan bir antidepresan gülümsemesi.

 

Böyle gitme ne olur, böyle gitme ne olur.

Biraz yanımda otur diyemedim.

Başımı yaslasaydım omzuna, ağlasaydım.

Öpüp koklasaydım, yapamadım.

 

 

Keremin yanından çıktığımda bu sefer kimse beni beklemiyor. Çünkü herkes o kadar perişan ki kendi kabuklarına çekilmiş gibiler. Bende yalnız kalmayı fırsat bilip sahile gidiyorum. Oturuyorum bir banka.

Artık tükendiğimi hissediyorum. Kerem çok uzun zamandır yatıyor orada ve benim elimden konuşmaktan başka bir şey gelmiyor. Herkesin yanında her ne kadar kendimi tutsam da tek başıma kaldığımda dayanamayıp ağlamaya başlıyorum. Her şey o kadar üst üste geldi ki. Tek başıma hepsinin altından kalkmak çok zor. Yağmur için Can var, Melis için Barış… Peki ya ben? Ben yalnızım. Kerem için var bile diyemiyorum. O uyansa da benim için uyanmayacak ki. Uyandığında söylediği ilk şey benim adım olmayacak. Uzun zamandır kendimi bu kadar çaresiz hissetmiyordum. Bir insan nasıl olurda öylece yatan bir adama aşık olabilir? Her gün saatlerce konuşuyorum ama elimi sıkması dışında hiçbir cevap alamıyorum ki ondan. Gülümsemesini hayal etmeye çalışıyorum. Hiç yanımda gülümsemiş miydi ki? Barışlarda birkaç tane fotoğrafını görmüştüm. Gülmek ona kesinlikle yakışıyor. Ah kerem.. Uyan artık.. Gün geçtikçe hep öylece yatacak olmandan korkuyorum.

11 hafta sonra…

 

“Yine ben geldim… Biliyor musun işe başladım dün. Yaa artık karşında çalışan bir bayan konuşuyor. Ofis arkadaşımla da baya anlaştık. O kadar tatlı bir kız ki.. Adı özge. Ona da senden bahsettim biliyor musun? Uyandığında tanışacağın biri daha var yani. Bana kızmıyorsundur umarım. Yani bir insan yeni birileriyle tanışmaktan hoşlanır değil mi? umarım sen de seversin hepsini. Ama seni en çok merak eden de Osman amcam biliyor musun? Her gün muhakkak seni soruyor. Vallaha dışarıda seni bekleyen çoook… Bence daha fazla bekletmeyelim onları ne dersin?

 

Aaa sana daha önce söylemem gereken bir şey vardı aslında! Allah’ım neredeyse unutuyordum! Bak ben girer girmez bunu söyledim tamam mı? Yani uyandığında Can’a böyle söyleyeceğiz yoksa beni parçalar! Çünkü baya sıkı sıkı tembihledi unutma diye. Hoş gerçi böyle bir şey unutulmaz da ama… Sıkı dur bak söylüyorum! Canla Yağmur evleniyor! Evet valla doğru duydun! Bizde şok olduk. Böyle bir gün annem, Osman amcam, Jale teyzem falan oturuyoruz bir baktık zil çalıyor. Kalktım hemen baktım tabii bunları görünce bir şaşırdım! Neyse girdiler içeriye var bir haller ben anladım ama aklımın ucuna da gelmiyor yani. Kesinlikle orada olmalıydın kerem! Can’ın o hallerini görmeliydin. Gerçi hoş Can her zaman öyle ama bir geveliyor ki sorma! Neyse en sonunda yağmur pat diye söyledi evleniyoruz diye. Tabii hepimiz şok. Zor toparladık valla. Ayrıca da Candan beklenmeyecek de bir evlilik teklifi gelmiş. Böyle trafikte durup herkesin içinde diz çökmeler falan. Her fırsatta anlatıyor kesin sana da uyandığında bıkana kadar anlatır.

 

Yani burada durumlar böyle… He bir de Can dedi ki doğum günümü kaçırdı bari düğünümü kaçırmasın. Gerçi sen uyanmadan yapmaya da niyetleri yok haberin olsun. He bir de dedi ki tüm istikbalim Kerem’in ellerinde kıymasın bana!

 

Ahahha çok gülüyoruz Can’a valla. Geçenlerde bir film almış getirmiş hadi izleyelim diye tutturdu. İyi dedik hadi izleyelim falan. Yani öldük gülmekten, filmin adı da ‘babamın penguenleri’. Ay itiraf edeyim çoğunu izlemedim ama bir adam penguen falan besliyordu böyle evin içinde. Olacak şey mi Allah aşkına düşünebiliyor musun? Yani Candan da böyle bir film beklenirdi zaten. Yine çok konuştum değil mi? Zaten Can’ı anlatsam yetiyor.

 

Kerem… Gerçekten uyan artık ne olur! Doktor umduğumdan da uzun sürdü bu iş dedi geçenlerde. Şu zamanlarda artık uyanman gerekiyormuş yoksa.. Düşünmek bile istemiyorum kerem ne olur uyan! Yalvarıyorum sana bu kadar bekleyeni üzme. Şimdilik gidiyorum ama yine geleceğimi biliyorsun. Sen uyanana kadar asla pes etmeyeceğim. Görüşürüz” diyerek alışkanlık haline getirdiğim öpücüğümü yanağına bırakıyorum. O da sanki anlıyormuş gibi parmaklarını oynatıyor yine. Ama yeterli değil. Gözlerini de açması lazım. Konuşması lazım!

****

 

Günümüz..

Günler geçiyor… Hiç bıkmadan keremin yanına girip çıkıyorum, her gün konuşuyorum onunla. Son haftalarda doktor birkaç kişinin daha girip konuşabileceğini söyleyince Can, Aksel, Yağmur, Melis hepsi teker teker kısa bir süreliğine de olsa konuştular. Sanki zamanımız doluyormuş gibi her geçen saniye aleyhimize işliyor. Keremin her uyanmadığı saniye de bir umut daha yok oluyor içimizde. Ve ben dayanamıyorum artık. Git gide azalan gücüm sadece kerem’in verdiği tepkilerle ayakta kalabiliyor. Tüm gün boyunca birkaç saat uyumak gibi… Günde sadece bir öğün yemek gibi…

“Hadi Zeynepçim biraz ye bari” diyor jale teyzem zorla önüme koyduğu yemekleri göstererek.

“Hayır yemeyeceğim gerçekten canım istemiyor”

 

“Ama Kerem’in karşısında güçlü durman gerek zeynep” diyerek avutmaya çalışıyor beni sanki çocuk var karşısında..

“Aaa bak saat kaç olmuş zaten bende Kerem’in yanına gidecektim, bizimkiler çoktan çıkmıştır” diyorum ayaklanırken.

“Ama-” diye arkamdan seslenecek oluyor ki çoktan çıkıyorum odadan. Osman amcamın da bırak gitsin gibi bir şey mırıldandığını duyuyorum. Gerçekten beni anlayan insanlardan biri.

Elimden geldiği en hızlı biçimde hastaneye ulaştığımda koşar adımlarla kerem’in kaldığı odaya doğru gidiyorum. Birkaç gün önce koma halinden çıkmasına rağmen hala bir gelişme yok. Yine de doktor hiçbir şekilde umudumuzun kesilmemesini söylüyor ama sanki bizi sakinleştirmek için yapıyor. Benden bir şeyler gizliyor gibiler…

Odaya geldiğimde hemen hemen herkesi içeride görünce şaşırıyorum. İçimi büyük bir telaş kaplarken ona bir şey olmuş olma ihtimalini yok saymaya çalışıyorum.

“Ne oldu?” diyorum hemen keremin yanına geçip ellerini tutarak. Aynı dün bıraktığım gibi görmek bir yandan çok sevindirse de beni durumunda iyi yönde bir değişiklik olmaması da üzüyor.

“Şeyy zeynep…” diyor Can geveleyerek. Bir şey var ve bana söylemiyorlar!

“Ne? Söylesene Can ne oldu?!”

 

“A-artık daha fazla böyle devam edemezmiş” demesiyle gözlerim doluyor. Ne olacak yani ne yapacaklar?

“N-ne o-olacak peki?” diyorum korkarak ve o sırada içeriye doktor giriyor.

“Zeynep hanım lütfen sakin olun… Tam üç aydır kerem bey tüm uğraşlarımıza rağmen burada öylece yatıyor”

 

“Yanılıyorsunuz! Bana her zaman tepki veriyor tamam mı?!” diyorum hemen lafını keserek

“Bakın, evet öyle söylüyorsunuz ama biz bunu siz yokken hiç fark etmedik. Yani siz geliyorsunuz, burada konuşuyorsunuz ve çıkınca hastanın elinizi sıktığınızı söylüyorsunuz. Biz gün içerisinde sürekli kontrollerimizi yapıyoruz ama nedense hiç böyle bir şeye rastlamadık..”

 

“Ne yani ben yalan mı söylüyorum?!” derken fark etmeden keremin ellerine kenetleniyor ellerim. Ondan destek alıyorum sanki. Doktorun ima ettiği şey de ne böyle!

“Hayır, ben size öyle söylemedim ama-”

 

“Aması falan yok bunun doktor bey! Kerem uyanacak ben inanıyorum!” diyorum sert bir tonda.

“Lütfen zeynep hanım zorluk çıkarmayın.. Şuan da durum bundan daha ileriye gitmeyecek, kendinizi alıştırsanız iyi olur!” diyor doktor ruhsuz bir şekilde.

İnanamıyorum ya nasıl böyle konuşur? Neden hiç kimse bana destek çıkmıyor? Bu kadar mı kolay kabullendiniz?! Başımı sağa sola olumsuz yönde sallarken dönüp arkada duran arkadaşlarımıza bakıyorum. Hepsinin gözleri dolu dolu, çaresiz… Ama hayır! Güçlü olmalılar. Kerem uyanacak ve uyandığında onları böyle görmemeli!

Uzun zamandır görmediğim Selinle göz göze gelince bir an yerimden tereddüt etsem de hiç istifimi bozmuyorum. Her ne kadar kerem uyandığında o kızı soracak olsa da ben o uyanana kadar yanında durmaya devam edeceğim! Zaten Selinin de orada öylece durmasının sebebi belli olmalı. Biliyor çünkü benim geçici olduğumu.. Ama hayır şuan bunları düşünmenin zamanı değil zeynep kereme odaklan!

Sanki hiç kimse orada değilmiş de biz her zaman ki gibi yalnızmışız gibi düşünerek kereme dönüp konuşmaya başlıyorum.

“Kerem, çok az zamanımız kaldı artık… Bak kimse inanmıyor bana, sana. Ben iyileşecek, uyanacak diyorum inanmıyorlar. Kerem tükeniyorum artık aç gözlerini lütfen. Artık uyanman gerek kerem… Gerçekten gücüm kalmadı. Sen olmadan asla çıkmayacağım bu odadan. İnatla uyanana kadar bekleyeceğim burada ve asla sana bir şey yapmalarına izin vermeyeceğim. Hepimiz burada seni bekliyoruz…”

 

Dudaklarımdan kelimeler dökülürken hangi ara bu kadar gözyaşı döktüğümün hiç farkına bile varmıyorum. Sicim gibi akan gözyaşlarım bakışlarımı bulanıklaştırdığında elimin tersiyle siliyorum keremi daha net görebilmek için. Şuan hiçbir şey önemli değil! Sadece o uyansın istiyorum. O kadar çok istiyorum ki bunu dilimle söylediğim her kelime kadar ellerimde de eline dokunuşlarımla uyandırmaya kendimi hissettirmeye çalışıyorum. Belki de ilk defa bu kadar çok istiyorum uyanmasını kalbimle…

Bir anda keremin elimi sımsıkı kavramasıyla birlikte kalp atışlarının değişmesiyle bakışlarımı ondan çevirip makineye yöneltiyorum. Ne oluyor?! Kerem!

“Odayı boşaltmalısınız!”diyor doktor. Ah hayatta olmaz!

Asla çıkmam ben!” diyorum ben kararlı ses tonumla. Kerem elimi daha da sıkıyor bu sefer. Uyanıyor mu yoksa?! “Baksanıza elimi ilk defa bu kadar sıkı tutuyor!” diye de ekliyorum.

Artık üzüntüden mi ağlıyorum yoksa sevinçten mi bilmiyorum ama buna engel olamıyorum. Tek bildiğim kerem uyanacak!

“Peki, kız haricinde herkes çıksın odadan” diyerek kabul ediyor doktor da. Eh o da biliyor artık inatçılığımı, keremi asla bırakmayacağımı!

Doktor elinde cihazlarla kereme bir şeyler yapıyor ama benim tek odaklandığım keremin elimi sımsıkı tutuşu. Kapalı olan gözlerine dikiyorum gözlerimi. Gözbebeklerinin içinde hareketini görebiliyorum ve o an bir kez daha inanıyorum açacak gözlerini! Ama kerem bir anda elimi sıkmayı bırakıyor ve onun yerini bir boşluk alıyor. Hayır kerem!

“Kerem! Kerem ne olur bırakma bizi!” diyorum hemen bir refleksle ve kerem yine elimi sıkmaya başlıyor.

“Ce-cevap veriyor!” diyorum ağlamaktan neredeyse şişmiş gözlerim gülüyor bu sefer. Hadi artık kerem üç ay bekledim seni aç şu gözlerini!

“Sanırım artık uyanıyor” diyor doktor da gülümseyerek.

Kalbimin deli gibi çarpmasının yanına kereminkilerde ekleniyor. Sessiz geçen uzun dakikalar sonunda kerem gözlerini aralıyor ve dünyalar benim oluyor! Allah’ım sana şükürler olsun ki uyandı!

“Kerem” diyorum tekrar dolan gözlerimle.

 Hayır hayır ağlamamalıyım. Hem neden ağlayayım ki artık açtı gözlerini! Tüm duygularım öyle çok birbirine giriyor ki ne yapacağı şaşırıyorum resmen! Ellerini tutan ellerim daha sıkı sarılıyor. Heyecanla ne diyeceğini bekliyorum. Sonunda hayal kırıklığına uğramak da olsa o sesini duymak için deli oluyorum!

Ben vereceği tepkiyi merakla beklerken o ne olduğunu anlamaya çalışır gibi gözleriyle etrafı inceliyor. Daha sonra boynunu hareket ettirmeye çalışmasıyla yüzünün buruşması bir oluyor.

“Hey hey sakin ol, yavaş hareket etmelisin” diye uyarıyor doktor hemen.

Kerem doktoru inceledikten sonra tekrar olduğu yerde gözlerini dolaştırırken birini arıyor gibi görünüyor. Tabii ya sanki uyanıp da seni görmek istiyordu zeynep! Acaba burada olmasa mıydım? Gözleri gözlerimle buluştuğunda dudaklarından dökülen ilk kelimeye şaşkınlık dolu bir ifadeyle karşılık veriyorum.

“Z-zeynep?”

 

B-benim adımı mı söyledi az önce? Yoksa kulaklarım bana hile mi yapıyor? Gözyaşlarım tekrar bana meydan okuyarak akarken ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Öylece bakıyorum kereme. Gerçekten benim adımı mı söylemişti? İnanması o kadar zor ki. Israrla cevap beklerken gözleriyle gözlerime işkence etmiyormuş gibi bir de elimi sıkarak benden cevap beklediğini ifade ediyor. O kadar alışmışım ki monolog konuşma yapmaya şimdi böyle karşılıklı konuşacak olmak beni çok zorluyor.

“U-uyandın!” diyebiliyorum tekrardan gülümsemem yüzüme yayılırken. “G-gerçekten uyandın değil mi? Rüya görmüyorum ben değil mi? Kerem bir şeyler daha söyle lütfen…”

 

“Seni seviyorum Zeynep”

 

Continue Reading

You'll Also Like

127K 11.5K 21
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
33.9K 5.4K 36
The Babysitter kitabının, 2. Kitabıdır. Felix evine bebek bakıcısı olarak girdiği ünlü iş adamına aşık olur. Ama hisleri karşılık bulduğunda, sonunda...
22.1K 1.4K 35
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
51.4K 2.5K 23
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...